Buraya kadar

347 26 8
                                    

Merdivenlerden yukarı doğru yaklaşan bir ayak sesi vardı. Ashley olamazdı. Çünkü bu ses genç bir bayan için fazla sertti. Korkuyordum. Hem de deli gibi. Aklıma bir ihtimal geliyordu ama bu olamazdı. İzimi yıllar önce kaybettirdiğimi sanıyordum. Beni... Beni bulmuş olamazdı öyle değil mi ?

Sessizlik.

Kapının kolu aşağı doğru indirildi. Kapı yarıya kadar açıldı. Nefesimi tuttum. O sırada uyandım.

Anladım ki o sadece bir rüyaydı. Kimsenin beni bulduğu yoktu. Ya eğer bulursa... Robert. Buna izin veremem. Ona... ona asla ama asla zarar veremem. Sanki göğüsüm de kocaman bir yumru vardı ve o yumru nefes almamı zotlaştıyordu. Yutkundum.       Yorgan üstümden tekmeleyerek ittim. "İyi olacağız." dedim daha çok kendimi ikna etmeye çalışarak. Saate baktım 9.55. Ne kadar da   gecikmiştim. Aşağıdan bir cam kırılma sesi geldi. Omurgamdan aşağı bir ürperti indi. Hemen aşağı indim. Robert.  Elinde tuttuğu kırık cam bardağın parçalarını yerden toplamaya çalışırken "Üzgünüm, süpriz yapmak istemiştim ama sanırım her şeyi mahvettim.  Seni bu şekilde uyandırmak istemezdim." Gözlerini benden kaçırıyordu. Sanırım bardağı kırdığı ve beni korkuttuğu için utanıyordu.  Onun utangaç haline bayılıyordum. "Çok güzel, " diyi verdim farkında olmadan. Rob başını kaldırdı. "Üzgünüm tamam mı? Kırmak istememiştim. " Ne? Ben onu kastedmemiştim. "Oh. Hayır Rob ben onu kastedmemiştim. " gülğmsedim.  Şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırdı bir, iki ve üç "Ne demem gerektiği hakkında en ufak bir fikrim yok."

"Bir şey demene de gerek yok zaten." yanına doğru yaklaştım eğildim ve yerde ki cam kırıklıklarını toplarken "Bırak da ben halledeyim" dedim. "Hey ben kırdım, ben toplarım tamam mı? " bir kahkaha patlattım.

"Rob, kibarlığı bırak sen üşengeçlikten  bütün gün evde aç kalırsın. Ayrıca elini kesmesi istemem." derken hala gülüyırdum. "Lanet olsun Kris 5 yıl için de neler değişti bir bilsen. " elime topladığım bir kaç büyük cam parçalarını da ben yere düşürdüm. Harika. En son istediğim şey bu konuyu konuşmak olurdu heralde. "Hey bırak şimdi onları. Seninle bir şey konuşmam gerek." derken suratında ne kase geniş bir gülümseme olsa da derinlerde ki endişesini görebiliyordum.

Sert bir tavır ile "Ne var?(!)" dedim.

"Dün akşam..." yüz ifademi tarttığından emindim.  "Kapıya bir adam geldi ve seni sordu."

"Nasıl biriydi?"

"Sarı boynuna kadar uzanan bir saçları vardı, saçlarını ensesinden toplamıştı. Ve... Kris kırmızı, kıpkırmızı gözleri vardı..?" Evet beni gerçekten de bulmuştu.  Dikeldim. Rob' a ağzım bir karış açık baka kalmıştım.

"Üstünde eski yıpranmış bir kot pantolon vardı sırtında sadece eski kahve rengi kalın bir ceket... Kris iyi misin? Onu... onu tanıyor musun? Sorun ne Kris? Neden böyle... böyle endişelisin? " ayağı kalktım ama gözlerim karardı bu yüzden yere yığıldım. Son olarak duyduğum tek şey Robert'ın "KRİSTEN! KRİSTEN! KRİSTEEEEN! " demesi oldu.

***************************

Kendime gelmeye başlamıştım. Gözlerimi açtığım da Peter yanımda idi. -Peter Rob'un babası. Kendisi çok iyi bir doktordur- Gözlerim otomatik olarak Robert'ı aradı. Geniş kahve rengi küçük camları olan acil servis kapısının yanında ki gök mavisine boyanmış duvara yaslamıştı kollarını göğsünde bağlamıştı.

"Nasıl hissediyorsun Kristen ?" yüzümü buluşturdum. "Jaymes dememi mi tercih edersin?"

"Hayır, Kristen. Ve iyi hissediyorum. "Yalan söylemiştim. Kafamı odanın diğer tarafına çevirdiğim de   herkesin orda olduğunu fark ettim.

Kellan ve Nikki: Nikki, Kellan'ın önünde yüzünde büyük bir endişe ile bana bakıyordu üstüne yarım kollu  siyah-beyaz kalın çizgili bir buluz   giymişti altında deri dizinin altında kalem etek giumişti, saçlarını örmüş ve yana doğru almıştı. Kellan, Nikki'yi kolundan kibarca tutmuştu. Üstünde koyu Mavi kollarını dirseklerine kadar çektiği bir tişört altında ise yep yeni    bir kot pantolon vardı.

Jackson ve Ashley camın yanında durıyorlardı. Ash, Jackson'ın koluna girmişti. Yüzünde her an   ağlayabileceğini belirten bir ifade vardı. Üstünde koyu mavi mini V yaka ama düğmeleri altın sarısı olan elbise giymişti  ama düğmeler açıktı içine siyah bir atlet giymişti. Jackson, kumaş pantolon üstüne bordo Kareli gömlek onun üstüne siyah cep bir yelek giymişti.  Bakışları sertti.

Ve Elizabeth. 

Onu ilk defa görüyordum ama Rob'un annesi olduğunu biliyordum.

Mor Kolsuz önü düğmeli bir gömlek giymişti altında siyah kalem etek gitmişti. Saçları karamel rengi saçları bukle bukleydi. Gözleri... gözleri sarıydı. Bileyinde siyah deri üzerine işlenmiş desen vardı ama çözemediğim bir modeldi. Şuan fark ettim de heosi o    bilekliği kullanıyordu. Ve hepsinin gözleri sarıydı. Peki ya Rob ? Hemen Robert'e döndüm. Evet onunda sarıydı.

"Eve gitmek istiyorum. " dedim.

"Pekala. Robert, evlat çıkış işlemlerini halleder misin lütfen?" derken defterinden imzaladığı beyaz kağıdı ona uzattı. Kalkmaya çalıştım Ash ve Nikki, Elizabeth    ile yanıma koştular. Elizabeth kıyafetlerimi getirirken Kellan, Jackson ve Peter dışarı çıktı. Elizabeth sıcacık gülümsemesi ile "Merhaba Kristen. "dedi.

"Merhaba bayan Cullen." dedim gülümsemeye çalışarak.

**************************

Eve geldiğimizde Rob'a yalnız kalmak istediğimi söyledim ve hemen uydum.  

Arkadaşlar kitabı bir de Robert'ın ağzından yazmayı düşünüyorum ne dersiniz?
Lütfen vote verin yoksa hikayeyi ciddi ciddi kaldırırım :( 

Benim HikayemHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin