Acımasız rüzgarlar ağaçları devirirken, güneş, ışıklarını daha yeni yeni ormana gösteriyordu. Hava arada bir olan fırtınalar kadar sert ve rüzgarlıydı. Loş bir ışık ile aydınlanan orman, kısa bir dinginlikten sonra tekrardan, sağ ve sol olmak üzere tüm yönlere yalpalandı. Ağaçların yaprakları, sert rüzgarlar ile havada birleşmiş, özgürlük dansı yapıyorlardı.

Ağaçların çoğu çıplak kalmış, bununla birlikte, ağaçların gövdeleri, toprağın kalkması ile birlikte kendilerini gösteriyordu. Yerden gökyüzüne bakan kişi, yukarıdaki görüntüye hem hayran kalabilirdi, hem ürkebilirdi. Çok karmaşık, her biri birbirinden farklı olan insanoğlundan bahsediyorsak hem de.

Bir olay insanlara çok şey hissettirebilir, anımsatabilirdi. Sonbaharı, ölüm diye tanıtan da vardı, yeniden yaşam diye tanıtanlar da vardı. Her biri bu kadar, bundan fazla karmaşık, farklıydı. Çözülmesi zor bir varlıktı insan. Ağaç, ilk önce yeşerir, filizlenir, fidan olur, sertleşir, gövde meydana gelir. Büyür, altta kökü hep vardır.

İnsan, ilk önce anne rahmine düşer, gelişimi başlar, gövde oluşur, sonra da diğer bölümleri oluşur. Dünyaya kendi gözü ile bakmaya başladığı zaman, ölmüştür. Anne karnından çıkar, öğrenmeye başlar. Yanlış, doğru, yanlışı doğruyu öğrenir. Belki gövdesi vardır, ayakları yere basmıyorsa, kökü de yoktur.

Ağacın yaptığı şeyler çok azdır. Yaşar, meyve verir. İnsanın da bu kadar az olması gerekirken, fazlalıklar, vücudunu sararak beynine girer. Kendi beynini kullanamaz. Fazlalıklar tarafından yönlendirilir. Yaratıcısı onu durdurmaz, onu yönlendiren şeyle anlaşması vardır. Kendisinin, kendisini kurtarması gerekir. Ama kurtarmaz, insan olduğundan, nereden geldiğini unuttuğundan.

**
  • Kurt Kobain'in kafası
  • JoinedSeptember 29, 2014

Following