Bölüm 5: Kaza'dan Sonra Part-3

69 0 0
                                    

Beste'nin ablası oradaydı. En son 2009 yılında görmüştüm onu, hamileydi 6 aylık. 3 Yaşındaki kızı ile gelmişti adliyeye. İlk duruşmada yoktu, ikincisinde geldi. Kafamı Melahat ablaya çevirdim ve "Beste'nin ablası Barış, bırakta gelsin." dedi. Gelmesin veya niye geldi diye bir şey demedim ki ben, sadece şaşırdım. İlkinde gelmemişti sonuçta.. Saat 11:35'i gösterdiğinde o şerefsiz jandarma eşliğinde geliyordu mahkeme salonuna. Onun arkasından ben girdim salona ve diğerleri. Hakim gelip kürsüye geçtiğinde "Bu ikinci duruşmanın nedeni suçlu tarafın itirazından dolayı" lafını bitirmemişti ben araya girdim "Neyin itirazı bu ?" diye.. İlk uyarıyı aldık, eğer böyle davranırsan seni dışarı atarız bla bla. Dakika 1 gol 1

İtirazın nedenini, o komedi nedeni avukatı başladı saydırmaya "Sayın hakim bey, vekilimin hayati tehlikesi var bu şehirde. İlk duruşma çıkışında çok büyük tehditler aldı kendisi. Şu an karşımızda duran Barış Korkmaz beyefendi de cezaevinde kendisini ziyarete gelip tehdit etmiştir." Hakim bir bana bakıyor, bir diğer tarafa bakıyor.. Avukat konuşmaya devam ediyor. "Bundan sonra Bursa'da değil başka şehirde cezaevinde kalmasını istiyorum çıkış tarihine kadar." Onu ziyarete gittiğimde söylediklerimi bilmeyenlerin hepsi bana kafasını çevirdi. Kübra abla[Ablası], Melahat abla, Cenk abi ve diğer kişiler. Hakim bana "Doğru mu oğlum bu ?" diye sordu itiraz etmedim, doğru olduğunu kabul ettim. Hakim bey gözlüklerini düzelterek önündeki kağıtlara bakarken yan tarafımda duran avukat bozuntusu benim kulağıma "Doğruyu söyleyerek en iyisini yaptın, yalan söylemediğin için teşekkür ederim. Doğruyu söylemiş olman daha iyiydi" dedi..

Fazla sıkıcıydı, saçma bir sebepten tekrar mahkeme salonundaydık. Zaman geçmek bilmiyordu. En sonunda hakimin o bitirici sesi duyuldu "Karar!" herkes ayağa kalktı. "Suçlunun aldığı tehditlerden dolayı Bursa E Tipi Kapalı Cezaevinden alınıp, daha uzak bir yerde olan Bursa H Tipi Kapalı Cezaevine gönderilmesine, tahliye tarihinin tekrar 9 Kasım 2016 olduğuna karar verilmiştir." Bunu duyduktan sonra yüzümdeki o şeytani gülümseme..

Şerefsizin yüzü düştü, gözlerindeki korku arttı, bunu farkedebiliyorum.. Bana baktıkça gülümsemeyi görüp kafasını çevirdi sürekli. Ben ise kararlıydım, isterse fizana göndersinler. Ne yapar ne eder yanına gider, çıktığı gün karşılığını verirdim. Ne adam, ne Beste'nin ailesinden biri, benim yemin ettiğimde sonucu ne olursa olsun söylediğim şeyi yaptığımı bilmiyorlardı. Belki inanmıyorlardı bana, ama ben yapacaktım onu. Adliyeden çıktık hep birlikte, Cenk abi benimle tek konuşmak istediğini söyledi. Geçtik köşeye başladık konuşmaya.

"Barış oğlum nedir bu tehdit meselesi ? Sen bu adamı ziyarete gittiğinde ne söyledin de itiraz ettiler başka şehire gitmek istediler söyler misin bana ?"

"Hiç bir şey.. Sadece bize ne yaptıysa aynısını yapacağımı söyledim. Korktuğunu her türlü belli ediyordu, korksunda zaten. Hiç biriniz daha beni tanımıyorsunuz Cenk abi." dedim ve başımı yukarı kaldırarak 9 Kasım 2016'yı düşünmeye başladım, E'den H'ye.. E ile H arasında sadece 10 dakika mesafe vardı, fazlada değil yani..

Arkadaşlarımın yanına gittim, olanları anlattım onlarada. Çocukluk arkadaşım, yediğimizin içtiğimizin ayrı gitmediği bir arkadaşım vardı benim, Ebru. Beni en iyi o anlıyordu diğerlerinin arasında. Ne kadar manyak olduğumu, dediğimi yaptığımı çok iyi biliyordu. Çok kez şahit oldu bugüne kadar söyleyipte söylediğimi yaptığım şeylere. Ama bu sefer ki çok büyük bir şey olacağı için hepsi endişe içindeydi. Bana hayatını karartma diyorlardı sürekli ama dinlemiyordum. Hep aklımdan şu geçiyordu "Eğer bu orospu çocuğu 4 yıl ceza yediyse bende 4 yıl ceza yerim eğer o gün onunla beraber ölmezsem."

Akşam saat 6-7 gibi, Haydar abi aradı beni. Tekrar elemana ihtiyacı olduğunu, gelip gelemeyeceğimi sordu. Kararsızdım, çünkü 2 etken vardı orda. Tuğrahan ve Gözdenur. Tuğrahan'ı gördükçe öldürme isteği, Gözdenur'u görünce de yaşadıklarımın tek tek aklıma gelmesi ve iyi çalışamamam..... Ama daha kolay bir yer bulamazdım herhalde, günlük 50 TL veriyordu zaten akşam 4 iş başı gece 1 paydos.. 9 Saat ve 50 TL hiç fena bir rakam değildi. Yarın bakarız diyerek kapattım telefonu.

          

O akşam uzun uzun düşündüm bu konuyu. Tuğrahanı sikleme, görünce hiç bir şey yokmuş gibi davran. Gözdenur'u görünce aklına eskileri getirme, o sanki Beste'ye benzemiyormuş gibi düşün Barış yapabilirsin diyorum sürekli kendi kendime.. Nasıl olacaksa artık. İşe tekrardan başlama kararı aldım, düşündüklerimi bir bir uygulayıp düzgünce çalışacaktım. Hem Gözdenur'un sevgilisi vardı, Beste'ye benzetmeme olayını nasıl başaracağımı çok merak ediyordum aslında. Hadi Tuğrahanı geçtim, durağa bakmayacam nasılsa peki ya Gözdenur.. Onu görmemek için ne yapmalıyım hiç bilmiyordum. Yine rüyamda Beste'yi gördüm, birşeyler söylemişti ama hatırlamıyorum. Hayatımla ilgili bir şeylerdi, saate baktığımda 3'ü geçmişti. Hayvan gibi uyudum o gün yorgunluktan herhalde. Üstümü giyindim, aldım sigaramı, çakmağımı, anahtarımı ve telefonumu cebime çıktım evden çay bahçesine gitmek için.

Kafamı başka şeylere vermek istiyorum aslında. Gözdenur'u gördükten sonra kötü olmamam için ehliyet kursuna yazılmaya karar verdim, kafamı kursa verecek ve sadece kursu düşünecek olursam eğer onu görünce kötü olmayabilirdim. Evet, bu fikir hoşuma gitmişti. Çay bahçesine gittiğimde Selahattin ustanın 2 hafta izinli olduğunu söyledi Haydar abi, nedenini sorduğumda Gözdenur'un evleneceğini, İstanbul'a gideceğini düğünden 3-4 gün sonra geleceğini söyledi. Gözdenur İstanbul'a gidiyormuş, o gün gördüğüm çocuk sevgilisi değil, nişanlısıymış. O gittikten sonra rahatlayabilirdim sanırım.

Çay bahçesine giderken geçtiğim bir nokta daha vardı benim, başka gidilecek yolda yoktu oraya. Tam o parkın içinden geçiyordum, çoğu anımın olduğu o parkın içinden. Gözlerimi kapatıyordum sürekli oradan geçerken, gözlerimi kapattığımda çok çok az geliyordu gözümün önüne orada yaşadıklarım. Ama yapacak bir şey yoktu, ben acı çekmeye programlanmışım zamanında. Çay bahçesinde de pek neşe yoktu kimsede, Selahattin usta oranın neşe kaynağıydı ama 2 hafta izinliydi oda..

O gün diğer iyi haber geldi kulağıma Nejat abi, bizim diğer garson olan ve ben işi bırakınca durağa bakmaya başlayan Ali Rıza abi ile konuşuyordu. "Ali Rıza haberin var mı Tuğrahan işi bırakmış, arabayı başkası devraldı 4 gün önce. Burada çalışmak istemediğini söylemiş başkana. Şimdi Gemlik'te çalışıyormuş" Gözdenur'un evlenip İstanbul'a gitmesi, Tuğrahanın işi bırakması uzak bir yere gitmesi, ufaktan yüzüm gülmeye başlıyordu sonunda. Bunu duyar duymaz Ali Rıza abinin elinden durağın listeyi aldığım gibi geçtim ilk başladığım yere, mutluydum.

İlk zamana göre çok daha hızlıydım, belkide o şerefsiz olmadığı içindir. Haydar abide mutluydu böyle çalıştığımı gördüğü için. O gün 2 tane güzel haber almıştım, mutluydum, hemde çok mutlu. Durak, içerisi, durak, içerisi. Her şey tam tıkırında ilerliyordu. O gün tam 142,50 TL toplamıştım duraktan. Vay canına, 142 TL. Gece yine aldım 50 TL yövmiyemi ve eve doğru gitmeye başladım ama bu sefer farklı şekilde gidiyordum. Yolu uzattıkça uzatıyordum, içimde anlam veremediğim bi his vardı. Ama o lanet olası yola girmeyecektim. 6 tane köpek kovaladı beni zor kaçmıştım o gece birde her yer karanlık kimsecikler yok.

Yine gelmiştim eve doğru olan son yola, kap karanlık sadece ayın ışığı çarpıyor, lambalar patlak. Korkmuyordum aslında oradan, çünkü yıllarımı geçirmiştim ben orada ve hiç bir şey olmamıştı. Derken biri omzuma çarparak geçti yanımdan, ne oluyor falan diye etrafıma bakarken biri belirdi karşımda. Sesini seneler önce duyduğum birine o kadar çok benzetmiştim ki, eğer o çıkarsa kavga edecektik oracıkta. Gel bakalım benimle diyerek tuttu kolumdan, ışıklı bir yere götürdü. Evet, bu oydu! Beste ile ilk tanıştığımız gün bizden kaçan ve bıçak çeken çocuktu bu, ama çocuk demek olmaz hayvan kadar bişey olmuştu bu.

Bir süre konuştuk onunla gecenin bir vaktinde. Artık o işleri bıraktığını, düzgün bir hayatını olduğunu anlattı bana. O gün içinde özür dilemişti, neden yapmıştı bunu anlayamamıştım. "O kızla aran nasıl senin" diye sordu, Beste'den bahsediyordu sanırım. "Anlatmaya başlarsam susturamazsın en iyisi ben gideyim" dedim ve uzaklaştım yanından. Bunca sene sonra nerden ve neden çıktı bu karşıma, anlam veremiyordum. Eve girdim ve bir şey daha farkettim. Evin her köşesinde onunla anım vardı. Banyoda, yatak odasında, benim odamda, salonda, mutfakta her yerde.. O gece verdim kararımı, bütün eşyaları değiştirecek evi baştan düzecektim. Ama aldığım bu para ile nasıl ?

Bu düşünceler arasında uyumuş kalmışım, kalktığımda saat 7 civarıydı. 4 veya 5 saat uyumuştum, Haydar abiyi aradım öğlene doğru anlattım yeni mobilya falan alacağımı izin istediğimi söyledim. İzin vermedi, biraz paranı topla ondan sonra alırsın 4'te burdasın dedi kapattı telefonu. Ama söylerken gülüyordu, ciddi değildi. Belki haklıydı, paramı biriktirmeliydim herşeyden önce. Şimdi birde bu sorun çıktı karşıma, askerlik parası mı biriktirecem, kendime mi para ayıracam, faturaları mı ödeyecem, yeni eşya mı alacam.. İşte hayatın insanı sikme noktası tam olarak budur.

Mobilyadan vazgeçmiştim. Her gün 50 TL alıyordum nasılsa. Her gün 10 TL kendime, 20 faturalara, 20 askerlik için kenara koymaya başladım. 1 Ayda bana 300, faturaya 600 askerlik için 600 TL birikmiş oluyordu ve çok iyiydi. Yaklaşık 2 ay kadar hiç izin kullanmadım, en sonunda Haydar abi bana Barış sen git 3-4 gün dinlen çok yoruldun aylardır dinlenmiyorsun dedi. Peki dedim o gün beni eve gönderdi. Eve giderken Göksel abiye uğradım, aldım sigaramı ve biramı eve gittim.. Arada sırada Melahat abla ve Cenk abi ile konuşuyordum. Kendi annem ve babam gibi geliyordu bana onlar..

