"24"

655 75 119
                                    

Harry

Çelik mavisi gözlerin koyulaşmasına tanıklık etmenin kalbimdeki atışları hızlandırmasına sebep olması kadar saçma bir durumun içindeydim.

Kucağında oturduğum adam kollarını sert duruşuna rağmen nazikçe belime sarmışken başını hafifçe sağa eğdi. Ok gibi delip geçen mavileri kısılıp kaybolmuşlarken ne düşündüğünü tahmin etmek zordu.

Bu eski boksör bilinmezlerle doluydu ki ben bilinmezleri sevmezdim. Neler olacağını bilememek ürperticiydi.

"Benden nefret mi ediyorsun?" kırgın çıkan sesime inanamazken kısılan maviler ortaya çıkıp sıcak bir tona büründü. Belimdeki kolları yavaşça çekilirken omuzlarındaki ellerim göğsüne doğru kaymaya başlamıştı bile neler olduğunu anlamazken ben.

Yüzüklü elleri ellerimi yakaladığında irkildim. Teninin tenime değişi yakıcıydı.

Acısız bir yakıcılık.

"Senden nefret edemem." yumuşacık bir tondan dökülen kelime grubuyla kalbime ılık ılık bir şeyler akmıştı sanki. Gözlerimi kırpıştırırken sordum.

"Edemem mi?"

"Daha seni tanımıyorum sonuçta değil mi?"

"Neden dedin o zaman?"

"Sen neden dedin peki?" kemikli parmakları parmak uçlarımdan avuç içlerime doğru ilerlerken nazik dokunuşları usulca tenimi okşuyordu. Bu adamın üzerimde bıraktığı hisler hoşuma gitmemişti.

Aslında bu adam her şeyiyle hoşuma gitmemişti.

"Bir anda çıktı ki gerçek değildi." fısıltım uçup giderken parmakları sağ avcumdaki yaraya dokundu. Ne zaman olduğunu fark etmediğim yaraya bakarken ki birkaç küçük çizikti. Yere düştüğüm zaman olmuş olmalıydı.

"Acıyor mu?" sesi mi titremişti bana mı öyle gelmişti bilmiyordum ama kıkırdamama engel olamadım. Bunun üzerine hızla başını kaldırmış endişe parıltılarının sardığı okyanuslarını yeşillerimin üzerine bırakmıştı.

Tanrım, çok güzel gözleri vardı. Masmavi, boğucu soğuk su kütleleri.

Yeşillerimi bir an bile bırakmazken elimi kaldırıp dudaklarını avuç içime bastırdı. Dudaklarımdan dökülen titrek nefesler yüzüne vururken bir öpücük daha bıraktı soğuk dudakları.

Soğuk ama güzel dudakları. İnce, pembenin en tatlı tonundaki dudakları. Tanrım ne saçmalıyordum ben böyle? Tatlı değil. Çirkin. Evet, çirkin. Çirkin bir du...

"Dudaklarıma mı bakıyorsun sen?"

"N- ne!?"

"Gözlerin koyulaşmış." elimi hızla elleri arasından çekip kucağından kalktım. Görüşümü kapatan buklemi kulağımın arkasına sıkıştırırken sert bir tonda konuştum.

"Kendi kendine bir şeyler uyduruyorsun."

"Gördüğümü söyledim."

"Yanlış görmüşsünüz Bay Tomlinson."

"Bay Tomlinson mı? Gerçekten mi?" karşıma dikildiğinde kalan kalemlerimi geniş omuzlarına geçirmek istiyordum. Birkaç saniye süren sessizliğin ardından eğilmeye başladı. Ne yaptığını anlayamazken dudaklarım aralandı.

"Ne.." ayaklarım yerden kesildiğinde ve her şey tersine döndüğünde korkuyla parmaklarımı deri ceketine geçirdim.

Beni omzuna almıştı!

"Hemen beni yere indir!" bedenimi sarsmasıyla ceketini daha sıkı kavradım.

"Çeneni kapat."

GOLD PUNCHESHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin