***Yaklaşık 15 dakika sonra kristen geldi. Odama hızla girip yatağın üzerine oturdu.
- Bu kadar önemli olan ne?
- Sana da merhaba Kris.
- Uzatmada anlat. Neler oluyor?
- Portakal suyu?
- Ahh. Tanrı aşkına neler olduğunu anlatacak mısın?
- Mark. Mark Paul geri dönüyor.
- Mark Paul? Şu bir zamanlar sana kafayı takmış garip çocuk mu?
- Evet ta kendisi. Tekrar dönüyor buralara.
- Bunca zaman nerdeymiş ve neden tekrar dönüyor?
- Bilmiyorum Kristen ama onunla tekrar karşılaşmak istemediğimi çok iyi biliyorum.
Elimde ki boş bardağı masanın üzerine bırakıp bildirim gelen telefonuma baktım. Mesaj erkek arkadaşım Dylan'dan gelmişti. Kris'e ona da mı haber verdin dercesine bakış atım. Suçluluğunu bastırmak için hafif sesli şekilde güldü. Bardağı alıp mutfağa gitmek üzere merdivenlere yöneldim. Kristen bir adım arkamdan ilerliyordu. Açıklama yapma zorunluluğu hissetmiş olmalı ki "Merak etmiştim." dedi. Benden yanıt alamayınca konuşmaya devam etti. "Seni önemsiyorum Anny. Üstelik haberdar ettiğim kişi senin erkek arkadaşın." Tabaklara kurabiye koyarken bir yandan da Mark'ı düşünüyordum. Kris'in sesiyle irkildim. "Sen beni dinliyor musun ?"
- Haa... Evet.
- Hala onu mu düşünüyorsun?
- Bundan sonra benden 48 saat boyunca haber almadığın sürece kimseye haber verme olur mu?
Elimde ki kurabiye tabağını Kris'e doğru itekleyerek cevap vermesini engelledim. Kanepeye oturdum ve masada duran filmleri incelemeye başladım. Film izleyerek konuyu ve kafamı dağıtabileceğimi düşünüyordum. Uzun bir süre bakınmış olmayım en sonunda Kris "İstersen ben seçeyim" dedi. Kafamı onaylarcasına salladım. En son bir romantik komedi filminde karar kıldı. Film ailesi tarafından prensesler gibi büyütülmüş bir kızın kendini ispat etmek istemesi üzerine tek başına Londra'ya taşınmasını orda geçirdiği zor günleri ve aşık olduğu çocukla anılarını tüm komikliğiyle anlatıyordu. Film bittiğinde az da olsa kafamı dağıtmıştım. Kristen filmi kapatırken bende boş bardakları alıp mutfağa bırakıp odama geçtim. Kristen çoktan odama çıkmış sandalyede oturup telefonunu karıştırıyordu. İkimizde hiç konuşmuyorduk. Sessizliği bozan Kris oldu. " Ne yapmayı düşünüyorsu?" Gözleri hala telefonundaydı. Uzun bir iç çekip söze başladım "Hayatıma kaldığım yerden devam edeceğim. Hiçbir şey olmamış gibi..." Söylediklerim karşısında bir şey söylemedi ve yaptığı işe devam etti. İnanmamış gibiydi ama kararıma saygı duyuyordu. Ben bile söylediklerime tam olarak inanmazken ondan inanmasını bekleyemezdim. Bu yüzden sesimi çıkarmadan yatağıma uzandım. Uzun süren sessizliği bozan bu sefer çalan telefonum olmuştu. İsim yazmıyordu. Numarayı tanımak için bir süre telefona baktım. Kris'te huzursuz olmuş olmalıydı ki "Açmayacakmısın?" diye sordu. Garip bir şekilde heyecanlanmıştım. Titreyen elimi telefona getirerek cevapla tuşuna bastım. "Aloo?"
Biliyorum çok kısa ve geç oldu. İl dışında olduğum için yetiştiremedim ama telafi edicem. Sizi seviyorum :))))))