İsabel'den;
Duyduğum şeyler karşısında ne diyeceğim bilmiyorum gerçekten. Koşarak odama çıktım ve kapımı kilitleyip kapıya arkamı döndüm ve yere oturup dizlerimi kendime çektim. Kollarımı dizlerimin etrafına dolayıp kafamı kollarıma gömdüm. Bir ikizim vardı ölmüştü ve bana bunu on sekiz sene sonra söylüyorlardı. Aslında on dokuz olması gerekiyor ama daha sene tamamlanmadığı için on dokuz sene oluyor sayılmaz yani on sekiz buçuk sene oluyor. Benim düşündüğüm şeye bak yaa.Birkaç dakika sonra hıçkırıklarımın yerini sesli burun çekişler doldurmuştu. Duyduğum ayak seslerinden birinin geldiğini anlayarak kapının arkasından çekilip yatağıma yattım ve arkamı döndüm. Dizlerimi kendime çektiğim sırada kapı tıklatıldı. Dışardan Andre "İsabel gelebilir miyim?" diye sordu. Onaylar mırıltılar çıkardım ama duyduğunu sanmıyorum. Tahmin ettiğim gibi bişey demedi. Zihnini okumaya çalıştım ama yapamadım. Bunda sanırım onun yüzünü görmememin de etkisi var.
Birden bir yerden yanık kokusu ve yanma sesi gelince arkama baktığımda şok içinde kaldım. Olmayan kapının karşısında benim gibi şaşkın bir Andre ve yanmış, yerde külleri gözüken bir kapı. "Oha" diye istemsizce bir kelime çıktı ağzımdan. Andre bir küllere bir bana bakarken yataktan kalkıp onun yanına gittim. "Andre" dedim ama beni duymamış gibiydi. "Lan" dedi ve bana baktı. "Kapını yaktım lan" diyip mahçup mahçup bana baktı. "Yok yaa hadi canım ben fark etmedim çok saol" diye sinirli ve dalga geçer bir ifadeyle konuşunca bana mal gibi bakmaya devam etti. "Artık içeri mi geçsek. Ben iyiyim merak etme" diyince başını salladı. "Bana bir kapı borçlandın unutma haa" dedim ve güldüm. "Ya valla sen hiç üzülme hep gül istiyorum ama hayat seni üzcek bişey illa ki buluyor. Anlamadım ki neden acı gerçeklerle yüzleşmek zorundasın. Niye yani benim gibi yaşıyamıyosun" dedi ve merdivenlerden inerken bende sabitlendi bakışları. "Senin gibi yaşasam birazdan düşerdim" dediğim anda ayağı kaydı ve merdivenlerden yuvarlanarak gitti. Ben kocaman bir kahkaha atarken o acıyla kıvranıyordu.
Merdivenin trabzanlarına tutunmaya çalıştığı sırada... yanık bir trabzanla karşı karşıya kaldım. "E ama yeter la böyle giderse her yeri yakıcan" diyip ellerimi kalkması için ona uzattığımda bir elime bir bana baktı. "Hadi, salak gibi yatmaya devam mı etcen" dedim ve elimi salladım. Elimi tutunca havada dumanlar uçmaya başladı. "Hassiktir eldivenlerim" dedim ve vampir hızımla odaya koştum. Komodinin üzerindeki yeni aldığım siyah eldivenlerimi aldım ve elime geçirdim. Tekrar vampir hızımla salona gittim. Geldiğimde Andre ayağa kakmış koltuğa oturmuştu. Abimi ortalarda göremeyince Andre'ye "abim nereye gitti" diye sordum ama bilmiyomuş gibi omuzlarını indrip kaldırdı. Ben de kafama takmadım ama daha yarası iğleşmemişti. Bu yüzden ani hareketler yaparsa dikişleri sökülebilir diye korkuyorum.
Biraz zaman geçtikten sonra yarın yine lanet okula gitmek istemiyordum ama devamsızlıktan tekrar sınıfta kalmak istemiyorum o yüzden gitmek zorundayım. Ayağa kalkıp mutfağa gittim ve bir torba kan çıkarıp içtim. Kapı açılınca oraya gittim. Abim kapıyı sertçe kapatınca havanın sıcak olmasına rağmen bir rüzgar esti. Yine neye sinirlendiğini sormak istediğimde gözleri sapsarıydı. Ben de üstüne gitmedim. Abim normal bir kurt olmadığı için sinirlenince gözleri mor değil sarı oluyordu.
Zaman geçtikçe merakımdan içim içimi yedi. En sonunda "abi bi odama gelir misn" diye sordum ve odaya gitmek için ayaklandım. Ayağa kalktığım anda yanımda oturan Andre kolumu tuttu. Bana 'emin misin?' bakışları attı. Ben de kafamı salladım ve odama çıktım.
Ben girdikten hemen sonra abim girdi. Aşağıda bişeyler konuştuklarını duymuştum ama fazla önemsememiştim. Yatağıma oturup abime baktım. O da yanıma oturunca ilk sorumu sordum "neden daha önce söylemediniz". Abim sadece halıya bakıyordu. Zihnine girmeye çalışınca yapamadım. Bidaha denedim. Neden olmadığını bilmiyordum. Birkez daha denedim ama yine olmadı. Birdaha denedim ama sonra abim "İsabo lütfen" dedi. Bana bakmıyordu, bakamıyordu. Tekrar denedim. Olmadı lanet olsun. Son kez denedim. Yine olmadı. Belki olur diye düşündüm. Ben gözlerine bakıyordum ama o bana bakmıyordu. Bu sefer gerçekten son olarak denedim ama abimin gözleri sarı oldu. "A-abi" dedim ve lanet olsun ki kekeledim. "Ne istiyosun İsabel. Niye söylemedik mi? Gittin. Sen gittin. O kazadan sonra bize bakmadan gittin. Ben uyanıktım, görmedin. Arabadan çıktın. Zaten bizim oraya sürüklenmemize sebep olan puşt kaçmıştı. Sen bana bile bakmadım. Hatırlıyor musun küçükken biz oyun oynarken ben yanına gelip 'biz beraber kaybolsak naparsın' diye sormuştum. Sen ne demiştin hatırla. Ne demiştin İsabel tekrar söyle" "b-ben 's-seni a-asla bı-bırakmam' d-demiştim" "tuttun mu sözünü. Tuttun mu. Beni, bizi bırakıp gittin. Benim arkandan seslendiğimi duydun mu. Ben seni bırakmadım geldim. Sen bizi niye bırakıp gittin. Küçüktün ama anlayabilirdin. Lan sen o sözü söyledikten beş gün sonra bıraktın lan. Biz sana küçükken söylemedik çünkü" dedi yüzü düştü "çünkü babam" dedi ve gözünden bir yaş süzüldü. Ben mi. Ben zaten vücudumdaki tüm suyu harcadım. "Babam asla senin bildiğin gibi biri olmadı. Sen babamı kazada öldü diye biliyosun deme. Yalan. O kazadan babam ve ben sağlam çıktık. Yüzümde kocaman o kazanın yarası var lan. Sonra ne oldu biliyor musun" kafamı hayır anlamında salladım. "Bilemezsin. Ben iğleştikten sonra beni ve kendini bi eve hapis etti. Bana hergün, hergün çeşitli işkenceler yaptı. Tehtit etti. İsabel'i bulursan ona hiçbirşey söylemiceksin yoksa seni gebertirim dedi. Beklerdim. Her gün bana onları yapan birinden beklerdim. Sonra bişey oldu. Yine durduk yere 'her zamanki gibi' bana vurmaya kalktı. Sonra ben elini tuttum. Tiksinmekten beter olduğum o elini tuttum. Sonra bana baktı. Sırıttı. Piç gibi sırıttı. Daha on yaşındaydım. Diğer eliyle suratıma yumruğu indirdi. Tabi artık delirdim. Şimdi sırıtma sırası bana gelmişti. Üzerine yürüdüm. Sonra koştum ve suratına bir yumruk geçirdim. Yere yığıldı. İçimdeki tüm öfke dışarı çıkmak için can atıyordu. Ne yaptım biliyor musun? Üzerine gittim. Sonra da sırayla yüzüne yumruklar geçirdim. Öldü. Onu ben öldürdüm. Babamı ben öldürdüm. O zamandan beri seni aradım. Lan ben seni on sene boyunca aradım. Sen, sen aradın mı. Aradın mı beni"
"Aradım lan aradım. Hep seni aradım. Ben o kazadan sonra ne yaptım hiç bilmiyorsun. Kaza sen dokuz yaşında oldu bir sene her gece dövmüş o adam seni. Ben, ben yedi yaşındaydım. Ben seni kaç sene aradım. Belki evet on değil. Ama senden daha kötü şeyler yaşadım. Ya ben ordan kaçarken ara sokağa girdiğimi nerden bilebilirdim. Ben birazdan sarhoş dört adamı beni kaçıracaklarını nerden bilebilirdim. Ben sabah hiç bilmediğim bir yerde uyanıp köle gibi çalıştırılcağımı nerden bilebilirdim. Beni her gün sabah akşam demeden dövceklerini nerden bilebilirdim. Hergün kaçmayı denedim. Lan hergün ben ordan kaçmak için neler yaptım. Sen hiç beşinci kattan aşağı atlayıp, iki bacağını kırıp ardından dövüldün mü. Lan ben üç sene hep dövüldüm. Sonra, sonra biri geldi beni ordan kurtardı. Kim bilmiyorum ama benle aynı yaştaydı. On yaşında kimsesiz kaldım. Sen nerelerde beni aradın bilmiyorum ama ben heryeri dolaştım. Sonra okula gittim. Garip bir şekilde kaydım olduğunu söylediler. İlk okul okumamıştım ama adam dört tane karne verdi hepsinin ortalaması farklı ama hepsi beş. Bitirdim ortaokulu. Liseye geçtim. Lisede bir sevgilim oldu adı John'du. Kişilik bozukluğu vardı. Son zamanlarda garip di. Ona bişey sormuştum. "Sen hasta mısın." Bunu sorduğum sırada suratıma bir tokat attı. Onun attığı tokatla yere serildim. Yerde de cam kırıkları vardı. Sonra gitti. Onu bir daha görmedim. Attığı tokattan sonra yüzüme camlar girdi." Yüzümün sağ tarafındaki saç tutamını kulağımın arkasına sıkıştırdım. "Bunu görüyor musun. Bu yarık onun yüzünden oldu. Sonra lisenin son senesi yani geçen sene Andre ile tanıştım. O sene Jack ile tekrar arkadaş oldum. Hatırlarsan Jack çocukluk arkadaşımdı. Sonra Andre ve ben sevgili olduk. Ben hafızamı kaybettim. Onu fırsat bilip Jack beni sevdiğini söyledi. Onunla birdaha konuşmadım. Andre'yle bir kere ayrıldık ama sonra tekrar sevgili olduk. Andre'nin kardeşi beni kaçırdı. Sonra bir bakmışım karşıma çıkmışsın." Sonlara doğru sesim yükselmişti ve artık ayağımı bastığım her yer buz oluyordu ve odanın içi rüzgarla kaplıydı. "Ben o kadar şeyi yaşarken sen nerdeydin lan" diye tekrar bağırdığımda daha fazla dayanamadı ve "seni arıyodum lan seni. Sen onca senenin ardından beni aramaktan vaz geçtin ama ben hala seni arıyodum" dediğinde artık odanın içinde bir rüzgar hortumu olmuştu, duvarlar ve yerler tamamen buzdu. Odanın kapısının olmayışından koridor da biraz buz olmuştu. Bir kapı sesi duyduğumda "oha ne yaptınız lan ev dışardan soğuk" diye bağıran bir Andre duyunca daha da sinirlendim. "İsabel gözlerin masmavi bi bak istersen" dedi Peter. Gidip aynaya baktığımda gözlerim normalde gri ve mavinin birleşimi olması gerekirken masmaviydi. "Senin de gri. Bi bak istersen" dedim ve odadan çıktım. Andre ise mal mal merdivenlere bakıyordu. Neden mi çünkü merdivenler buz olmuştu. "Ne bakıyon lan hiç mi donmuş merdiven görmedin" diye bağırınca yerinde sıçradı. "Noldu acaba çok merak ediyorum. Eğer bir düello falan yapt-" daha fazla dayanamayıp "yeteeeerr" diye bağırdığımda artık evin tamamı buz içindeydi. Andre'ye son kez sinirle baktım ve "şimdi bu buzları çöz bakalım" dedim ve dışarı çıktım. Soğuk hava yüzüme esince rahatladım. Ormanın içine girdim ve ormanın sonundaki bara doğru yol aldım. Artık yaşadıklarım çok fazla, dayanamıyorum...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zıt Kutuplar
FantasyAndre ve İsabel'in nefret ve intikam ile başlayan sonsuz hikayesi...