Bu nasıl iş?

281 30 32
                                    



Bacaklarımı yataktan aşağıya sallarken onu düşünüyordum. Acaba dün söylediklerinde ne kadar ciddi idi. Ve ben söylediklerini Selin'e nasıl anlatacaktım. Anlatmalı mıydım ona bile karar verememiştim. Sadece Yiğit'in ''Benim için bunu yap lütfen Eylül'' sözleri yankılanıyordu başımın içinde. Birde akşamdan beri telefonuma attığı bir sürü mesaj vardı cevaplamadığım. Üstelik Selin'i çok üzeceğini bildiğim bu şeyi ona nasıl söylerdim hiç bilmiyordum. O, Yiğit'e çok alışmıştı. Her fırsatta onu ne kadar sevdiğinden bahsediyordu. ''Ben ne yaptım da Allah bana bu çocuğu gönderdi hiç bilmiyorum. Ama çok şanslıyım çok'' diye defalarca söylemişti. Ben şimdi ona nasıl Yiğit'in gitmek istediğinden bahsedecektim. ''Üzgünüm Selin. Yiğit artık yok. O çok sevdiğim çocuk artık olmayacak'' nasıl diyecektim.

Yiğit'e bunu yapmak istemediğimi ne kadar söylersem söyleyeyim dünden beri kabul ettiremiyordum. ''Bu kadar kolaysa sen neden yapmıyorsun?'' demiştim en son sinirlenerek. Başını önüne eğmiş ve çatallaşan sesi ile ''Yapamam Eylül. Ama bitmek zorunda. Gidiyorum bu ülkeden. Ona iyilik ediyorum aslında ama bunu onun gözlerine bakarak söyleyemem. Üzülmesine dayanamam. Benim için Eylül. Lütfen!'' demişti. Haklıydı. İnsan sevdiğinin gözlerinin içine bakarak ve de hiç istemeyerek nasıl ayrılabilirdi. Sanırım ikisi içinde en doğrusu bu olacaktı.

Söylemeye karar vermiştim ancak bunu pazartesi günü yapacaktım. Yatağımın başucunda duran telefonumu almak için eğildim. Ekranda Yiğit'ten gelen mesajlar vardı. Derin bir nefes aldım. Belki ciğerlerimi rahatlatırsam boğazıma yerleşen yumrudan kurtulabilirim diye düşünmüştüm. ''Tamam. Selin ile konuşacağım. Ancak öncesinde senden istediğim bir şey var.'' Diye yazıp gönderdim.

''Ne istersen yaparım''

'' Bana birkaç gün süre ver. Ve ben konuşana kadar da lütfen beni darlama.''

''Tamam, ama lütfen uzamasın. Bir hafta sonra gitmiş olacağım.''

''Sahi hiç sormadım. Neden gidiyorsun Yiğit?''

''Biliyorsun abim uzun süredir Amerika'da. Lise bittikten sonra üniversite için ben de yanına gidecektim. Ama abim benim için her şeyi halletmiş. Beklememe gerek yok. Liseyi orada bitireceğim. Yani kısacası geleceğim için.''

''Anladım'' yazabilmiştim ancak anlamamıştım. Kafamda oturtamıyordum insanın sevdiklerini geride bırakıp gitmesini. Sadece Selin'i değil, annesini, babasını, arkadaşlarını ve beni de bırakıyordu. Belki bir daha hiç görmeyecektik onu. Kalktım. Ve ne yapacağımı bilmediğim için tekrar oturdum yatağımın kenarına. Sonra öyle duramayıp yeniden kalktım ve penceremin önüne gittim. Dışarıda ki nefes kesen manzaraya baktım. Kar taneleri sakin bir şekilde süzülüyordu. Her biri birbirine böyle yakınken nasıl da uzaktı. Birbirlerine dokunmadan başlıyordu maceraları ve asla kavuşamadan bitiyordu. Acaba yeryüzüne düşerken güzel bir yere düşmek için dilekleri var mıydı? Yoksa tüm amaçları yeryüzüne ulaşabilmek miydi? Yiğit ve Selin'de tıpkı bu kar taneleri gibi ayrı ayrı mı tamamlayacaklardı bu hayattaki maceralarını? İlk defa böylesine hüzünlendirmişti beni kar. Oysa ben ne zaman kar görsem içimdeki çocuk çığlıklar atardı. Hemen üzerimi giyer soluğu dışarıda alırdım. Ellerim donana kadar da kar ile oynar sonra annemin eve gel artık isyanları ile istemeye istemeye geri dönerdim. Üstüm başım ıslanmış olur, annem de beni apar topar sıcak duş almaya zorlar kapıdan çıktığımda ise elime sıcacık ballı sütümü tutuştururdu. Şimdi ise dışarı çıkmadan içim titriyordu. Yapmak zorunda olduğum şeyin sonuçlarını tahmin edemiyor zor olmaması için dua ediyordum. Oysa bunun sonucunda beni nelerin beklediğini bilsem asla kabul etmez ve Yiğit'e okkalı bir tokat ile karşılık verirdim.

Eylül (BİTTİ)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin