~13~

489 22 35
                                    

Eve ulaşır ulaşmaz önce üzerimdeki ıslak kıyafetlerden kurtuldum. Ardından Barış'ın ceketini temiz olmasına rağmen makineye atıktan sonra, annemin yeni demlemiş olduğu çaydan bir fincan doldurup yorganın altına girdim.

Komşular ablam üniversiteye gittiği için annemi ziyarette gelmişlerdi. Bu yüzden annemin başı pek bir kalabalıktı. Ve bu durum kesinlikle işime çok yaramıştı. Yoksa annem bu yağmurlu günde niye servise binmediğimi sorgulamadan beni rahat bırakmazdı.

Aslında bu ziyareti, ablam üniversiteye gitmeden yapmaları daha doğru olurdu ama, onlar böyle bir yöntem tercih etmişlerdi. Daha doğrusu böyle bir konu için ziyarette bulunmalarını bile çok saçmaydı. Ancak kimsenin sorguladığı yoktu.

Tabii toplanma amaçları ablamın üniversitesinden çok, birikmiş dedikoduları konuşmaktı. Dedikoduları hayretle dinleyen ve zevkle katılan annemin sabahki halinden eser yoktu. Demek ki dedikodu her derde deva idi.

İlerde böyle bir kadın olmak istemiyorum!

Onlara kınayarak baktıktan sonra odama geçmiştim. Ve şimdi yorganın altında sıcak çayımı yudumlayarak, ısınmaya çalışıyordum. Tabii burda da onlardan kurtuluş yoktu. Ta salondan bile kahkahalarını duyabiliyordum.

Üstelik bu kadınlar, tek başına gelmemişlerdi. Bir de yanlarında küçük şımarık çocuklarını getirmişlerdi. Onlarla da küçük kardeşim Zafer ilgileniyordu. Ve onların oynarken çıkardıkları gürültülü seslerde kadınların kahkahalarına karışarak evi inletiyordu.

Sanırım bu seslerden rahatsız olan tek kişi bendim.
Kulağımı tıkamak için kulaklıkla müzik dinlemeye karar verdim. Bugünkü şanslı şarkımız Batuhan Kordel'in yarım kalan şarapları oldu. Bu şarkıyı her dinlediğimde yatağımda zıplayarak dans edesim geliyordu. Ama elimdeki çayı yatağıma dökmek istemediğim için sadece kafamı sallayarak şarkıya eşlik ettim. Derken sabahtan beridir sessiz olan telefonum bildirim sesiyle titredi. Mesaj yazının Bir Tık olduğunu düşündüğüm için heyecanlanmıştım. Ancak mesajlar Emine ve Ali ile beraber kurduğumuz Tutsak Hayaletler gurubundan gelmişti:

Emine: Arkadaşlar yoklama alıyorum burda mısınız?

Kendime inanamıyordum ama, sanırım Bir Tık yazmadığı için üzülmüştüm. Ben hangi ara bu gizemli çocuğa alıştım, diyerek kendimi sorguladığım esnada ardı ardına mesajlar gelmeye devam ediyordu:

Ali: Evettt.

Emine: Zeliş?

Emine: Nerdesin kanka?

Biraz daha cevap yazmayacak olsam FBI'ya başvuracağını düşündüğüm arkadaşıma hızlıca bir cevap yazdım:

Zeliş: Bende burdayım.

Emine: Anlat bakalım Zeliş, neydi kantinde ki o halim? Ayrıca okul çıkışı da bir anda ortadan kayboldun.

Ali: Evet Zeliş, sana bugün biy haley olmuştu.

Bari yazarken R harfini kullan Ali ya.

İçimden Ali'ye küçük bir sitemde bulunduktan sonra cevap yazdım:

Zeliş: Yok bir şey.

Emine: Nasıl yok bir şey? Var işte biliyoruz Zeliş hanım.

Arkadaşlarım doğal olarak bugünkü anormal halimi sorguluyorlardı. Çünkü biz tüm dertlerimizi birbirimizle paylaşacağımıza dair sözleşmiştik. Ancak ben kafamı bu denli meşgul etmeyi başaran Bir Tık'dan onlara bahsetmek istemiyordum. Sebebini ben de bilmiyordum. Ama ona ne kadar güvenmek istemesem de, Bir Tık'ın söyledikleri aklımı fena halde karıştırıyordu. Ve bu olayı öğrenecek olan arkadaşlarımın söyleyeceklerinin kafamı daha çok karıştıracağına emindim.

