Hogwarts, diğer senelere göre fazla sessizdi.
Draco bile fazla usluydu. Kafasına esince her zaman ki gibi bana sataşıyor, ara da benimle ciddi ciddi sohbet ediyor, bazense ders çalışıyordu. Onu, nereye gittiğini, kimlerle takıldığını, hangi kitapları okuduğunu, kısaca her bir anını tek tek araştırmama rağmen herhangi bir pürüze rastlamamıştım. Ya ben bir şeyleri gözden kaçırıyordum, ya da Draco düşüncelerimin aksine hiçbir kötülük peşinde değildi.
Ve sanırım, onu takip ettiğimi o da fark etmişti.
Bugün kütüphanede, günlerdir okuduğu bir kitabı yerine bırakır bırakmaz ben almıştım. Tam kütüphaneden çıkacakken de, koca cüssesi ile bir anda karşıma çıkarak ne yaptığımı bildiğini bağıran bakışlarla, benden bir açıklama beklercesine yüzüme bakmıştı. Şuan ise, konuşmak üzere odaya doğru gidiyorduk.
Önümden yürüyen Malfoy kapıyı açıp içeri girdiğinde peşi sıra, arkasından kapıyı kapatarak bende girdim. Çalışma masasının önünde durduğunda sandalyelerden birini çekerek oturmamı söyledi. Dediğini yaparak oturdum.
Malfoy, hemen önümde ki masaya yaslanmış, kollarını göğsünde kavuşturmuş pür dikkat bana bakarken gergince dudaklarımı dişledim. Bu zamana kadar ondan zerre çekinmeyen ben, büyük bir tepki vermesinden ölesiye korkuyordum.
"Aslına bakarsan... Bak Malfoy doğruca sana düşüncelerimi aktaracağım. Doğrusu biraz garip davranıyordun, bunu farkedince bende neden garip dav-"
"Garipten kastın ne?" Tek düze sesi, son bir haftadır işittiğim sesinden fazla farklıydı.
"Normalde umursamaz davranıp, Slytherinler dışında kimseyle konuşmazdın. Ben başta olmak üzere bazı binalardakilere karşı bir anda fazla ılımlı davranmaya başla-"
"Ne zaman umursamaz davrandım?"
"Her zaman böy-"
"Potter!"
Âdeta gürlediğinde, onu daha önce hiç böyle görmediğimi fark ettim. Malfoy sanırım daha önce hiç sinirlenmemişti. Çünkü şuan karşımda bambaşka bir insan görüyoru gibiydim.
"Son savaşın olduğu sene seninle ve diğerleriyle tek kelime dahi etmedim! Bahsettiğin, sözde umursamaz davrandığım seneler de daha çocuktum! Bana kıyasla herşeyi ciddiye alan sizdiniz. Kahramancılık oynayıp, olgun davranmaya çalışan sizdiniz! Ben sadece o zamana kadar hiç yaşayamadığım çocukluğumu okulda yaşamak istedim! Merlin aşkına, bunun neresi yanlış?"
Durdum.
"Okula geldik, sana elimi uzattım! Hikâyelerinle büyümüş bir insandım ben. Senin hakkında ki her bir güzel sözde, 'umarım beni buradan kurtarır' diye diledim defalarca kez! Umarım beni ailemden kurtarır, umarım bana özgürlüğü verir diye! Sonra okula geldim. Sana elimi uzattım hevesle! Peki sen naptın?"
Gözlerim dolmuştu. Onun böylesine kırgın bakması, hissetmesi, benim şerefsizce davranışlarım... Muggle dünyasın da ki öküzü bilir misiniz? Tam olarak, onlardan biri oturmuştu kalbime işte.
"Beni aileme göre yargıladın! Sırf soyadım Malfoy diye, sırf soyum kötü işler yaptı diye beni bir kenara attın! Tek umudum sendin, ama sen de ailemden pek farklı değildin. Senden ölesiye nefret ettim, Potter. Bana kötü insan muamelesi yaptığın her bir anda, asıl kötülerden birinin sen olduğunu fark etmedin!"
Durdu. Söylemek istediği o kadar çok şey var gibi duruyordu ki, o kadar dolmuştu ki, kendimden o an ölesiye nefret ettim.
Bencildim. Onu hiç merak etmemiştim, sorgulamamıştım. Neden böyle davrandığını hiç düşünmemiştim. Hep 'bir sonrakinde napacak?', 'nasıl bir kötülük peşinde bu sefer?' diyerek onu yargılamıştım. Ancak bu kadar çok uğraşmak yerine, hiç 'neden' diye kafa patlatmamıştım. En başında, herşeyin yeni başladığı zamanlarda yapsaydım eğer bunu, şuan karşımda bana böyle kırgın bakan bir Malfoy olmayacaktı."Bencildin. Kayıpları olan tek kişinin sen olduğunu sandın. Ben de az da olsa kayıplar verdim Potter. Ama biliyor musun? Kaybedebilecek kimsem yoktu benim. Sen, sevdiğin ve seni seven onca insanı korumak için mücadele ettin. Bense, kendimden başka kimsesi olmayan, nereye çekiştirilirse oraya giden birisi oldum."
Haklıydı.
Rezil herifin tekiydim.
"Yine de senden hiçbir zaman tam anlamıyla nefret edemedim Potter. Bunun yüzünden kendimden de nefret ediyorum..."
Üzerinde ki okul formasını aniden çıkarmasıyla irkilerek nefesimi tuttum.
"Bak!"
Ellerinin odağında ki yeri gördüğümde, sanırım daha önce hiç böylesine hissetmemiştim. Hani bazı anlar vardır ya? Burnunuzun direği sızlar, boğazınıza bir yumru oturur, midenize kramplar girer... Hissedebiliyor musunuz bunun acısını? Nasıl hissettirdiğine dair bir fikriniz var mı?
Hayatımda, ilk defa böylesine acı çekiyordum. Gözlerim, gördüğü şeyleri beyin merkezlerime ilettiği andan itibaren kendimden tiksinmeye başlamıştım. Karşımda ki adamın gri gözleri öylesine hüzün ve acı dolu bakıyordu ki, bakışları altında un ufak olduğumu hissediyordum.
"Bak! Bana bıraktığın ize bak! Buna rağmen yine de nefret edemedim biliyor musun senden? Tek bir an bile tam anlamıyla nefret edemedim senden... "
Sonlara doğru sesi kısılırken, hangi ara akmaya başladığını bilmediğim göz yaşlarıma hıçkırıklarım eşlik etmeye başlamıştı.
Malfoy, bin bir duygunun dalgalandığı gri gözleriyle benden tarafa son bir bakış atarak kapıya yöneldi. Adımları yavaştı. Sanki bir şeyler daha demek istiyor, ama içinde ki karşıt iki taraf birbiriyle bu konu hakkında bir müzakere düzenlemişçesine tartıp biçiyordu. Bana dönmesini, birşeyler daha demesini bekledim. Ağzını açıp içini daha fazla dökmesini...
Yapmadı.
Sessiz sedasız, girişinin aksine kapıyı büyük bir sakinlikle örterek dışarı çıktı.
Beni, içimi yakıp kavuran pişmanlığım ve hüznümle bir başıma bırakarak...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Legend Of The Impossibility ~ drarry
Fanfiction"Ben sana elimi sadece bir kere uzattım, Potter. Onda da zaten sen tutmadın."