0.1

214 35 252
                                    

"Sizce neden burada?"
Liam'ın yan yataktan gelen sesi Zayn'in bilincini açan şey olmuştu.

"Zayn yeraltı dünyasını terk etmez ki. Nico gelir Zayn gelmez amına koyayım."

"Gelmiş ama değil mi Tomlinson? Söylenmeyi kesip yardım et ya da çık da işimi düzgünce yapayım."
Sarışın Apollon oğlu, mavi gözlerini devirip zorlukla gözlerini açmaya çalışan esmer adamın dudaklarının arasına biraz daha nektar döktü.
"Hey, hey. Yorma kendini, birazdan toparlarsın."

Zayn en azından gözlerini açıp etrafı görebilmek için tüm gücünü kullanıyordu. Zeus ve canavarlarıyla uğraşmak her gün yaptığı şeyler arasında değildi. Poseidon'un oğullarından büyük olan kapıya yaslanmış kendisini izliyordu, küçük olan da yan yatağında oturarak kendisini izliyordu. Vücudunda kapanmakta olan yaralar vardı. Louis ise sinirli adımlarla odada volta atıyordu.

"Sana da merhaba Louis."
Çatallanan ve kısık çıkan sesine rağmen gülüp mırıldandığında Ares'in oğlu -yine mavi alevlere benzeyen- gözlerini ona dikmişti birkaç saniyeliğine.
"Merhabanı sikeyim senin."
Sertçe söylenip kaşlarını çatarak odada dolanmaya dönmüştü. Zayn içeri giren bedenle bir an gözlerini devirmeden edemedi.

"Niall istediğin gibi Ambrosia getirdim biraz."
Louis, Harry'i görünce yutkunup yürümeyi kesmişti. Louis sakinleşip bir köşeye oturunca sanki ortamdaki gergin hava da dağılmıştı. Zayn istemeye istemeye süslü böceğin getirdiği meyveden bir ısırık alıp kafasını geri yastığa bıraktı.
"Siz nasıl benden erken toparlanabilirsiniz?"
Zayn kaşlarını çatarak sorguladığında Louis gözlerini devirip kollarını bağladı.

"Biz yanına gelene kadar hırpalanmıştın sen, biz en son kampa koşarken iskelet ordunu yaktı biricik amcamız, sen onun acısıyla yere düşecek gibi olunca ben tuttum. Bu sefer de kıçımıza şimşek attı. Normal yani."
Liam gözlerini devirince Zayn de istemsizce güldü. Zayn'in ısırdığı ufak meyvenin kalanını ağzına atıp o da kendini geri yatağa attı. Yere düşen yıldırımların 2 metre çapındaki her şey yanıp kül olurken 1 metre arkalarına bizzat şimşeklerin tanrısı tarafından atılan bir yıldırım ikisini de yıpratmıştı.

Herkes biraz daha toparlanana kadar Niall ve Harry onlarla ilgilenmişlerdi. Harry ne zaman Louis'ye dönecek olsa Louis susup başka yerleri izlemeye başlıyordu, Harry de hemen kızarıp bakışlarını kaçırıyordu zaten. Herkes toparlandığında altısı beraber büyük evden çıkmış, kulübelere doğru yürüyorlardı. Percy kaç saattir içinde tuttuğu soruları sıralamak için doğru anı beklemekten sıkılmıştı.

"Eee, Zayn?"
Hades'in oğlu sorgulayarak kamp danışmanını süzüp kafasıyla ve mimikleriyle 'ne ee' demişti, konuşmadan.
"Hangi rüzgar attı seni buraya?"
Esmer adam gülerek gözlerini devirdi.
"Tatile geldim. Bilirsin dünyada en sevdiğim yerdir Melez Kampı."
Olgun bir Percy'nin sabrı, terslenene kadardı.
"Bizim de en sevdiğimiz kampçısın zaten. Sensiz hepimizde bir matem havası oluyor, inanamazsın. Herkes diyor Zayn Malik gelse de huysuz suratıyla kampımızı kutsasa."

Zayn kaşlarını çatarak onun alaycı suratına bakıp gözlerini yumarak babasından sabır diledi.
"Babam yolladı, nedenini sonra açıklayacakmış."
Percy, insan gibi iletişim kurmanın ne kadar zor olduğu ama yine de bunu başarabildiği için Zayn'le gurur duyduğunu söylemek istese de içinde tuttu.

Omega şeklinde dizilmiş kulübelerin ortasına geldiklerinde etraflarındaki garip atmosferi daha net fark etmişlerdi. Hiçbir kampçı kabinlerinde değil gibi duruyordu, herkes endişeli ve kıpır kıpırdı. Öbek öbek çocuklar ve gençler toplanmış fısıldaşıyordu.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Jul 17, 2020 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

The Half-blood ManorWhere stories live. Discover now