kısım on bir; sanmıştık ki ikimiz yeryüzünde sadece birimiz için varız

645 93 38
                                    

troye sivan - strawberries and cigarettes

Çimenlerin arasında koşuşturuyorum, rüzgar tenime çarpıyor mutlulukla kahkaha atıyorum. Kendimi uzun bir süre sonra ilk kez bu kadar mutlu hissediyorum. Etrafta geziyorum, bana gülümseyen biri var, elimi tutan biri var ama yüzünü göremiyorum. Bir kara hindiba bulup ona göstermeye çalışıyorum. Bir anda büyük kara gözleri görüyorum, Chanyeol diye fısıldıyorum. Gökyüzünde korkunç bir ses yankılanıyor, giderek yaklaşan bir ses. Telaşlanıyorum ve uzaklaşmak için koşuyoruz. Ses peşimizden geliyor, gökyüzü üzerimize düşüyor. 

Sonra irkilerek  uyanıyorum. Telefonum ısrarla çalıyor, rüyamda gökyüzünü delip geçen sesin zil sesim olduğunu fark edince bunun biraz komik olduğunu düşünmeden edemiyorum. Ekrandaki isme bakıyorum. Kyungsoo.

“Bu kadar ısrarcı olmasından anlamalıydım.” diye kendi kendime mırıldanıyorum. Derken bir anda nerede olduğumu hatırlıyorum, gerçeklik suratıma bir tokat gibi iniyor. Korkak gözlerle hala mışıl mışıl uyuyan Chanyeol'e bakıyorum. Yarı aralık dudakları, dağılmış saçlarıyla üç yaşındaki bir bebekten farklı gözükmüyor. Telefon tekrar çalıyor, yeniden irkilerek yataktan kalkıyorum. Odanın dışına çıkıp cevapladığımda Kyungsoo kulağıma kükrüyor adeta.

“Neredesin sen be!” telefonu kulağımdan biraz uzaklaştırıyorum.

“Petrona size söylemedi mi?” diye soruyorum sakince. 

“Söyledi.” diye cevap veriyor. “UYUMAK İÇİN EVE DÖNERSİN DİYE DÜŞÜNMÜŞTÜM.”

Kaşlarımı çatıyorum. Kyungsoo sanki başka bir şey hakkında konuşmak istiyormuş ama konu açmaya cesareti yokmuş gibi davranıyor.

“Bir şey mi oldu Soo?” diye soruyorum, telefonun öteki ucundan bir inilti geliyor ve kendini yatağına attığını anlamama sebep olan yay gıcırdamalarını duyuyorum.  Derin bir nefes alıyor. Bir şey söylemesini beklerken geçen süre bir asır gibi geliyor.

“Evet.” diyor en sonunda. Sonra tekrar sonsuz sessizliğe gömülüyor. “Gerçekten aptalca.”

Bir şey söylemiyorum. Olan şey her neyse Kyungsoo'yu çıldırtmışa benziyor ve içimden bir ses olayın Jongin'le yakından bağlantılı olduğunu haykırıyor.

“Pekala, tamam.” diye mırıldandığını duyuyorum. Kendi kendini sakinleşitmrye ve cesaretlendirmeye çalışıyor. “Bu konuşmayı yüz yüze yapabileceğimden emin değilim, bu yüzden şimdi anlatacağım.”

“Jongin evi terk etti.”

İlk tepkim dudaklarımdan fırlayan kocaman bir “Ne?” oluyor. Nasıl olduğunu, neden olduğunu hayal bile edemiyorum. Bu yüzden susup Kyungsoo'nun devam etmesini bekliyorum.

“Bir konuda tartıştık sonra bu çok uzadı ve ben ona gitmesini söyledim. Ve o da gidip bavulunu hazırlamaya başladı. Demek istediğim- Tanrı aşkına, Baekhyun bu çok saçma değil mi? Ona evden bavulunu alarak gitmesini falan söylemedim, drama kraliçesi gibi davranan oydu!”

“Ona durmasını söylemedin mi?” hayret uyandırıcı derecede k-dramaları andıran olayı dinlerken soruyorum.

“Hayır.” diye söylüyor ama sesi o kadar kısık ki zorlukla duyuyorum. “Ne söyleyebilirdin ki? Bu kadar aptalca bir hareket yapmasını beklemiyor olmam benim hatam değil.”

“Kyungsoo….” diye söylüyorum, ses tonumdan ona inanamadığımı anlıyor ve sanırım bu onu daha çok kızdırıyor.

“Lanet Kim Jongin- 5 yaşındaki bir çocuk bile ondan daha mantıklı kararlar verebilir bundan eminim!” diye bağırıyor telefonun diğer yanından.

kırık plak Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin