Gerard, Ray onun yerine şoför koltuğuna geçtiğinden beri arka koltukta uyuyordu. Frank de başını Gerard'ın göğsüne gömmüş bir şekilde uyumaya çalışıyordu.
Ne kadar süredir yolda olduklarını bilmiyordu ama havanın kararmasından en az 6-7 olduğunu tahmin edebiliyordu. Bu da New York'a varmalarına 1 saatten fazla kalmadığı anlamına geliyordu.
Frank, uzun çabaları sonucu uykuya dalamayacağını anlayınca yaslandığı yerden doğruldu. Bu kadar endişeliyken uyuması mümkün değildi zaten.
Arabanın camımdan dışarıyı izleyerek başka bir alternatif evrende yaşasaydı her şeyin ne kadar güzel olabileceğini düşünmeye başladı. Milyar dolarlık bir kozmetik şirketinin arkasında insanlar üzerinde deney yapan deli bir bilim adamını öldürmek için kendilerini kaçırıp işkence eden başka bir deliden yardım istemeye gitmek zorunda olmadıkları bir alternatif evren.
Frank'in düşünceleri Gerard'ın uykulu sesiyle ona seslenmesiyle bölündü.
"Frank? İyi misin?"
Frank başını olumlu anlamda sallasa da Gerard ikna olmamıştı. Ona uzanmasını işaret ettikten sonra Frank dediğini yapıp Gerard'ın göğsüne uzandı.
"Sadece düşünüyordum." diye mırıldandı Frank. Gerard'ın devam etmesini beklediğini bildiği için konuşmaya devam etti "Seninle başka zamanda başka bir şekilde tanışsaydık her şeyin ne kadar güzel olabilirdi."
Gerard gülümseyerek "Kulağa biraz klişe gelecek ama" dedi "Yaşadığımız onca şeyden sonra başıma gelen tek güzel şey seninle tanışmış olmam. Sonunda seninle olacaksam eğer, hepsini yeniden yaşamayı göze alabilirim."
"Gerçekten mi?" Frank doğrulup dudaklarına hızlı bir öpücük kondurdu. "Çünkü sana muhteşem hikayemizi anlatmak üzereydim."
Gerard gülümseyerek başıyla onayladıktan sonra Frank boğazını temizledi ve Gerard'ın gözlerinin içine bakmaya başladı.
"Liseden mezun olmuşum ve üniversiteye başlamışım. Bir başka okul gününden sonra günlük rutinimi tamamlamak için kütüphaneye ders çalışmaya gidiyorum. Ağzına kadar dolu olan kütüphanede nihayet boş bir masa bulduktan sonra kendimi kitaplarıma gömüyorum. Saatlerce kafamı kaldırmadan çalışmaya başlıyorum. Uzun ve yorucu çalışmam sonunda bittiğinde karşı masada oturan kırmızı saçlı çocuğu görüyorum. Kilitlenip kalıyorum adeta ve geri eve dönmem gerektiği halde oturup sadece çocuğu izliyorum. Hatta her gün sadece onu görmek için aynı saatte kütüphaneye gelip karşısındaki masaya oturuyorum. Tamamen önünde duran kitaplara odaklandığında dudağını kemirmesini ve her seferinde orduya yetecek kadar çok kahve içmesini izliyorum. Günler böyle geçerken konuşacak cesareti asla bulamıyorum. Sonra bir gün bir anda gelen cesaretle masamdan kalkıp onun yanına oturuyorum. Kafasını kaldırıp bana baktıktan sonra tebessüm edip tekrar önüne dönüyor. Ben de o sırada bunca zamandır resim çizdiğini fark ediyorum. Çizdiği resme ve yüz ifadesine bakmaktan kendimi alamıyorum. Çocuğa o kadar çok odaklanmışım ki farkında olmadan 'Gerçekten yeteneklisin' diye bir yorum yapıyorum. Çocuk kafasını kaldırıp gülümseyerek teşekkür ediyor ve böylece konuşmaya başlamış oluyoruz. Adının Gerard olduğunu ama genelde insanların ona Gee dediğini öğreniyorum. Her gün aynı saatte buluşmaya söz verip aynı masada çalışıyoruz. Bir gün işleri hızlandırmak için kahve içmeye çağırıyorum. Kahvesiz yaşayamadığı için kabul ediyor tabi. Sonra telefon numarasını alıyorum. Birlikte olmadığımız saatlerde telefondan konuşmaya başlıyoruz. Ben gün gittikçe ona bağlanırken onun da aynı şeyleri hissetmesini umuyorum. Ve hissediyormuş da. Uzun bir sürenin sonunda nihayet ona duygularımı söylediğimde bana bağırmasını beklerken öperek karşılık veriyor. Aylardır hayal ettiğim şey nihayet gerçekleşiyor."