Bölüm 8: Kızıl Şafak

1K 113 2
                                    

Neredeyse şafak söküyordu, güneşin ilk ışıkları, çılgıncasına ilerlemekte oldukları ormana henüz inmemişti. Lea'nın gözleri yanmaya başlamıştı, artık yorgunluktan iyice takatsiz hissediyordu kendini. Bir gün olmuştu uyumayalı, ama sanki bir ömür geçmiş gibiydi. Geyik avlamakta olduğu an geldi gözünün önüne genç kızın. Bu olaydan sadece birkaç saat sonra tüm hayatı değişmişti. Şimdi neredeydi böyle, bu tanımadığı adamla nereye gidiyordu?

Sesinin ona izin verdiği kadar bağırdı:

-"Hey! Nereye gidiyoruz? Durmayacak mıyız bir yerde?"

Duymamış gibi devam etti Tung. Kız bu sefer daha yüksek bir perdeden, hançeresini yırtarcasına tekrar bağırdı:

-"Duymuyor musun beni, barbar? Seninle konuşuyorum."

Tung yavaşladı. Vücudunu o kadar yavaş ve kendinden emin bir biçimde kıza doğru çevirdi ki, Lea elbiselerinin üstünden bile onun göğüs kaslarını fark etti.

-"Sana benimle geleceksen çeneni kapamanı söylemiştim. Pek aptala da benzemiyorsun ama demek ki görünüşe aldanmamak gerekirmiş..."

Lea, hayretler içinde kalmıştı. Daha önce kimse onunla böyle konuşmamıştı, buna asla izin vermezdi. Böyle bir adamla ilk kez karşılaşıyordu.

-"Sense tam tersi, gerçek bir aptala benziyorsun! Benimle bu şekilde konuştuğuna göre..."

İşte yine kahkahalarla gülüyordu, tıpkı handaki gibi. Sinir olmuştu bu adama Lea, tuhaf tuhaf gülüp duruyordu, işin kötüsü kendi içinden de buna tebessüm etmek geliyor, ama bunu uluorta yapıp da adamı daha da cesaretlendirmek istemiyordu. Bu tartışmayı daha fazla uzatmak istemedi, zaten yorgunluktan bayılmak üzereydi. Adamın tam gözlerinin içine baktı. Bıkkın bir ses tonu takınarak:

-"Kes gülmeyi. Beni sinir ediyorsun. Sanırım burada ayrılsak iyi olacak. Zaten sen pek dinlenmek niyetinde değilsin. Yolun açık olsun, ben dinleneceğim burada biraz."

-"Tabi... Bence de dinlenmelisin. Hatta güneşin altına uzanıver biraz, iyi gelir kemiklerine. Paralı askerler kemiklerini daha zor kırarlar."

-"Peşimizde olduklarını mı düşünüyorsun? Neredeyse üç saattir durmaksızın at sürüyoruz."

-"Dediğin gibi olsun. Benim yolum açık, sende nerede istiyorsan orada dinlenebilirsin."

Böyle söyledikten sonra, atını hızla geriye doğru çevirdi ve dörtnala kaldırdı. Lea, adamın tuhaflığını bir kez daha içten içe onayladı, aynı anda da suratındaki aptal sırıtışı, kendine öfkelenerek fark etti. Neydi şimdi bu, neyine gülüyordu bu barbarın? Bu arada gerçekten doğru olabilir miydi söyledikleri? Öyle olsa bile adım atamayacak kadar yorgundu, tamamen tükenmiş hissediyordu kendini. Kimseyle karşılaşabilecek durumda değildi. Zaten yeterince güç harcamıştı handa, sadece güvende olmaya ihtiyacı vardı. Çaresiz tekrar topukladı, yorgunluktan kendisi gibi tükenmek üzere olan atının, hızlı hızlı inip kalkan karnını.

Adamın atı fırtına gibiydi, aslında bunu sağlayan biraz da atı, kullanandı. Lea birkaç kalp atımı beklemişti olduğu yerde ve şimdi adamı zor seçebiliyordu. "Beyaz atı seçmeliydim." diye geçirdi içinden. En azından çevreyi tanıyordu adam, onunla birlikte bir süre takılmak işine yarayabilirdi. Yine de kendisini ne kadar sinir ettiğini tekrar düşününce bu fikrinden vazgeçti. Belirli bir mesafeden, elbette yetişebilirse adamı izlemeye karar verdi. Böylece yiyecek ya da kalacak bir yerlere girdiğinde, o da mekânı öğrenebilecek, aynı zamanda da adamla muhatap olmak zorunda kalmayacaktı.

Bu düşüncelerle bir saat kadar daha ilerlediler. Yaklaşık yüz metre önündeki adamı gözden kaybetmemek için büyük bir çaba sarf ediyordu Lea. Köyünde kendisinden daha iyi ata binen yoktu ama bu adam ata binmiyor, onu adeta uçuruyordu. Küçük bir köy, ufukta seçilmeye başladığında kız da rahat bir nefes aldı. Sonunda burada dinlenebileceği bir yer bulabilecekti.

Lanet & ArmağanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin