2 saat süren yolculuğun ardından Hakan mola vermek istedi. Güzel bir dinlenme tesisine gelmişlerdi. Poyraz'ın da içi geçmiş o da Çiçek ve Barbaros amca gibi uyumuştu. Hakan herkesi tek tek kaldırmanın zor olacağını düşündüğünden radyoyu açtı ve sesi de bayağı arttırdı. Hemen radyonun yanında bulunan Poyraz sıçrayarak uyandı. Birkaç saniye anlamsız bir şekilde etrafına bakındı sonra Hakan'a bir küfür savurdu. Barbaros amca da uyanmaktan hiç memnun görünmüyordu. Çiçek ise bu ikiliye göre daha enerjik ve daha mutlu gibiydi. Hakan şikayet eder bir tavırla söylenmeye başladı:
''Aaa! Yapmayın ama çocuklar, ben sizin acıkmış olabileceğinizi düşünüp burada mola vermek istedim ama sizin şu tavrınıza bakın, böyle olmaz!''
Poyraz hemen cevap verdi:
''Böyle insan mı uyandırılır? Kalbim hala deli gibi atıyor.''
''Hepinizi uyandırmak güç olacaktı, ben de böyle keyifli bir yöntem seçtim. Ama merak etme birazdan buranın köftesini yediğinde bana teşekkür edeceksin kardeşim.''
Çiçek, Hakan'ın gözlerinin içine bakarak gülümsedi:
''Çok iyi düşünmüşsün Hakan, benim de karnım acıkmıştı. Köfteye de bayılırım bu arada.''
Hakan içinden ''Ben de sana bayılırım.'' dedi.
Hakan karavanı müsait bir yere bıraktı. Kapısını da güzelce kilitledikten sonra hep beraber restoranın kapısına doğru hareket ettiler. Daha restorana girmeden dışarıya gelen köfte kokuları Barbaros amcayı heyecanlandırmış olacaktı ki ''Hadi hadi! Acele edelim'' deyip duruyordu. Cam kenarındaki masaya doğru yöneldiler. Hakan hemen Çiçek'in sandalyesini kibar bir şekilde çekti. Çiçek çok memnun bir yüz ifadesiyle teşekkür ettikten sonra Hakan gelen garsona herkese bir porsiyon köfte getirmesini söyledi. Garson başı ile onay işareti verdi. Barbaros amca iştahla masaya gelen mezelerin tadına bakarken Poyraz da onun bu değişiminin akıllara zarar bir olay olduğunu düşünüyordu. Daha yeni intihar teşebbüsünde bulunmuş biri için fazla iştahlıydı. Dışarıdan Barbaros amcayı gören herhangi biri bu adamın intihar teşebbüsünde bulunduğunu aklına bile getiremezdi. Köfteler masaya geldiğinde Çiçek'in ne kadar mutlu olduğunu fark etti. Poyraz bir Barbaros amcaya bir de Çiçek'e bakıyor ve gerçekten mutlu oluyordu. Onların mutlu olduğunu görmek, içinde bir şeylerin kıpırdamasına vesile oluyordu. Az önce Barbaros amcanın durumuna şaşırmanın anlamsız olduğunu düşündü. Çünkü bundan bir hafta önce kendisi de zor bir durumdaydı. Depresyonu iliklerine kadar hissediyordu. Fakat şimdi başkalarının mutluluğu ile mutlu olabiliyordu. Bu düşüncelerle uzaklara dalan Poyraz'ı mükemmel köfte kokusu uyandırdı. O da köftelerini soğutmadan yemeye başladı. Güzel bir yemeğin ardından çay eşliğinde keyifli bir sohbet başladı:
Çiçek:
"Kemoterapiden sonra böyle iştahlı bir şekilde yiyeceğimi düşünmezdim."Hakan:
"Daha da iyi olacaksın Çiçek merak etme, biz senin için buradayız."Çiçek tatlı bir tebessümle Hakan'ın sırtını okşadı ve teşekkür etti. Hakan adeta büyülenmiş gibi Çiçek'e bakıyordu. Durumu fark eden Barbaros amca esprili bir şekilde Hakan'a sataştı:
"Sanırım bu köfteleri Leyla ile Mecnun yaptı."
Çiçek kendini gülmekten alamadı. Hakan ise çok utanmıştı. Çiçek'e olan ilgisinin dışarıdan bu kadar net bir şekilde görülmesi onu huzursuz etmişti. Barbaros amca espriden sonra Poyraz'ın bozulduğunu fark etti ve sessizce mırıldandı:
"Ah şu gençler..."
Garson masadaki çay boşlarını toplamak için yanaştı ve tatlı isteyip istemediklerini sordu. Barbaros Amca şekerinin tatlı yemeye izin vermediğini söyledi. Garson uzaklaşmadan önce Çiçek'e bakarak "Masada böyle bir tatlılık varken tatlı söylememekte çok haklısınız..." diye mırıldandı.
Hakan masadan ok gibi fırladı ve garsonun yakasına yapıştı. Garsonun elindeki tepsi büyük bir şangırtı ile yere düştü. Hakan öfke dolu gözlerle garsona bakıyor, onu bir kaşık suda boğmak istiyordu.
"Ne dedin sen?"
Garson korku dolu gözlerle Hakan'a bakarak:
"Eee... Şey ben... Ben sadece espri yapmak istemiştim. Kötü bir niye..."
Hakan, garsonun cümlesini bitirmesine izin vermeden bir tokat attı. Tokatın etkisiyle garson yere düşmüştü. Çiçek sinirle masadan fırladı ve Hakan'ın önüne dikildi:
"Sen ne yaptığını zannediyorsun? Sana bu hakkı kim veriyor?"
Poyraz da sinirden deliye dönmüş bir vaziyette Hakan'ın önüne dikildi. Onu zapt etmeye çalışıyordu. Barbaros amca da Hakan'ın kolunu tutmuş bırakmıyordu. Poyraz yaka paça Hakan'ı dışarı çıkardı. Çiçek çok mahcup bir şekilde garsona yardımcı olmaya çalışıyordu. Garson ise sinirli bir şekilde Çiçek'i itti ve:
"Sevgiline birazcık medeniyet öğret." dedi.
Çiçek de sinirle dışarı doğru fırladı. Barbaros amca garsondan özür diledi ve bol bahşişli bir şekilde hesabı ödedi.
Hakan karavanın önünde durmuş sinirle sigara içiyordu. O kadar sinirliydi ki sigaranın süngerini yiyecekti adeta. Çiçek koşar adımlarla geldi ve Hakan'a bir tokat patlattı:
+ Sen ne yaptığını zannediyorsun? Neden vurdun o adama?
- Görmüyor musun taciz etti seni!
+ Ya ne taciz etmesi, adam hoş bir iltifatta bulundu. Bunun nesi kötü? Seni bu kadar sinirlendiren ne?
- Sence beni bu kadar sinirlendiren şey çok açık bir şekilde belli değil mi?
Hakan, Çiçek'e çok yaklaştı. Çiçek kendisini geri çekmek istedi. Yapamadı. Hakan onu belinden tutmuştu. Çiçek çok kısık bir sesle cevap verdi:
- Neymiş o?
+ Sen bana Ali'nin emanetisin. Sana çok iyi bakmak zorundayım.
Bunu diyen Hakan hızla karavana doğru yürüdü. Çiçek şaşkın bir şekilde Hakan'a bakıyor, istediği cevabı alamamanın siniriyle dudaklarını ısırıyordu. Poyraz ve Barbaros amca da ağır adımlarla karavana doğru yürüyorlardı. Poyraz, Çiçek'ten defalarca kez özür diledi ve bir daha benzer bir olayın yaşanmayacağına söz verdi.
Yolculuk sessiz bir şekilde tekrar başladı. Hakan yaptığından pişman gibi durmuyordu. Çiçek ise tırnaklarını yiyerek camdan bakıyordu. Poyraz kendi iç sesiyle tekrar konuşmaya başladı. Bu zamana kadar tek bir kız için bir şeyler hissetmişti ve bunun üzerinden çok uzun zaman geçmişti. Az önce Hakan'ın Çiçek'i kıskanması hoşuna gitmemişti. Bu neden hoşuna gitmiyordu ki? Çiçek onun için sadece Ali'nin bir tanıdığıydı. Şimdi neden rahatsız olmuştu. Ona karşı bir şey mi hissediyordu? Tam olarak değil. Ama adını koyamadığı bu şeyin onu hem mutlu hem de huzursuz ettiğini fark ediyordu. Belki de bunca zaman sonra bu sosyal hareketliliğin bir aldatmacasıydı bu. Ayakkabısını bağlar gibi yaparak Çiçek'e baktı. Evet ona bakmak çok güzeldi. Evet bakarken gerçekten mutlu oluyordu. Belki bir saat bu şekilde ona bakabilirdi. Peki bu ne anlam ifade ediyordu? Hakan'ın da ondan hoşlandığı belliydi. Fakat Çiçek bundan haberdar mıydı? Belki de Hakan ve Çiçek arasında çoktan bir şeyler başlamıştı. Bu kadar kıskanmasının belki de sebebi buydu.
Hakan da tıpkı Poyraz gibi Çiçek'i düşünüyordu. Onu sevdiğinden artık yüzde yüz emindi. Garson o hadsizce şakayı yaptığı anda kendisini kaybetmişti. Bu zaman kadar Ali'den soğukkanlı olmak ve sakin kalmak üzerine binlerce ders alan Hakan bir amatör gibi sinirlerine hakim olamamıştı. Bu da ancak "sevgi" gibi güçlü bir duyguyla olabilirdi. Fakat Ali bu olaya nasıl yaklaşırdı? Bunu hiç ama hiç kestiremiyordu. Hem Ali ve teşkilat bu kadar zor günler geçirirken konsantrasyonu başka bir yere vermek ne kadar doğru olurdu. Elinde olmayan bu güçlü duygunun büyüdüğünü ve kontrol edilemez bir hal aldığını fark ediyordu.