1970’li yıllarda hem akrabam hem komşum olan S. B. adında bir büyüğüme cin çarptığını duydum. Gerçekten on-on beş gün boyunca kendisi geceleri sürekli bağırıyordu ve kendisini birçok doktora ve ziyaretlere götürdüler ve çare bulunamadı. Bir gün dediler ki, “Hoca karar verdi bugün gelecek o cinleri hastanın başından alacak. Eğer hasta cinlerin isimlerini verirse kurtulur, vermezse kurtulmaz.”
Sıdık Hocayı bende izledim ve odaya girdim. Odaya hiç kadın almadılar. Hasta pirinç karyolalarda uzatılmıştı ve bir eli de bağlanmıştı. Sebebi ise, şuur kaybından dolayı eliyle sürekli boğazını sıkmasındanmış. Hoca birkaç ayet okudu, okuduktan sonra Zazaca: “ Nome cındon bımı” yani, “Cinlerin isimlerini ver” diye hastaya sürekli telkinde bulunuyordu. Hasta ise Zazaca: “ Niye, niye” yani, “Hayır hayır” diye bağırıyordu. Daha sonra: “ Mı kişen, mı kişen” yani, “Beni döverler” diye, bağırıyordu. Hoca ha bire bastırıyordu ve üzerine gidiyordu.
Kadın dayanamayıp sıkılıp ilkin Niyazi ismini verdi ve bağırarak yapmayın etmeyin diye çok yüksek değişik sesler çıkardı. Ben bunlara şahit oldum. Hastanın üst tarafında duvara çakılmış birkaç tane ayet vardı, hasta elleriyle uzanarak o ayetlere ulaşıp, o kâğıtların hepsini birden çekti. Hasta o sırada kendisinde değildi; ama o duvarda ki ayetlerin yerini nasıl tespit etti ben hala şaşırıyorum ve anlam veremiyorum. Uzandı ellerini yukarı uzattı diğer ayetleri de çekti. Hoca daha sonra, birkaç kişinin yardımıyla elinden aldı. “Niyazi” dedi, “Abdurezak” dedi, “Ali” dedi ondan sonra hasta bayıldı. Hoca tamam dedi, biz isimleri aldık hasta iki saat dinlenecek “geçmiş olsun” dedi. Bizde dışarı çıktık. Birkaç saat sonra hasta gözlerini açmıştı ve çarpmadan kurtulmuştu.