• On Dokuzuncu Bölüm •

14K 977 104
                                    

Aslan

Eylül'ün yanından ayrıldıktan sonra bir sürü düğün planlayıcısıyla –ya da her neyse işte- görüşme yapmıştım ve annemin yardımıyla çoğunu da elemiş, Eylül'le görüşmeleri için de randevu ayarlamıştım. İç mimar kesinlikle Eva olacaktı, bu çoktan kabul edilip bir yere yazılmamış ya da üzerinde durulmamış bir durumdu ama Eylül ve Eva'nın fikirlerinin bu yönde olacağına emindim. Eğer yanılıyorsam da hemen bir iç mimar ayarlayabilirdim. Moda evinden kuaförüne kadar her şeyi düşünmüş ve tüm önerilerimi anneme birlikte Eylül'e göndermiştim, iki kadın bugün bolca çene çalacak ve çokça düşünecekti. Her şey tıkırında gibiydi ancak yine de bir şey eksikti ama tam olarak ne? Ah kafam kazan gibiydi. Nikâh işlemlerini halletmek ya da evi dekore etmek hiç de zor değildi ama yine de bir şey eksikti. Elimle yüzümü ovuşturduğum sırada diğer kolumu koltuğun sırt kısmına atmamla elime ıslak bir şeyin gelmesi bir oldu.

Bunun ne olduğunu sormama gerek kalmadan onun Doğa'ya ait çikolata lekeli bir ıslak mendil olduğunu anladım. Evet, onu biraz önce ben kullanmış ve sözde küçük kızın ellerine bulaşan çikolatayı temizlemiştim. Gördünüz mü? İyi bir amcayım. Tek sorun ıslak mendili çöpe atmayışımdı ama bunun amcalığa dâhil olduğunu sanmıyordum. Her neyse, ıslak mendili orta sehpanın üzerine bırakmak iyi bir fikir olabilirdi.

"Aslan?" diye seslendi Pars salona girdiği sırada. "Seni buraya hangi rüzgâr attı?"

"Lina'yla evlenirken tam olarak neler yaptın?"

Pars düşünceli bir halde kaşlarını çattı kapı ağzında dikilirken. "Onu kaçırmak dışında mı? Hiçbir şey."

Gözlerimi devirdim. "Hadi ama."

Yavaş adımlarla gelip koltukta yanıma oturdu. "Bizim olayları biliyorsun, on gerçekten kaçırdım ve zorla nikâh masasına oturttum ki bu övündüğüm bir durum değil ama olan oldu. Neyse ki her şey düzene girdi."

"Sizin aşk hikâyenizi dinlemeye gelmedim Pars, hadi dökül."
Birden yüzü aydınlandı. "Ah anladım!"

Merakla, "Ne anladın?" diye sordum.

İmalı bir şekilde kaşlarını kaldırdı. "Ona bir şey sormalısın."

"Ha?" Köşeli jetonum nihayet düştü. "Ah! Kahretsin!" Başımı ellerimin arasına alarak ayağa kalktım. "Hay lanet!"

Pars sesli bir şekilde güldü. "Buraya geliş amacını gerçekleştirip ikizlerle özlem giderdiysen yapman gereken şeyi yapman için seni kovuyorum Aslan. Git hadi."

Hızlıca salondan çıktım. Ah her şey şahane olacaktı.

~~~

Eve geldiğimde yorgunluktan ölüyordum ancak yine de yüzümü bir gülümseme süslüyordu. Günün koşuşturmacasından aldığım karşılık son derece hoştu.

Kravatımı çözerken tam salona geçiyordum ki birden annem karşıma çıktı. "Neredesin sen?"

Merakla kaşlarımı çattım. "Buradayım."

Hemen peşine Eylül'ün sesi ulaştı kulaklarıma. "Bunun farkındayız."

Sesin geldiği yöne dönüp baktığımda merdivenlerden inmekte olan Eylül görüş açımı süsledi. Kızıl saçları omuzlarından dökülüyordu. Üzerindeki ekru renk salaş elbise güzel bedeninin kıvrımlarını gizlemeye yetmiyordu. Belini saran ince kahverengi örgü kemer ise insanda onu çözüp bir tarafa atma isteği uyandırıyordu. Sonra mı? Sonrası malum... Hey, bir dakika. Eylül öfkeli mi görünüyordu?

"Kaç saattir neredesin sen?" diye soran anneme çevirdim bakışlarımı.

"Telefonun da kapalıydı," dedi Eylül. Şimdi ise ona bakıyordum.

Kızıl GüzHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin