Alagaş'ın yavaş yavaş anlattığı bu fıkra herkesin hoşuna gitmiş ve herkes gülmeye başlamıştı. Alagaş ise hiç gülmeyen bir yüzle etrafındaki insanlara kısa bir süre baktıktan sonra, ciddi bir merakla "Niye gülüyorsunuz?" diye sormuştu. Gülmeyi bırakan herkes susmasına rağmen genç bir işadamı olan Özer bey "Tabi ki Temel'e, Temel'in bu yaklaşımına güiüyoruz" deyince, beklediği cevabı alan Alagaş şu karşılığı vermişti.,
Evet, Temel'e ve Temel'in bu yaklaşımına güldüğünüzü biliyorum. Fakat sakın ola ki bu Temel'in Trabzon'da, Samsun'da yani Karadeniz bölgesinde yaşadığını zannetmeyin. Bu Temel sizde, bu Temel sizin içinizde yaşıyor. Temel'e güldüğünü zanneden sizler, aslında kendinize, kendi halinize gülüyorsunuz. Çünkü aynı yaklaşım, sizlerde de var. Allah'ın lutfuyla bütün ailenize yetecek bir şişe suya sahip olmanıza rağmen, bu şişelerin iki, bu şişelerin üç olmasını istiyor ve bunun için mücadele ediyorsunuz. Oysa Allah'tan başka şeyler de istemeniz ve çalışmalarınızın bir bölümüyle başka şeyleri de talep etmeniz gerekmez mi?
Alagaş'ın bu sözlerine hiç kimse itiraz etmemiş ve bir suskunluk içinde düşünmeyi tercih etmişlerdi. Şakacı bir insan olan Nevzat bey ise gülümseyen bir yüzle "Alagaş, bizler ikinci, üçüncü ped şişeyi dava için istiyoruz" diyerek, bu kasvetli havayı dağıtmak istemişti. Bu cevabı biraz alaycı bulan Alagaş, hafif çatılan kaşlarla "Davanın ped şişeye değil, ped kullanmayan erkeklere ihtiyacı var" cevabını verivermişti.
Her erkeği rencide edebilecek olan bu cevaptan hiç hoşlanmayan Saffet hoca, yüzü kızaran Nevzat beyi savunma ihtiyacı hissederek söze girmiş ve dünya kapitalizmine açıklık getirerek, müslümanların bu kapitalizm karşısında maddi olarak da güçlü olmaları gerektiğini savunmuştu.
Alagaş ise çok farklı yaklaşıyordu bu meseleye. Önce marksistlerden örnek vererek "Marksistlerin kapitalizim karşısında yenilmelerinin en önemli nedeni, kapitale değer vermeleridir. Çünkü değer verilen herşey, kendisine verilen değer ile güçlenir. Güçlenen bir şeyi yıkmak ise mümkün değildir" dedikten sonra şöyle devam etmişti.,
Kapitalizmi, ancak ve ancak kapitale değer vermeyen insanlar yıkabilir. Çünkü kapitale değer vermeyen insanlar karşısında, kapitalizmin büyük bir etkisi ve yaptırım gücü yoktur. Ayrıca çok uluslu şirketlere dayanan kapitalizmi tahlil ettiğimiz zaman, iki ayak üzerinde durmaya mecbur olan bu canavarın bir ayağı ile üretim alanına ve diğer ayağı ile tüketim alanına bastığını görebiliriz. Burada önemli olan, dünya insanlarını apaçık bir şekilde sömüren bu kapitalizme karşı mücadele vermek isteyen kimselerin, bu iki ayrı alandan hangisini seçecekleri ve hangi düzlemde mücadele edecekleridir. Yaşadığımız çağdaki bilim ve teknolojinin, günümüz itibariyle kimlerin insi-yatifinde olduğunu dikkate alırsak, kapitalizme karşı üretim alanında mücadeleye ve rekabete girişmek, bu kapitalizmin zayıflamasına değil, daha bir güçlenmesine vesile olacaktır. Çünkü üretim alanının genel kontrolü ve insiyatifi, çok uluslu şirketlerin ellerindedir. Bu üretim alanını bir piramit şeklinde düşünürsek, piramitin alt katmanındaki bir üreticinin on lira kazanabilmesi demek, üst katmanın yirmi, daha üst katmanın ise kırk lira kazanabilmesi demektir, Dolayısıyle alt katmanlarda on lira kazanarak, yaptığımız işten yüz lira kazanan üst katmanları zayıflata-bilmemiz ve onların zulmünü engelleyebilmemiz mümkün değildir. Daha açık ve daha net bir ifadeyle, dünyanın mazlum insanları günümüz kapitalizmiyle üretim alanında mücadeleye ve rekabete girebilecek bir durumda değillerdir. Fakat bu canavarın ayakta durabilmek için basmak zorunda olduğu ikinci alan, yani tüketim alanı böyle değildir. Tüketim alanının asıl sahipleri, dünya mazlumlarıdır. Tüketim gücünü elinde bulundurmalarına rağmen bundan gafil olan dünya mazlumları, medya ve reklam güdümüyle bu güçlerini kapitalizmin istediği kulvarda kullanmaktadır. Oysa uluslararası kapitalizme karşı direnebilecekleri ve bu kapitalizmi çökertebilecekleri yegane alan, bu tüketim alanıdır. Sadece dünya müslümanları bile ümmet düzlemindeki bu tüketim güçlerini bilinçli olarak kullansalar, tüketim alanındaki bu boykotları ile, gelişerek büyümek üzerine kurulan dünya kapitalizminin yere yıkılmasına neden olacaklardır. Yeter ki müslümanlar, yeter ki dünyanın mazium insanları, ellerindeki bu tüketim gücünün farkına varararak ortak bir sese ve ortak bir tavıra girebilsinler.