Karanlık bir ormanın içinde yürümeye devam ettim. Karşıma çıkan engelleri yıkarak, hiç kimseyi umursamayarak yürüdüm. Tek istediğim benim Ego Yığınımdı! Yerde gördüğüm kanlar.. Korkuyordum Mira.. Yanımda sende olsaydın keşke. Ama ben korkak değildim ki, tek başıma bulabilirdim onu. Yerde gördüğüm küçücük bir çukur... Beynim her zaman saçma düşünürdü ya benim, şimdi de öyle yaptı. Bu çukuru kimin kazdığını değil, bu çukura kim sığar ki diye düşünmeye başladı. İçimde geç kalmışlık hissi vardı Mira.. Geç kaldığımı hissediyordum. Onun artık hayatımda olmadığını hissediyordum. Ama yinede inanıyordum işte. İçimde ki umut kırıntılarına inanıyordum. Gördüğüm kazma ve kürek bile bu inancımı bitirmedi benim. Hala inanmaya devam ettim. Ta ki ağzıma kapanan o ele kadar. Tamam dedim artık. Bitti her şey! Rüzgarı bulamadım ve kendim de şimdi burada ölücem.. Ölmeyi hiç böyle hayal etmemiştim aslında. Zaten ölmeyi kim hayal ederdi ki? Ben ederdim. Etmiştim de.. Ama böyle değil.. Çırpındım.. Tüm umutlarım için kurtulmak için çırpındım. Bir serçe gibi kafesimden çıkmak için çırpındım. Ama beceremedim Mira.. Gözlerim yine kapandı. İkinci kez yenildi umutlarıma.. Ben yine kaybettim...
"Uyan artık lütfen.."
Bana yalvaran o sesle açtım gözlerimi. Etraf yine karanlıktı. Önümde yine gördüğüm o çukur vardı. Kazma ve kürek yine aynı yerinde duruyordu. Ölmemiştim! Yaşıyordum!
"Sen kimsin.." diye fısıldadım karanlığa doğru. Kendimde miydim değil miydim emin olamıyordum. Kafamı yerden kaldırıcak gücüm yoktu ama sonuçta yaşıyordum. Ölmüş olsaydım eğer beyaz bir ışık görmem gerekirdi ama şuan ben karanlıktan başka bir yer göremiyordum.
"Korkudan öldün sandım. Senin burada ne işin var kızım!"
Duyduğum ses çok tanıdıktı. Ama beynim kim olduğunu çıkaramadı. Zorladım.. Karşımdaki kişinin kim olduğunu bulmak için zorladım beynimi ama başaramadım.
"Kimsin.." diye fısıldadım bir kez daha.
"Anlaşıldı senin beynin hala yerine gelememiş"
Elimi tutup beni yerden kaldırmaya çalışan eli tutup yerden kalktım. Bir ağaca yaslandığımda hala ne olduğuna anlam veremiyordum. Benim ölmüş olmam gerekmiyor muydu? Ama bırak küçük bir beyaz ışığı karanlıktan tek bir şey görünmüyordu.
Peki yanımdaki kimdi?
"Cesaretli kızsın" dedi ve beni bırakıp o çukurun yanına gitti. Elindeki bir kutuyu çukurun içine attı. Eline aldığı kürek ile çukuru toprakla kapattı. Anlaşılmıcak şekilde dümdüz hale getirdi toprakla zemini. Oraya bir şey gömmüştü ve ben onun ne olduğunu deli gibi merak ediyordum.
"Umarım cesaretli olduğun kadar meraklı da değilsindir" dedi ve ufak sayılabilicek bir kahkaha attı.
"Sen.." dedim ve sustum. Gerçek beynime bir anda yıldırım gibi düşmüştü.
"Ego Yığını?" diye sorarcasına konuştum.
"Efendim prenses Efendim" dedi ve küreği ağaçların arasına atıp önümde diz çöktü.
"Rüzgar.." diye mırıldandım bu sefer. Sanki o olduğuna inanamıyor gibi. Sanki umutlarımın yeşerdiğine inanamıyor gibi..
"Adımı mı ezberlemeye çalışıyorsun?" diye sorarcasına konuştu.
Gözyaşlarım daha fazla dayanamayarak kendini serbest bıraktığında elini yanağıma koyup gözyaşlarımı sildi.
"Seni buldum.."diye fısıldadım sadece onun duymasını isteyerek.
" Beni buldun.. "
O kadar mucizevi bir andaydık ki.. Karanlığın içinde, önümde diz çökmüş Rüzgar'ın yanında o kadar huzurlu hissediyordum ki..
" Ne gömdün? "diye sordum merakım yenik düşerek.
" Bu gece aramızda kalıyor Hira. Gördüklerin, duyduklarım, yaşadıkların.. Bunları unutuyorsun"
Sorumu es geçerek çok ciddi bir şekilde yaptığı konuşmanın ardından yavaşça kafamı salladım. Hava daha da serinleşmişti. Ağaçların dalları birbirine vururken ben ne yapıcağımı bilemeyen bir halde öylece bekliyordum.
"Gel" dedi ve elini uzatıp ayağa kalktı.
Elini tuttuğumda o kadar huzurlu hissediyordum ki bu anı başka bir şeye değişemezdim.
Berber ağaçların içinden geçerek yürüdük. Ama benim geldiğim yöne değil tam tersi tarafına doğru yürüdük.
"Yanlış yöne gidiyoruz"
Bakışlarının bana döndüğünü hissettiğin bir kaç dakikanın ardından "Kamp yerine gitmiyoruz" dedi ve ben yine korkmaya başladım.
Daha iki gündür tanıdığım ve az önce bir çukura bir şey gömmüş biriyle bilmediğim bir ormanın içinde bir yere gitmem ne kadar doğruydu?
"Korkma" dedi ve sustu.
Demesi kolay diye geçirdim içimden ama dışımdan bir şey söylemeyerek yürümeye devam ettim. Attığım her adımda korkum daha da gün yüzüne çıktı. Ya başka bir çukura doğru sürüklüyorsa beni? Ya biraz sonra beni de bir çukurun içine atarsa? Belki de şuan kendi adımlarımla ölüme gidiyordum.. Kim bilebilirdi ki?
"Seni öldürmek gibi bir planım yok henüz.."
Henüz?
Ağzımı açıp tek bir kelime bile edemeden kaçmayı düşündüm ama yapamadım. Kesinlikle beni öldürmek istiyordu!
"Sandığımdan daha cesaretli ama daha aptalsın"
İşte bir Rüzgar Arslan sözü daha.. Aynı anda hem iltifat edip hem de yerin dibine sokmak sadece bir Rüzgar Arslan sözü olabilir zaten..
"Sende sandığımdan daha tehlikelisin "diye geçirdim içimden. Ama bunu dışımdan söyleyemeyecek kadar da cesaretsiz olduğum için yine susmayı tercih ettim.
"Gördüklerinde yanılıyorsun " dedi ve nefesini sıkıntılı bir şekilde dışarı verdi.
Bir dakika! Ben az önceki söylediğimi sesli mi söylemiştim ? Gerçekten her geçen saniye kendimi rezil etmeyi başarıyordum. Ve her geçen saniye korkum daha da artıyordu..
"Korkmayı ne zaman kesiceksin ?" diye sordu bana bir kez bile bakmadan .
"Korktuğumu nerden çıkardın?"diye sordum meydan okuyan ama aynı zamanda korku dolu bir sesle.
"Bir saattir titremenden "dedi umursamaz bir tavırla. Hoş geldin Ego Yığını!
"Titremiyorum "diyerek yalan söyledim ve yanımdaki varlığını unutmaya çalışarak yürümeye devam ettim. Titrediğim çok belliydi ama bunun onun bilmesine gerek yoktu.. Bir anda bana dönüp tam karşımda durduğunda ne olduğuna anlam veremedim .
"Titrediğini ispat edersem istediğim bir şeyi yapıcaksın anlaştık mı ?"diye sordu.
Titrediğim bu kadar aşikarken böyle bir iddiaya girmem çok saçmaydı ama sanırım başka çarem de yoktu. Zaten bunu nasıl ispat ediceğini de çok merak ediyordum.
"Tamam" diyerek beklemeye başladım.
Elini uzatıp elimi elinin içine koymamı istedi. Titreyen elimi avcunun içine bırakıp beklemeye başladım. Tanrım! Normalde zaten titreyen elim onun elinin içindeyken daha çok titremeye başladı . Ve bu karanlığa rağmen açıkça belliydi...