Haziran ayına kadar çok sakin bir ortam vardı, yine ara sıra eve geldiğimde ağlıyor ve sonra ağlamanın etkisiyle uyuyup kalıyordum. Haziran ayında Gözdenur'un tekrardan Bursa'ya geleceğini, eşinden ayrıldığını öğrendim. Ayrılma sebebini öğrenmek istediğimde Selahattin abi kendi aralarında bir mesele dedi ve söylemedi. Gözdenur daha 22 yaşındaydı, benden 1 yaş büyüktü. Neden evlenmişti ki ? Acaba hamile miydi ? Bilmiyordum, fazla da üstelemedim olayı. Bunu öğrendikten sonraki gün Gözdenur geldi çay bahçesine, ağlamıştı gözlerinden belliydi ağladığı.

Benim çalışmaya başlamama daha 40 dakika vardı, sabahçı elemanlar duruyordu. O gün erken gidip orada kahvaltı yapmıştım. Gözdenur geldi yanıma oturdu, konuşmaya başladık.
G: Selam Barış, naber nasıl gidiyor ?
B: Ben iyi gibiyim de, hayırdır senin neyin var sanırım ayrılmışsınız ? Ne oldu anlatabilir misin ?
G: Boşver ya şerefsizin teki çıktı piç herif.
B: Anlatmak zorunda değilsin ama içini dökebilirsin ben burdayım ve seni dinlemeye hazırım.
G: Bak Barış, babam bana bir şeyler söyledi. Sanırım senin ölen nişanlına çok benziyormuşum. Adı neydi kızın ? Melodi miydi öyle bir ismi vardı ?
B: Beste, Melike Beste.
G: Beste, hah Beste, tamam şimdi hatırladım adını. Resmini gösterir misin demeyi düşünüyorum ama benim siyah saçlı halim olduğunu biliyorum o yüzden resim istemiyorum.
B: Senin derdinden benim derdime geçiş yaptık Gözdenur ne oldu birden ?
G: Hiç, aklıma geldi söyleyeyim dedim. Eğer beni görmen seni kötü yapacaksa ben bir daha gelmeyebilirim buraya sorun değil.
B: Baban ?
G: Babamı evdede görebilirim ben. Neyse benim gitmem lazım, görüşürüz Barış.
Kalktı masadan ve gitti. Saate baktım, 15:50..

O konuşmaya bir türlü anlam veremedim. Selahattin abinin kızı duygusaldı, babası gibi. Ayrılmalarına üzülmüştüm. Dediğinde haklıydı, onu orada görmem beni kötü yapardı ve işime konstantre olamazdım. Ama sonuçta 19 yıldır orda çalışan ustanın kızıydı ve kendi yeri gibi olan mekana gelme diyemezdim. Bu düşüncelerin arasında saat 4 olmuştu, Haydar abi, usta, diğer herkes geldi ve başladık yine bizim saatlere. Paydosa 2 saat kala Haydar abi çağırdı beni yanına, arabasının anahtarını verdi. "Bugün erken çık Barış, senden isteyeceğimiz şeyler var" dedi. "Maksemden Gözdenur'u alacaksın, o sana evin yolunu gösterecek eve gideceksiniz sana vereceği şeyleri alıp buraya getireceksin yapar mısın ?" Yaparım dedim, aldım anahtarı bindim arabaya. Araba Opel Astra, gri renkli 2007 model. Güzel bir şeye benziyordu, içi rahattı arabanın konforluydu.

Makseme giderek Gözdenur'u aldım arabaya, evin yolunu tarif ede ede vardık eve. Yol boştu, normalde ben boş yolda köklerim gazı ama sonuçta araba emanet, içeride ustanın kızı var. Yapmadım yavaş yavaş gittik. Evden bagaja 3-4 tane bişey koydu poşet içinde, kapatarak yanıma geldi öperek "Sağol canım git sen hadi" dedi. Bunu yapmamalıydı, yapması hataydı. Kendi ağzıyla söylemişti, ölen nişanlına benziyormuşum diye. Yapmamalıydı bunu, acaba bile bile mi yaptı diye düşünmedim değil geri dönerken. Çay bahçesine gittim, poşetleri verdim içeriye Haydar abi eve gidebileceğimi söyledi. Peki abi diyerek aldım paramı ve eve doğru yürümeye başladım.

B.K' nın HikayesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin