-Evet anne? Seni dinliyorum.
Beklediğim ve her zamanki tepkisiyle bağırarak:
-Kapa çeneni ve sana sırf bu yemek için giyeceğin dolabına astığım elbiseyi giyip güzel gözükmeye çalış.
'güzel gözükmeye çalış' ne kadar basit bir cümle gibi gözüküyor dimi? Ama hiçte gözüktüğü gibi basit değildi.
Kim kendi mabedinden çıkan canlıyı çirkin bulup ondan güzel davranması,güzel hissetmesi yerine güzel gözükmesini isterdi ki?
Benim annem.Belki de bunu isteyen tek kişi benim annemdi.
Aynanın karşısına geçtim.
Ruhsuz duran yüzümü inceledim.
Önce yeşilimsi gözlerime odaklandım,kötü gözükmüyorlardı aslında hatta açık tenimle güzel uyuşmuşlardı.Açık tenimde kısa dalgalı kumral saçlarım da hoş duruyordu,henüz yeni kesmiştim saçımı.Kendim kestiğim için biraz yamuktu ama kim yamuk saçı sevmezdi ki? yani ben severdim işte.
Ne çok zayıf ne çok kilolu ne kısa ne uzun değildim,ortaya karışık bi kilom ve boyum vardı.
Şu annemin bahsettiğini elbiseyi görmek için dolabı açtım.Siyah kıyafetlerimin yanında bana çok zıt duran bir renkti.
Beyaz.
Ne zaman beyaz giydiğimi gördü ki?
sırtında iddalı bi dekolte vardı.Boyu çok kısa değildi dizimin bir iki parmak üzerinde duracağını tahmin ediyordum.Daha fazla incelemeden üzerime geçirdim.
Üzerime kefen giymiş gibi hissettim.
iddalı dekolteleri olan bir kefendi.
Aynanın karşısında geçip saçımı ellerimle şekil verdim,makyaj yapma gereği duymadım çünkü neden yüzüme boya süreyim ki? Sevmiyordum.Kadınlarda ne anlıyordu yüzlerini boyamaktan hiç bilmiyorum.
Ayakkabımı seçmek için alt kata inerken annem beni gördü,önce iyice süzdü sonra da her zamanki gibi beğenmediği bir şey oldu ve eleştirmeye başladı.
-Kırmızı rujun nerede?
-Ne ruju ya? Sen ne zaman benim ruj sürdüğümü gördün,zaten ala ala beyaz renk almışsın kıyafeti bi de ruj mu sürcem,diye çıkışmışken beklemediğim bi anda üzerime yürüdü
-Süreceksin,diyip sanki rujsuz aşağı ineceğimi önceden tahmin etmiş gibi eline aldığı ruju bastırarak dudağıma sürdü.Sanki zehir sürüyordu.
-hah işte şimdi bişeye benzedin,diyip beni aniden aynaya çevirdi.
Hoş ve alımlı gözüküyordum.Bana çok ters olan şeyleri üzerimde taşımama rağmen fena durmuyordum.
-Hadi ayağına kırmızı bi ayakkabı geçir ve beni dışarıda bekle
bişi demeden dediğini yaptım
beş dakikaya yakın bir süre sonra üzerine geçirmiş olduğu zümrüt yeşili elbisesi ile tıkır tıkır ses çıkartan ayakkabılarıyla geldi.
Arabaya bindik.
Sıktığı parfüm o kadar ağırdıki camı açmadan duramadım.
-Bana bak orada herhangi bir rezillik falan çıkarma ya da ne bileyim benim dediklerime karşı çıkma yoksa fena olur,efendi efendi gidicez yemeğimiz yiyip sohbet edicez dahası yok anlaşıldı mı?
Sessiz bir şekilde,
-Hı hı,dedim.
Kafamı camdan çıkarmış rüzgarın yüzümü okşamasına izin verirken aklım hala dün gecedeydi.
Ben derin düşüncelere dalmışken araba güzel ve şık gözüken bir restoranın önünde durdu.
-Kapını benim açmamı mı bekliyorsun? İnsene,dedi yine duygusuz ters kadın.
Kapıyı yavaşça aralayıp yüksek topuklu ayakkabımı yere sağlam koymaya çalıştım,düşmekten korkuyordum ama İzem de daha önce topukluyla nasıl yürüneceğini görmüştüm ve başaracağıma inanıyordum,yavaş adımlar ve etrafı inceleyen gözlerim ile annemi arkasından takip etmeye başladım.
Annem ilerlerken sürekli üstünü düzeltiyordu,gören de podyuma çıkacak sanardı..
Her neyse bir şekilde büyük kapıdan içeriye adımlarımızı attık yavaş yavaş ilerlerken annem bir masaya doğru el salladı o tarafa doğru başıma çevirdiğim an başımdan kaynar sular döküldü çünkü oradaki adam yani annemin patron diye tanıştıracak olduğum adam o gün annemle gördüğüm adamdı.
Asıl şimdi üzerimdeki elbise benim kefenliğim olmuştu.Başka bir deyişle,
'Alaz is died'
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ahter
Teen FictionHerşey alevin alması gereken intikamla başlamıştı.Nerden çıktı bu kıvılcımlar? Rüzgar savurdu ufak kıvılcımları.Yayıldı hepsi.Çıktı büyük bir alev. Alevin etrafındaki öz ne yapacağını bilemedi rüzgara çevirdi kafasını son kez.Fısıldadı rüzgara,nolu...