ep.4 | aidiyet

131 22 19
                                    

Güneş tüm ihtişamıyla her yeri aydınlatıyor, karanlığa yer vermiyordu. Ulaştığı yatağın ucu, yorulmuş bir zihne ve bedene ev sahipliği yapıyordu. Yaşadığı onca heyecan sonrasında geceyi geç bitiren Seokjin, bu sabahı zor etmişti.

Saatin kaç olduğunu bilmemesine rağmen çoktan uyanmış bir daha da gözlerini uykuya teslim edememişti. Oturduğu yataktan usulca kalkmış, odayı turlamıştı. Dün geceki kadar kasvetli bir görüntüsü yoktu buranın.
Odaya bakılınca ilk dikkat çeken şeylerden biri olan piyanonun başına ilişti. Üzerinde duran beyaz çiçek kendinden bile canlı duruyordu.

Kapağı kaldırıp tuşlara bir göz gezdirdi. Uzun zamandır kullanılmamış bir havası vardı. Tozlu tuşlara sırasıyla parmağını değdirdi. Çıkan ses odayı doldururken, o hala bir şeyleri hazmetmeye çalışır gibiydi.
Gıcırdayan sesle açılan kapı dikkatini piyanodan çekmesine neden oldu.

Saniyesinde notalara bir çizgi çekmiş, çıkan sesi sonlandırmıştı. Hafifçe kafasını kapıya çevirince Taehyung görüş alanına girdi. Kapıdan büyük bir ustalıkla geçtikten sonra yavaş adımlarla yanındaki sandalyeye yerleşti.

Seokjin'in ayakta oluşu Taehyung'a yukarıdan bakmasına neden olsa da, oturduğu yerde gayet rahat gibiyidi.
Seokjin ifadesiz bir şekilde ona bakarken ne yapmasını gerektiğini bilmiyordu.

Taehyung'un da ondan pek kalır yanı olmasa da "Nasılsın?" diyerek aralarındaki sessizliği bozdu. İlgiden uzak daha çok formalite icabı bir soru gibi gelmişti Seokjin'e. Hafifçe geniş omuzlarını silkti. Kendi bile şuan nasıl olduğunu bilmiyorken ona cevap verememişti.

Taehyung sorusuna cevap alamadığı halde dudaklarını birbirine bastırıp güldü. Gülümsemesiyle birlikte omuzları hafifçe oynamış, kısılan gözleri güzelliğini daha da ortaya çıkarmıştı.

"Güçlüsün" dedi gülüşlerinin ardından. "Güçlüsün, çünkü duygularını çok iyi saklayabiliyorsun."

Yüzündeki o alaycı ifade eşliğinde söylediği bu sözler, Seokjin'in ağır ağır zihnine kazındı.

"Gerçekten nasıl hissediyorsun Jin? Dürüst ol"

Düşündüğü şeyi merak ediyor gibiydi bu sefer. Seokjin ses tonunu ayarlamak için hafifçe boğazını temizledikten sonra merakını gidermek için sorusunu cevapladı. Oysa daha çok kendini anlamaya çalışır gibi bir hali vardı.

"Bir yerini çarpmışsın ama günler sonra morluğu görünce fark etmişsin çarptığını. O an acımıyor ama şimdi dokununca acıyor gibi. Gözlerinin gördüğünü, kulağının işittiğini, elinin dokunduğunu kendi içinde inkar ede ede inanmak böyle bir şeymiş sanırım. Bunu öğreniyorum"

Konuşurken ellerini iki yana açmış, omuzlarını yukarıya çıkarmıştı. Taehyung ise duyduğu sözlerle tekrardan dudaklarını birbirine bastırdı. Kendine bile uymayan bu adam daha deminki alaycı suratını samimi bir gülüşe teslim etti.

"O zaman sana daha çok şey öğretelim. Hadi!" diyerek oturduğu sandalyeden kalktı. Eliyle hafifçe Seokjin'in omzuna vurup hızla kapıya ilerledi ve odadan çıktı. Tek başına kalışının saniyesinde koşar adım onu takip etmeye koyuldu güçlü olan.

Basamakları üçer beşer inerken, içi heyecanla dolmuştu. Hiç bilmediği bu yere ait şeyleri öğrenmek onda anlamlandıramadığı bir etki yaratmıştı. Burada öğreneceği çok şey vardı. Bunların en başında da kendine güvenmek geliyordu.

Ardında bıraktığı uzun merdivenlerin biçimindeki bu yer; taştan sütunlarla çevrilmiş ıssız bir düzlüktü. Arkasından ilerlediği heybetli beden durunca ona çarpmamak için kendini hızlıca durdurdu. Taehyung derin bir nefes alarak yüzünü ona döndü.

CLE | taejinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin