Not: Medyaya eklediğim şarkı çok ağır bu yüzden kaldıramayacağınızı düşünüyorsanız lütfen dinlemeyin çünkü bölümde alakası yok. Lara dinlediğin şeyleri ekle dediği için ekledim. Ve aşağıdaki görsellerde tarihlere ve detaylara takılmayın teşekkürler.
Yüzüm kan içindeydi, sol tarafı görebilmek için yüzümü perdeleyen kanları sildim. Hala bilincim yerinde olduğu için yaramın ciddi olmadığına kanaat getirdim, kafatasına alınan yaralar her zaman çok kötü kanardı. Ne olursa olsun berbat durumdaydım ve kimse bizi görmeden Sherlock ile buradan gitmeliydik.
Doris ölen oğlunu kucağına almıştı. Arkasında Troy, Ellen'a sarılmış daireler çiziyordu. Bizden yana bakmadı. Orada olduğumuzun farkında değil gibiydi. Küçük kız ağlıyordu.
"Doğru olanı yaptın Sherlock."
Sherlock iki koca adımda yanıma gelip diz çöktü. Bana karşılık vermedi. Duyduğuna bile emin değilim. Gözleri fal taşı gibi açılmış bana bakıyordu.
"Tanrı aşkına, John. Saçını kim yoldu?"
Ne saçma sorular bunlar.
"Hiç kimse, gidelim buradan."
"Biri kafandan parça koparmış ama haberin yok. Saçının bir tutamı kulağının arkasında sallanıyor ve... ne kadar kanın aktı? Bir litre mi? Bunu sana kim yaptı?"
Dostum Sherlock Holmes ile geçirdiğim bir yıl boyunca onun da bir insan olduğuna kanıt oluşturacak birçok şey görmüştüm. Bu an da onlardan biriydi. Yoğun stres altında kalan insan düzgün düşünemez, karar veremez. Az önce öldürdüğü adamın bana zarar verdiğini anlaması için düzgün düşünmesi gerek.
"A: Bir litreden az. B: Frank Stamford. Sorularının cevaplarını aldığına göre gidebilir miyiz?"
***
221B'ye vardığımızda beni mutfak masasına oturtup odama çıkıyor. Çok gergin olduğunu beden dilinden anlayabiliyorum. Elinde ilk yardım malzemeleri ile geldiğinde mide bulantım dayanılmaz hale geliyor. Şu mutfaktan çıksak keşke.
Sherlock, yara bandını ve tentürdiyotu çıkarmakla meşgul.
"Eğil ki yarayı görebileyim," diyor. "Sağ yanağını masaya yasla."
"Hidrojen peroksit sürmesen de olur. Yara dört saat önce açıldı, kan çoktan pıhtılaşmıştır. Kesiği görüyor musun?"
"Sonradan pişman olacağımıza şimdi işimizi düzgün yapalım," diyor ve başımın tepesini ateşe veriyor.
"Ahh!"
"Acıtıyor değil mi? Çünkü yara hala açık. Kımıldama. Saçlarını kesmem gerek yoksa yara bandı tutmaz. Neyse ki saçların kısa."
Şak-şak-şak. Ardından yara bandını yarama bastırarak acımı iki katına çıkarıyor -buralarda buna yaraya tuz basmak denir- ve bandın kenarlarını kafatasıma yapıştırıyor.
"Bandı bir iki gün sonra çıkarabilirsin ama o zamana kadar şapkan sürekli başında olsun. Bir süre kulağının arkası komik görünecek ama bir daha o bölgede saç çıkmazsa saçlı kısımları o tarafa tarayarak üstünü örtebilirsin. Aspirin ister misin?"
Gözlerimi ona dikiyorum.
"Lütfen. Hazırlayabilecek durumdaysan bir fincan da kahve."
Gözlerini bana dikiyor.
"Kahve çok işine yaramaz, ihtiyacın olan tek şey sağlam bir uyku."
Çantamı karıştırıp elindeki aspirini bana uzatıyor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝐰𝐚𝐭𝐞𝐫𝐬𝐡𝐞𝐝 𝐦𝐨𝐦𝐞𝐧𝐭|𝐣𝐨𝐡𝐧𝐥𝐨𝐜𝐤
Fanfiction"Bana gelecek hakkında bir şey daha söyle John." Düşündüm "İnsanlar bütün gün ellerinde telefon ile geziyorlar." Kıkırdadı "Gerçek bir şey söyle!" Gülümsedim "Benim geldiğim İngiltere'de bizim gibi insanlar evlenebiliyor Sherlock." 08.06.2020