Birini beklemiyordu aslında. Fakat yine de kapı deliğinden bakmadan açtı.
Ellerinde koca bir su kabağı,pek tebessüm etmese de istekli bir şekilde bekliyordu Leonor.
"Markette unutmuşsun."
Patricia bir anlığına susup bakacaktı yine gözlerine, fakat bu sefer korumak istedi kendini ve saflığını. Sıradan, utangaç bir teyze olmak istemedi.Ensesinde duran eliyle kaşımaktan yara olmuş tenini kapattı, elini hızlıca bastırmasının sebep olduğu acı kendine getirmişti aslında onu.
"Ah evet, çok,teşekkür ederim..."
Aslında bu garip kadın marketten ayrıldıktan sonra hemen bıraktığı su kabaklarını elinde görünce, bu küçük oyuna dahil olmak istedi, bunlar bir işe yarardı elbet.
"Temizlik yapıyordum ama içeri buyurmaz mısınız?"
"Yok eve gitmem gerek, sağ ol."
Evimi nereden biliyordunuz demesi gerekmez miydi? Onu bile soramayacak kadar utangaçtı aslında. Onun bir sapık veya bir deli olma ihtimalini diğer insanlara nazaran düşünmeyecek kadar bitkin ve bayattı da aklı.
Leonor gülümsedi bahçenin çitlerini geçerken.
Patrícia gülümseyemedi, zavallı Patricia.Leonor gittiğinde hala açık olan kapının önünde dikildi bir müddet. Ne tuhaf, nereye baktığı belirsiz, elindeki koca su kabağıyla birini bekliyor sanki. Bir yandan su kabağını inceleyip kapıyı ittirdi. Elinde evirdi çevirdi,mutfağın girişindeki hasır meyve sepetine bıraktı sonra. Salona döndüğünde yarım kalan şarabını görüp durdu, bırakmıştı çoktan elinden, küçük ahşap sehpadaki hoş abajur aydınlatıyordu köşedeki bardağı. Bu bile teşvik etmedi yarısına gelemeden terk ettiği şarabını dudaklarına yakıştırmaya.Bardağı sinirle lavaboya döktü.Kızmıştı Leonor'a, kendinden başka kızacak birini arıyordu elbet.
Hiç yarım bırakmazdı şarabını, son yuduma kadar koymazdı aslında bir yere.
Lavabonun önünde dikilirken ellerini koydu tezgaha,gözlerini kapatıp kafasını usulca tezgaha gömerken yeniden duymaya başladı müziği.Elleri kayarak açıldıkça yüzünün soğuk mermerle buluşmasına izin veriyor,soğuktan iliklerine kadar titreyen vücudunu dik tutmaya çabalamıyordu artık. Duyduğu en ince müzik notasında yavaş yavaş kaldırmaya başlarken kafasını,sırtını uysal bir kedi gibi aşağı bastırıyordu. Her notanın emir verirmişçesine çıkarttığı tını, yüzünde git gide büyüyen bir tebessüm oluşturuyordu Patricia'nın.Hayatı boyunca sadece notalarla sevişmişken, bugün bambaşka bir zevk de vardı sanki bu küçük dansında.
Dikleştiğinde ellerini götürdü beline, sonra kalçasına. Parmaklarını gezdirirken boynunda, ensesindeki yara bile alıkoymadı onu. Kendini sevmeyi böyle öğrenmişti, kendine dokunarak, vücudunun her yerini ezberleyip takdir ederek. Gözünü açmasaydı görmezdi ya kabakları. Ama gördü çoktan, çoktan düşünmeye başladı bile. Hakikaten,nereden bulmuştu evini? Bir su kabağını ona vermek için takip mi etmişti ki? Belki hep yaptığı bir şeydir. Kasabaya yeni taşınan biri olduğunda gelenek böyledir, su kabağı vermek belki.
Kimdi, kimlerdendi, kim tanırdı onu, sabah kimlere günaydın derdi. Soruları yordu, kalabalık geldi.Geceliğinin omuzlarından düşmesine izin verdi,siyah askılı bluzuyla iç çamaşırlarını hızlıca çıkardı. Ardından yeniden geçirdi üstüne geceliği.Bu saten geceliğin teninde kolayca kayması, tenini okşaması çok hoşuna gidiyordu.
Akşam üstünün hüzünlü bulutları eskiden Patricia'ya hüzünlü ama güzel hissettirirken şimdiyse pek huzursuz hissettiriyordu. Bu saatlerde gökyüzüne bakmamaya çalışır, kontrol ederdi saatini,vakit geçsin diye. Eskiden bu kirli maviyi çok severken, şimdi içini karartıyordu sanki. Hiç hoşnut değildi bu durumdan, eskisinin tam zıttına. Özellikle hava kararmaya başladığında salonun en büyük penceresinden gözüken koca yamuk ağaç tiz sesli o kuşa durak olurdu. Kuş öttüğünde, sanki piyanonun sadece siyah tuşlarına dokunuyormuşsunuz gibi hoş ve hüzünlü bir tını duyardınız. İnsanın kalbine garip bir tur attırırdı birkaç saniyeliğine.
Hava tamamen karardığında balkona çıktı,
havanın serinliği bacaklarının ufak titremelerine sebep olurken, saten gecelik sakinleştirmek için okşuyordu sanki.
Bacak içine götürdüğünde elini, ta parmak uçlarından bacaklarına değişik bir enerji hissetti. Derisine çok yakın olan damarlarının üstünden geçti yavaşça yukarı çıkarken. Kan akışını hissediyor gibiydi bacaklarındaki her damarda,ayrı ayrı,tek tek. Kendi parmaklarını kendi vücudunda gezdirmek hiç bu kadar hoş hissettirmemişti, değişik ve alışılmadık şeylerden korkardı Patricia. Korkmadı bu sefer.Havanın serinliğine pek aldırmadan geceliğini üzerinden sıyırdı. Katkısızdı şimdi, kimyasal yoktu hiç. Bir de neden olduğunu çözemediği o his, güçlü bir enerjiyle geziyordu vücudunda, bacaklarının arasına sığınıyordu. Elini kolunu nereye koyacağını bilemeyen saf kadın değildi o sırada, ruhu ve dürtüleri uzuvlarını o kadar güzel yönlendiriyordu ki, etrafındaki şeyleri artık görmüyordu bile.Tüyleri gecenin karanlığında görülür biçimde diken diken iken, ilk defa müzik değildi o. Mutfak sepetinde duran su kabaklarına takıldığında gözü,kendini çok yeni hissetti.Deri değiştirip tertemiz,saf bir bedene geçmiş gibi. Elleri kimin elleriydi, bu haz kimin verdiği hazdı bilmese de, doruk noktanın güçlü enerjisi, sonrasında bedenini çok yavaş bıraktırdı sandalyeye. Kollarını sarkıttı aşağı.Bacakları da kolları gibi yer çekimine mahkumdu şimdi. Ayağa kalkmaya yeltenecek hareketlilik henüz yoktu. Ayaklarının neredeyse tutmayarak birbirlerine dolaşacaklarını şimdiden hissediyordu. Enerjinin vücudunu keşfetmesine bir müddet daha izin verdi. Sanırım saatler sonra kalktı oradan. İçeri, kadifenin parlattığı yeşil, Patricia'nın arzularını körüklemişken koltuğa uzandığında uyuyakaldı hemen.