Yaklaşık yedi saatte yakın bir süredir Bir Tık'ın yazmamış olması beni meraklandırıyordu. Hâlâ fonda çalmakta olan şarkıyı kapatarak, Bir Tık'ın profiline tıkladım. O esnada arkadaşlarım guruba bir şeyler yazmaya devam ediyorlardı:

Emine: Bak gördün mü Ali, cevap yazmıyor.

Emine: Zeliş hadi ama.

Ali: Göyüyoyum kanka.

Emine: Aman neyse boşver anlatmasın. Ne de olsa en sonunda kendi isteğiyle anlayacak.

Ali: Aynen.

Emine: Neyse ben kaçıyorum görüşürüz.

Ali: Göyüşüyüz.

Arkadaşlarımın mesajlarına göz ucuyla baktıktan sonra, Bir Tık'ın son yazdıklarını tekrar okudum. Ona güvenirsem bana kim olduğunu söyleyeceğini yazmıştı. Ama ona güvenemiyordum işte. Çünkü ilk okuldan beri gördüğüm zorbalıklar, insanlara olan tüm güvenimi altüst etmişti. İnsanlar başkalarıyla dalga geçerek eğlenirken, karşı tarafta nasıl bir etki yapacağını hiç umursamıyorlar.

Bir Tık: Napıyorsun ay yüzlüm?

Bu hangi ara hesaba girmişti ya? Atığı mesajı hemen görmem hiç iyi olmamıştı. Kim bilir ne düşünecekti, diye binbir şey düşündüğüm esnada Bir Tık tekrar bir şeyler yazıyordu:

Bir Tık: Oha hemen gördün! Yoksa mesajlarımızı mı okuyordun canımın içi ((:

Zeliş: Hayır tabii ki!

Zeliş: Ne alakası var?

Bir Tık: Tamam tamam, daha fazla kızma hayatım. İnanmış gibi yaparım olur biter (:

Zeliş: Gıcıklık yapma!

Bir Tık: Neyse, haydi kapıya çık sana bir sürprizim var.

Zeliş: Sürpriz mi?

Bir Tık: Evet sürpriz. Hata biraz hızlı olursan beni bile görebilirsin.

Bir Tık şimdi kapımın önünde miydi yani?

Hemen yataktan firlarcasına çıktım ve kapıya doğru koşmaya başladım. Yalan söylüyor da olabilirdi. Ama bakmaktan bir şey kaybetmezdim. Çünkü deli gibi kim olduğunu merak ettiğim Bir Tık'ı görme ihtimali beni heyecanlandırmıştı.

"Nereye koşuyorsun kızım?" diye soran annemi aldırmadan kapıyı açtım.

Ve şok! Kapının önünde bakkal Kamil abi vardı.

Ne yani Bir Tık Kamil abi mi?

Hayretle baktığım Kamil abi,"Annen evde mi kızım?" diye sordu.

Annemi niye soruyordu ki? Yoksa beni annemden mi isteyecekti! Tövbe estağfurullah.

Şaşkın şaşkın baktığım Kamil'e, "Eve... Evet. Evde," dedim korkudan kekeleyerek.
Elindeki poşeti bana doğru uzatan Kamil, "İyi güzel, kahve istemişti onu getirdim," dedi.

Oh çok şükür, Bir Tık değilmiş.

Kahveyi elinden aldığım Kamil abi, "Parayı annenin hesabına yazdım. Söylersin," diyerek gitti. Beni kandıran Bir Tık'a öfkeli bir şekilde eve gireceğim sırada, kapının yanındaki posta kutusunun üstünde küçük kırmızı bir kutu olduğunu gördüm.

Beyaz kurdele ile bağlı olan kutunun üstünde, Zeliş'e yazan küçük bir kağıt vardı. Bir Tık'ın bahsettiği sürpriz bu olmalıydı. Yani gerçekten buraya gelmişti. Elimi heyecanla kutuya doğru uzattığım sırada, annem kapıda belirdi:

"O elindeki ne?"

Bir Tık [Tamamlandı]On viuen les histories. Descobreix ara