0.3

2.3K 245 160
                                    


0.3

Eve doğru adımladığımı hatırlıyorum

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


















Eve doğru adımladığımı hatırlıyorum. Kaç yaşındaydım? On ya da on bir. Ölü ya da ruhsuz.

Güneş batıyordu, gökyüzüne o muhteşem kızıllık hakimdi fakat bakışlarım hayranlıktan uzaktı. Boştu. Donuktu. Sanki hep okuduğum fantastik kitaplardaki doğaüstü canavarlardan biri gelmişti de ruhuma sonsuza dek işkence yapabilmek için çekip çıkarmıştı içimden.

Üstümde beyaz elbisem vardı. Bayılırdım beyaz rengine, onlarca beyaz kıyafetim, özellikle de elbisem vardı. Annemin ikazlarına rağmen kışın da giymek için ısrar ederdim, bazen hasta olup yataklara düşerdim ama yine de vazgeçmezdim. Bembeyaz tenim, bembeyaz elbiselerim vardı. Bu yüzdendi belki de resim yaparken en sevdiğim kısmın ilk kısım olması: beyaza boyamak. İlk katı atardım, fırçam beyaza bulanırdı ama bilirdim ki üstüne gelecek renkler daha güzel dururdu. Tuval önce boştu, bir boşluğun üstüne yansımazdı duygularınız ama beyaza boyadığınızda bütün hisleriniz belirgin bir şekilde yerlerini alabilirdi.

Hayatımda iki kere bozulmuştu ilk beyazım. Birincisinde, on yaşındaydım. Fırçamla tuvalimi beyaza boyarken biri gelip bütün siyah boyayı boca etmişti üstüne sanki. Neden etmişti? Henüz on yaşındaydım ve hayatım yeni başlamış gibiydi, beyaz başlaması gerekmez miydi?

Bozulmuştu bir kere resim. Beyaz olması gerekiyordu. Temiz olması gerekiyordu. Şimdi kirliydi; başka birinin düşünceleri, hareketleri kirletmişti onu. Tuvali atamazdınız, hayata bir kere daha gelemezdiniz sonuçta. Bir kere yaşıyorduk ve ne bir zaman makinesine sahiptik ne de ikinci bir yaşama.

Annem geldi, elinde kutu kutu beyaz boya vardı. Kapat üstünü, dedi. Bütün karanlığın üstünü kapat. Öyle çok istedi ki kızının eski haline dönmesini, onu bir yalana inandırdı.

Beyaz boyaların hepsini harcadım. Bütün fırçalarımı kapıp tuvalimin ortasındaki o kocaman kara deliği kapatabilmek için yıllarca uğraştım. O zaman öğrendim bu hayatın ne kadar acımasız olduğunu. Gri oluyordu çünkü. Geçmişinizdeki en ufak bir hatanız ya da kötü bir anınız bir kelebek misali kanatlarını bir kez çırpsa bile ileride büyük fırtınalara sebep olabiliyordu.

Şimdi, tamamen siyahtı o tuval. Çünkü annem yoktu ve benim beyaz boyam bitmişti.

Eve doğru adımlıyordum. Beyaz elbisemin kollarında ve eteğinin bitiminde dantel işlemeleri vardı, dizlerime kadar uzanıyorlardı. Annem akşam yemeğini hazırlamış olmalıydı, içeri geçmem gerekiyordu. Bana kalsa yatardım bu kumların üzerinde sabahtan akşama kadar fakat korkuyordum. Evin içinde, yatağımda yatarken bile bazen titreme geliyordu vücuduma. Ya gelirse? Ya beni tekrar bulursa?

Onlu yaşlarında bir çocuk için öylesine doluydu ki kafam, ayağıma takılan bir taşı bile fark etmedim ve dengem bozuldu. Zemin kumdu, canım acımadı ama o taş tenime battı. Kan aktı. Beyaz elbisemin ucu, kırmızı oldu.

love to hate me |rosékookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin