588 324 163
                                    


Vindicta nulla est, modo me perdere tibi satis est
-İntikam yok, beni kaybetmiş olmak senin için yeterli.

Zemheri


Bir insan kin ve intikam duygusu ile dolabilir miydi? Öyleyse ben derimin altında kalbimin en ücra köşesinde hissediyordum bu duyguyu. Pekala bu saatten sonra karşı tarafın zarara uğrayacağını birisinin onlara söylemesi gerekiyordu. Burdan onlara hayatları boyunca unutamayacakları yaralar açacaktım. Ruhumda ki az buz acı içimde ki yoğun derece de tehlikeli sızı yüzünden kayboldu.

Uyuşmuş bedenim, yanımdaki varlık ile kendine geldi. Ateş sesleri bütün mekanı inletiyor bu sebeple insanlar canlarını korumak adına korkarak mekandan çıkmaya çalışıyordu. Akın akın içeriye dolaşan iri cüsseli adamlar silahlarını her yere doğrultup önüne gelene sıktıklarını gördüm.

Kafamı yerde boylu boyunca yere serilmiş Akanaya baktığımdaysa nefes alışverişlerini duyabiliyordum. Sesli bir küfür savurdum "Siktir"önümdeki kocaman gri masayı bize siper olması için devirdim.  Akanayın siyah çantasından silahını çıkarıp korumasını açtım. Bunları yaparken seri şekilde yapmaya çalışıyordum çünkü her an adamlar burada olduğumuzu fark edip buraya gelebilirdi. 

Birkaç mesafe uzaklıkta ki kapının açılmasıyla, ilk olarak Efe'nin açık kumral saçları ve kendisi çıkmıştı. Erdem de arkasındaydı, ellerinde silahlar ile bize gelmeye çalışıyorlardı. Yüzümde anlamsızca bir sırıtma peydah oldu. Gözlerim avını arayan bir kurt misali tamamen siyaha bürünmüş, kollarında kırmızı yılan dövmeli adamlara baktım. Kaşlarımın çatılmasına engel olamamıştım. Hadi ama Kamer bu kadarını da öz torununa yapmazsın.

Akanayı tek kolum ile kaldırıp duvara yaslamıştım ve diğer silahı da her ihtimale karşı eline verdim. "Salma kendini Aka, çıkaracağım seni. Umuyorum bu orospu çocukları derin bir yara açmamıştır, yoksa görecekleri son yüz benim yüzüm olacak" diyip yana doğru kaydım. Erdem ile Yiğit Efe yanımıza gelerek bizim gibi sırtlarını duvara yasladılar. İçten içe kapının bize yakın olmasına şükrediyordum. Fazla adam yollamıştı pezevenk, bu kadarını ancak sırt sırta vererek alt edebilirdik.

Akanay "Beni hangi piç vurduysa onun anasını belleyeceğim dostum" tükürür gibi söylemişti bunu. Yarası o kadar derin değildi, bundan daha kötüleri de başına gelmişti fakat acısını göz önünde bulundurursak pek de yok sayılamazdı. Hepimizin elinde bir silah vardı, her an tetikte bekleyen ellerimiz adamların bizi fark edip sıkmasıyla başlayacaktı.

Erdem'in "Senin adamlığını sikeyim  Kamer Ergin" dediğini duymazlıktan gelmeye çalıştım. Sert soluklarım burnumun direğinin sızlamasına sebep oluyor, gözlerim sinirden kararmaya başlıyordu. Ahlaksız adam beni nasıl bu duruma sokardı, ondan alacağım intikamı içimdeki en gizli kapı da tutuyor ve zamanı geldiğinde aralık bırakmayı bekliyor olacaktım. Bana yaşattığı her bir acıyı ona on misli ile geri ödetecektim. Evet bunu gözlerimi kırpmadan yapacaktım.

Bana çocukluğumdan beri yaptığı düzenbaz korku dolu iğrenç anılarımı, ona yaşatacağım saf acı da silmeyi yeğliyordum. Bilmediği bir şey vardı, beni acıyla tanıştıran kendisiydi, acıyla bütünleştiğimi ve hissizleştiğimi ona gösterecek olan da bendim.

Başımı iki yanda kıtlatıp kısa süre üç beş adamın bizi fark etmeleri için tuhaf şekilde onlara seslendim. İki tane adam beni fark ettiğinde gözlerinde ki yoğun derecede ışığı bu mesafeden seçebiliyordum. Yüzümde şeytani gülüşüm yine suratımda yer edinmiş olacaktı ki "Mahru, beraberiz bu işte tek başına hareket etmeyeceksin" dedi Efe.

Bunları da beğenebilirsiniz

          

Haberi yoktu fakat birazdan burada kocaman bir katliam yaşanacaktı. Evet bunu yapacaktım, madem öz dedem benden canımı almaya çalışıyordu, bende onun küçük yaştan eğitmeye başladığı adamlarına izlerimi bırakacaktım. Huyum kurusun adam öldürmüyor kalıcı izler bırakmayı daha fazla seviyordum. Hayatları ölüm ile sonlanmayacak kadar kötü insanlardı.

"Erdem beni koru, Efe Aka'yı al yer altına in ve kapyı kitleyip içeri geçin" pekala her zaman bu durumlarda beni dinlemeleri gerektiklerini bilecek kadar hepsi beni tanımıştı aksi takdirde onları da vururdum. İki kişi bu kadar kalabalık adamları idare etmemiz biraz zordu farkındayım ama olması gereken buydu. Aka yaralıydı, Efe de sağlıkçıydı. Şu an önceliğim yaralı dostumu düşünmek olduğunun bilinceydim.

"Şimdi". 

Silahımı hızla bize yaklaşan adamlara doğrulttum. Aynı anda ikisi de namluyu bana doğrultmuştu. O kadar seri şekilde atış yapmıştım ki karşı tarafa bu hakkı tanımamıştım. Birini iki ayağından diğerini de iki kulağından vurmuştum. Adamların haykırışları üzerine, çoğu yılan dövmeli adamlar buraya dönmüştü çoktan. Öyleki vurduğum her iki adam can veriyormuşçasına derinden gelen erkeksi bağırışlarını etrafa saçıyordu. Bedenimi tekrardan beni koruması için masaya doğru çevirdim. Adamlardan birinin "Manyak karı" dediğini duymuştum, duymamak elde değildi çünkü vurduğum iki adam da acıdan yırtınıyordu. Ses tonumu yükseltip beni duymaları için bağırdım.

"Bekle daha yeni başlıyoruz" diyip koşarak barın arkasına atladım, ben adamların dikkatini çekmeyi başarmıştım. Erdem de benim sayemde üç tane adamı  kafasından indirmişti, bunu yaparken tek bir korkusu yoktu. O benim aksime öldürmekten daha fazla haz alıyordu. Bana kalırsa öldürmek bir kaçış taktiğiydi onun dışında karşımdaki adamlarda bile isteye kalıcı yaralar bırakıyordum.  Adamlardan biri olduğum tezgahı mermi yuvası yapıyordu.

Gözlerimdeki yoğun sızı kendini fazlaca bana hissettirmeye başlamıştı yine. Şaka gibi ama şu an uykumun gelmesi normal miydi. Kısa sürede silah seslerinin kesilmesi ile bedenimi hızlı olmaya zorlayarak ayağa kalktım. Hızla silahımı daha demin bana doğru ateş adama doğrultum. Dudaklarımda sinsi bir gülümseme oluşurken, onun silahı tuttuğu eline ateş etmiştim.

Kafamda delice sorular dolaşırken, tek isteğim hepsini itinayla geri itip burdan koşarak uzaklaşmaktı. Pekala bugünki özel dersimi erteleyebilirdim sanırım. Bunu şu an düşünmenin zamanı olmayabilirdi ama 'Mahru Boz' olmak bunu gerektiriyordu. Adamlar gitgide çoğaldığında artık onları durdurmak için iki kişinin yetmeyeceği yüzüme tokat gibi vurmuş oldu.

Erdem en az on iki adam düşürmüştü, ben ise daha fazla adam vuramamıştım, adamların gözleri benim üstümdeydi aynı şekilde namlularının ucu da. Göz hapsime aldığımı ondan önce davranarak yaralıyordum ama bu daha ne kadar sürecek bilmiyordum çünkü adamlar üstüme akın ediyordu.

Mermi sayıma baktığım esnada kulağımın kenarından hızlı bir mermi geçti. Kafamı kaldırıp baktığım yerde dedem olacak pezevenk Kamer'i görmeyi beklemiyordum.

Kısa sürede bütün silah sesleri kesilmişti. Yıllar sonra beni görüyordu. On sekiz yaşımda o evi terk etmiştim. Onu ve onun olan her şeyi. Benden ölümüne nefret eden bir dedeyle aynı çatı altında yaşamak bana göre değildi.

Gözlerindeki tiksintiye kadar seçebiliyordum. Adam bana sanki dünyanın en pis şeyiymişim gibi bakıyordu. Ne yapmıştım bu kadar onun nefretini kazanacak bilmiyordum. Bildiğim tek bir şey vardı, o da benim nefretimi kazanmıştı.

Ne tek laf etti, ne de bana karşı bir adım atıp aramızdaki uzak mesafeyi kapattı. Onun yüzünde tiksinti vardı. Benim ise kin, intikam ve acıma.

𝐕𝐄𝐘𝐋 +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin