10. Bölüm

1 0 0
                                    

Gazipaşaspor alt liglerden kademe kademe yükselmiş, geçen sene birinci lige yükselme fırsatını play-off finalinde kaybetmiş, bu sezon sonunda ise nihayet yükselmeyi başarmış bir takımdı.

Adam Alanya'daymış, sabaha Gazipaşa'ya dönmesi gerekiyormuş ve başkanı "beni almadan gelmemesini" söylemiş. Özgür'ün bu işten haberi olup olmadığın, bunun bir telefon şakası olup olmadığını düşünsem de umursanmıyor, görmezden geliniyor olduğumuz aklıma geldi. Benden sadece yarım saat istiyordu. Her şeyin yarım saatte biteceğini ima ediyordu, bu kadar özgüven biraz tuhaftı. Şaraplarını açmışlar, masada bir bardak da bana ayırmışlardı söylediğine göre. Böylesine kısa sürede bu işin nasıl olacağını sordum, en azından duş almak için müsaade istedim ama Gazipaşa'da denizin çok güzel olduğunu, orada yüzüp duşumu alabileceğimi söyledi. Artık anlamıştım, benimle dalga geçiliyordu. "Siktir lan" diyerek kapattım.

Özgür'ü aradım, böyle bir şeyi duyup duymadığını sordum. "Ben şu an sadece Beşiktaş'la görüşüyorum morik, Gazipaşaspor'dan bişey gelmedi." dedi. "Anladım. Peki Beşiktaş'la nasıl gidiyor görüşmeler?" diye sordum. Mırın kırın etti.

Onunla konuşurken diğer hattan birisi çaldırmaya başladı. Bu kez numara görünüyordu. Yine Şemsi'ydi. Söylediği şeylerde ciddi olduğunu, ne kadar erken gelirsem o kadar çabuk yol kat edeceğimizi söyledi. İyi de benim Gazipaşaspor'a gelmek isteyeceğimi nereden çıkarmıştı? Huzursuz olduğumu bildiğini, takımımdaki herkesin başka kulüplere resmen kaçıştığını söyledi. Üstelik Osman Hoca'nın da istifa edeceğine yönelik duyumlar almıştı. Hoca'nın varlığı beni oraya bağlayan yegane şeylerdendi. Yine de adam blöf yapıyor olabilirdi, çünkü Hoca'da adamın söylediklerine dair bir belirti görmemiştim. Gerçi Hoca ortalıkta yoktu, nereden bilecektim ki?

Alanya... Arabayla iki saat sayılırdı. Kartal'la belki biraz daha uzun...

Bir karar vermeden Hoca'ya danışmak istedim. Ulaşılamıyordu.

Elimi yüzümü yıkayıp çantamdan tişört ve şortumu çıkardım, altına da parmak arası terliğimi giydim. Kartal'a binip yola çıktım ama Alanya'ya mı gidiyordum yoksa başka bir yere mi, bilmiyordum. Eve gitmek istemediğim kesindi. Boşluğun içine tekrar çekiliyor gibi hissediyordum zaten, aynı şeyleri yaşamak istemiyordum. Gidip Mezenga'da kalayım desem, adam artık İstanbul'daydı. Levent ise İzmir'de. Göksel çoktan Kıbrıs'ı bulmuş olmalıydı. Nereye gideceğimin kararını vermeye çalışırken Aksu'yu geride bırakmış olduğumu fark ettim.

Bir daha böyle bir şansı yakalayıp yakalayamayacağımı bilemezdim. Beşiktaş işinin olmayacağını anlamıştım. Buralardan gitmek belki yeni bir sayfa açmamı sağlayamayacaktı, belki yarın o silah bulunacak ve karga tulumba içeri tıkılacaktım. Ne olacağını bilememek... Adım atamamak... Belirsizlik dünyanın en kötü, en yorucu şeyiydi. Fakat beklemek bunun çözümü değildi. Bir şeyler olana dek Antalya'da olmak ile Alanya'da olmak arasında bir fark yoktu.

Hiç değilse gidip görüşmeye karar verdim, yapacak daha iyi bir işim yoktu sonuçta. Hem adam öyle iddialı konuştu diye hemen imzayı atacak halim yoktu ya.

Mesut'un nerelere kaybolduğu sorusu geldi aklıma. Umut'un ölümünün ardından buhar olup uçmuştu. Mesut ve ben paylarımızı almış olmalıydık. Belki de Mesut benim payımı da alıp kaçmıştı.

Bu ihtimale sinirlenmiş olduğumu fark etmem kendime öfke duymama sebep oldu. Birisi kendisini öldürsün diye bir başkasına yüklüce para teklif ediyor ve o kişiden bize, o ölümün payları düşüyor. Bu durumda cinayetten Mesut da sorumlu sayılabilir miydi? Sanki işe Mesut'u da ortak ederek beraberimde onu da darağacına götürmek istiyormuşum gibi bir soruydu bu. Üstelik suçu işlemiş olduğumu kabul etmiş oluyordum fakat alakam yoktu. Yetmezmiş gibi cinayetin işlenmesi için verilen para asıl katilin eline hiç geçmeden katil bu dünyadan göçüp gitmişti. Mesut da ortalarda yoktu şimdi. Aksini nasıl kanıtlardım? Allahın belası silah yüzünden işini tamamlamış, parasını almış bir kiralık katil olarak gözükecektim. Annem, babam ve sevdiklerim kahrolacaktı. Takım arkadaşlarım suçsuzluğuma şahitlik eder miydi? Yoksa kendilerini hiç riske atmamayı mı tercih ederlerdi? Sonuçta biri diğerini sattığı anda arkası çorap söküğü gibi gelirdi. Şahitlik etseler bile neyi değiştirirdi zaten? Deliller ortadaydı, elim kolum bağlıydı. Çoktan kelepçeyi yemiştim.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Mar 05, 2020 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

Ucunda Yaz VarWhere stories live. Discover now