XLI

4K 418 438
                                    


41. Bölüm

Sanki birisi pres makinasına koymuş gibi ezildiğini hissediyordu kafasının, öyle ağrıyordu ki her yeri sanki aylarca uyumuş gibi. Birkaç ses duydu ama gözlerini açmak istemedi. Sesler net değildi çünkü ve en son bulunduğu yeri anımsayınca gözlerini açıp da karşılaşacağı manzaradan korktu. Yoongi'nin onu dövülürken izlemesini istemiyordu.

"Abla.. Ne zaman uyanacaksın?" Dedi yumuşak bir ses. Kardeşiydi bu, koluna sarılmıştı ablasının. Kafasını kaldırıp yalancı! demek istedi, inanmıyordu çünkü ona, özlemiş olamazdı değil mi? Ablasını seviyor muydu ki özlesindi.

Gözlerini araladı, tahmin ettiği gibi kardeşinin suratı onu göremeyecek pozisyondaydı bu yüzden açmıştı gözlerini. Yoksa, uyandığını görüp de annesine babasına söylemesini istemiyordu.

"Araba çarpmış, neden dikkat etmedin ki? Sen hep dikkat ederdin elimi sıkıca tutardın bana bir şey olmasın diye. Yanında biri yok muydu abla? Elini kimse tutmadı mı?"

Hayır.. Elimi kimse tutmadı, yapayalnızdım.

Gözlerini yeniden yumdu Yuna. Zaten uykusu vardı, yeniden uyudu. Sanki dört gündür uyuyan o değilmiş gibi.

İkinci defa gözlerini araladığında oda karanlık ve bir başınaydı. Gözlerinin karanlık çevreye alışmasını bekledi bir kaç dakika boyunca. Nefes alışverişleri zor oluyor o yüzden olabildiğince yavaş nefes almaya çalışıyordu. Araba kazası ha? Diye geçirdi içinden, e tabi söyleyemezlerdi gerçekleri bu mantıklı bir seçenekti. Kafasını yanına çevirdi, sol koluna serum takılıydı ve tam üç tane boru ile sıvı giriyordu içeriye. Bu kadar mı ağır yaralanmışım da üç farklı sıvıya aynı anda ihtiyacım var, diye düşünmeden edemedi.

Aklına bayılmadan önceki son sahneler doluşurken gözlerini sıkıca yumdu.

Bu olanlardan bahsetmemesi şartı ile onu öldürmeyeceğiz. Çantanın tabanına gerekli malzemeleri yerleştirdim. Sonrası sende.

Yoongi'nin o ifadesiz suratı gözü önüne gelince kaşlarını çatarak gözlerini açtı ve yattığı yerden doğrulmaya çabaladı. Ancak bu işlem düşündüğü kadar kolay olmayacak gibi görünüyordu, her yeri o kadar fazla ağrıyordu ki. Yatarak halledebileceği bir şey olmasını istedi. Ama değildi ve herkesin uyuduğunu düşündüğü bu saatlerde işini halletmesi gerekiyordu, ne kadar zor olsa da.

Kolundaki serumu çıkartırsa bir daha takamayacağını bildiğinden serum torbalarını çıkarmayı düşündü, yaklaşık birer litrelik hacimleri ile üç farklı torba taşımak zor olabilirdi. Ayaklandı, ayakları bile ağrıyordu ve sargılar vardı vücudunun çeşitli yerlerinde kol ve bacaklarında da.

Ama yapması gerekiyordu. Hem zaten yarılarından çoğu bitmiş gibi görünüyordu yani o kadar da ağır olmazlar deyip kancalarından çıkardığı torbaları üst kısımlarındaki yerlerden parmaklarına doladı ve dirseğini kırıp kolundaki serum girişi seviyesinden yüksekte olmalarını sağladı.

Şimdi o çantayı bulmalıydı, odası topluydu yani görünürde bir şey yoktu pencereden gelen zayıf ışıkla zar zor görüyordu ama. Aklına dolabı gelince oraya yöneldi ve çantalarını koyduğu kısmı açtı, tahminindeki gibi buradaydı. Sırtını ağrıtmamaya özen gösterip yavaşça eğildi, çantayı alıp yatağın üzerine koydu. Çantanın tabanında demişti Yoongi, içinde zaten bir şey kalmamıştı, tabanına elini sokup kurcaladı, sertlik hissedince kenarları kavramaya çalıştı. Ve bölmeyi bulmuş ufak bir bez paket çıkartmıştı.

Aceleyle ipi çözüp içindekilere baktı, telefonunun olması onu şaşırtmıştı.

Karanlıktan net göremese de telefonu olduğuna emindi, masasına ilerleyip çalışma lambasını açtı. Telefonunun verilmesine gerçekten şaşırmış olmalıydı, kilidi açıp bildirimlere baktı ama hiçbir şey yoktu. Saat gecenin 3'ü ve tarih ise depoya götürüldüğü günden 4 gün sonrasıydı. Aceleyle telefonu çalışma masasının çekmecesine koyup dikkatini paketin içindekilere verdi.

ƘƲƦƛԼƧƖȤ•MYGHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin