11.Bölüm; "SAHTE VEYA GERÇEK"

58 10 72
                                    

Gözlerim kadife bir kumaşla örtülmüş, uçurumun kenarında bembeyaz elbisemle dikiliyordum. Ya da... Çocukluğum, küçüklüğüm, hiçliğim. Bulunduğum uçurum da hiçlik denizine inen bir köprüydü belki de. Ruhumda çığlık atan bir sürü kişi vardı, hepsi, hemde hepsi beni uçuruma atmak için ellerini uzatıyordu.

Çınar'ın eli yavaşça koluma dolandı ve beni arkasına çekti. İlker Kılıç bileğindeki saate bakıp başını olumsuz anlamda salladı.

"Çınar, Çınar, Çınar..." dedi, İlker. Yüzünde eğleniyormuş gibi bir ifade vardı. Çınar'ın bedeni kaskatı kesildi. "Onun atlamasını istemediğin uçurum; sensin."

Sözleri kalbime büyük bir hançer yarası açarken dudaklarım aralandı. Çınar'ın dudaklarının arasından çıkan nefese baktım, buharlaşıp gökyüzüne karıştı.

"Def ol," dedi sakince. Ama sakin sesinin altında yatan canavarı uyandırmak istemediği belliydi. "Seni şu okyanusta boğmadan önce git buradan."

"Anladım, Alkan. Def olayım istiyorsun ama neden?" Yüzünde tehlikeli bir ifade vardı. Gözlerimi İlker'den ayırmazken yumuşak bakışlarla bana baktı. "Prensesi korkutuyorsun, Çınar. Hiç yakıştıramadım."

Çınar'ın bedeni öne doğru atılacaktı ki, omzundan sıkıca tuttum. "Çınar, bırak lütfen. Korkmuyorum ben, seni tahrik etmek için söylüyor."

Durdu ama bedeni hâlâ kaskatıydı. "Bir kez daha uyarmayacağım," dedi şeytanın sessizliğiyle. "Uzaklaş yoksa seni şu uçuruma hiç düşünmeden atarım."

İlker Kılıç güldü. Alaylı tebessümü dudaklarına yapışmışken uçurumdan aşağıya baktı. Dudaklarını büzüp, "Harbiden bayağı aşağıdaymış, yaşama şansım yok gibi, ha?" dediğinde kaşlarımı çattım. Ölmek mi istiyordu? Çınar elini omzumdaki elinin üstüne getirdi ve elimi ağır ağır omzundan çekti. Yutkunamıyordum. Bana bakmadan yavaşça ilerledi, her adımı yere sağlam ve güçlü basıyordu.

"İlker Kılıç..." dedi yüzüne bakarken. "Senin kim olduğunu bilmiyorum mu sanıyorsun?" İlker kaşlarını kaldırdı.

"Bilmemen ayıp olurdu."

"Kimin adamı olduğunu biliyorum." dedi çenesini dikleştirip. İkisi hemen hemen aynı boydaydılar ve ikisi de oldukça korkunç bakışlara sahipti.

"Kimin adamıymışım?" dedi ama içten içe şaşırdığı belliydi. Çınar sessizce bir şey söyledi ama duyamadım. İlker'in yüzündeki şaşkınlık artık elle tutulur biçimdendi. Merak dilimin ucuna kadar yayılmıştı.

"Arabama, evime, hatta Umay'ın kıyafetlerine kadar ses dinleme cihazı koyman ayıp değil mi?" Çınar'ın sesindeki ton beni ürkütürken kaşlarım havaya kalktı birden. Kıyafetlerime mi?!

Yüzüm yaşadığım dehşetle buruşurken, Çınar tekrar konuştu. "Yani Kılıç, karşına alman gereken en son kişiyi karşına aldın."

Tam İlker'e arkasına dönmüş bana doğru geliyordu ki birden arkasına döndü ve sert bir yumruk attı. Dudaklarımın arasından çığlık yükselirken İlker sendeledi ve elini burnuna götürdü.

"Bir daha benim karıma prenses dersen kanayan tek şey burnun olarak kalmaz."

İlker sırıttı. "Karın? İnanmış gibi yapayım bari."

"İnansan iyi olur," Çınar resmen burnundan soluyordu. İlker evli olmadığımızı biliyordu. Eh, bilmesi çok normaldi. Adam bunca zaman resmen bizimle yiyip içmiş gibi bizi dinlemişti. Hâlâ şaka gibi gelirken Çınar bileğimden tutup beni arabaya bindirdi. Sesimi çıkarmadan bindim ve kemerimi taktım sanki ölüp ölmemek çok  da umurumdaymış gibi. O da bindiği anda arabayı çalıştırıp ilerledik.

MAHFİ [ASKIYA ALINDI]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin