EFSUNKÂR

36 1 0
                                    

Evîn. Karşımdaki adama döndü gözlerim. Welat Arsan. Azeri oğlu Welat. Bana aşık Welat. Elini bana uzatıp tokalaştı benimle. "Sen ne zaman geldin? Sen burada değildin Welat."

"Geldim Hanımağam buradayım." Dedi gözlerimi kara gözlerinin hapsine alırken. "Geldiğine sevindim." Dedim yüzüme küçük ama samimi bir tebessüm kondururken. Welat beni kendine çekerek sarıldı ve kollarımı ona sardım ben sadece. "Çok özlemişim aypare, çok özlemişim seni." Didem hemen aramıza girerek;
"Tamam bu kadar yeter, içeri girelim tekrar sarılırsınız birbirinize. De hayde!" Welat benden ayrılıp kolumu tutarak çekiştirdi içeri doğru. En son geldiğimiz üç oda büyüklüğünde şark salonunda bulunan bir mindere oturdum ve o da yanıma oturdu. "Nişanlandın mı?"
"Hayır, okuyorum ben Welat, daha çok erken."
"Sevdiğin biri var mı? Biliyorum bunları sormam biraz garip ama merak ediyorum işte."
"Yok sorun yok, Sevdiğim biri var gibi. Senin?" Dedim ona gülümserken. "Ben nişanlandım! Çok güzel ve tatlı bir kadınla nişanlandım. Çok tatlı bir kadın Dılba, o kadar güzel ki resmen ilk görüşte tutuldum ben ona." Ona sarılıp kollarımı sardım."Umarım çok mutlu olursun güzel dostum." Dedim gülerken. "Dılba, sende çok mutlu ol, yüzünden gülümsemen eksik olmasın." Biraz daha sohbet edip ablamların yanına geçtik. "Bu arada düğün ne zaman?" Diye sordum Welat'a. "Üç ay sonra. Yazın."
"Halaybaşı benim haberin olsun." Welat gülüp sırtıma vurdu,
"Tabii ki sensin." Bende küçük bir kahkaha ile sohbeti kestim. İçeride Didem Zara yanıma gelip beni büyük mahzene benzeyen mutfağına getirdi. "Dılba ne dedi sana Welat? Bak kötü bir şey olmadı değil mi? Yine seni sevdiğini söyleyip canını sıkmadı değil mi?" Didem şaşkınlık içerisinde bakarken ağzım açık kalmıştı. "Hış be* Didem. Olmadı öyle bir şey hem nişanlı o." Didem şaşkınlıkla gözlerini bana pörtleterek baktı. "Ew ça rind xebere xuşké!**" Dedi bağırarak ben ise bir yandan onun ağzını kapatmaya çalışıyordum. "Ne güzel haberi Zara?" İçeriden gelen kalın sesli adama çevirdik gözlerimi. Murat Özer. Didem'in eşi. "Welat nişanlanmış hayatım." Dedi Didem eşine dönerek. "Bu sizi ne ilgilendiriyor peki Zara?"
"Çok gıcıksın Murat ve lütfen çık mutfaktan ayrıca bizim ne konuştuğumuz da seni hiç ilgilendirmez." Murat mutfağı hızlıca terk ederken Didem gözlerini kapatıp uzun bir süre o şekilde durdu ve sonunda bana döndü. Biz hızlıca mutfakta bir şeyler hazırlayıp kahve ile birlikte servis ettik. Kahvelerimizi içtikten sonra çalınan kapıya baktık. Efsun. İran'da sadece bizim bildiğimiz falcı. Efsun benim annemle arkadaş aslında, biz çok küçükken bize gelir anneme fal bakar, deq yapar giderdi. Fal çıkardı ama,çünkü Efsun çok iyi bakardı. Bende on altıma geldiğimde çok istediğim için bana bakmış ve hiç bir şey söylememişti. Dediği tek şey;
"Sen benim ismimi kendinde taşıyorsun. Sen bensin." Efsun. Büyüleyici. Büyüleyen. Ben Efsun'a şaşkınca bakarken o ise korkup kaçmıştı. Öyle iyi hatırlıyorum ki o günü. Korkup kaçışını. "Hoş geldin Efsunkâr." Dedi Farsça aksânı ile Didem, ona sarılırken. "Ez xweş dit delalé.***" Biraz da Efsun ile sohbet ettik ve daha sonra Didem Efsun'a bir şeyler fısıldadı. Didem ayaklanıp benim kolumu çekiştirdi. "Hadi bizim şark odasına gidelim biz orada daha rahat ederiz." Dedi. Az sonra tekrar gelen kahvelere yüzümü buruşturdum. "Bugün çok fazla kahve içtim Didem, bunu kaldıramam." Dedim. Didem gözlerini büyütüp bana baktı ardından ablama kas göz yapıp beni dürtmesini sağladı. Ablam yavaşça kulağıma eğilip;
" Efsun fal bakacak Dılba, onu senin için getirtti Didem buraya." Ben Didem'e gözlerimi büyüterek baktım. O ise bana öpücük atıp Efsun'a döndü. "Dılba güzel kızım eger istemiyorsan çay falı ya da başka fallarda bakabilirim." Dedi Efsun bana. Ben ise ona cevap verdim. "El falı. Bana el falı bakabilir misin?" O bana gülümseyip hemen yanıma geldi. Avucumu eline almadan önce ablamlara dönerek konuştu. "Siz çıkın buradan şimdi. Kızın falına yanınızda bakamam. Hem Dılba'da istemiyordur." Bende ablamlara bakarken kafamı salladım. Ablamlar odamdan çıkarken Efsun gülümseyip elimi avucuna aldı. Avucumun içini açıp çizgilerimde gözünü gezdirdi tek tek. Bir an gözünün gerçekten karardığını, göz bebeğinin büyüdüğünü gördüm. Ona korku ve endişe ile bakarken o kafasını kaldırıp bana baktı. "Sen birini çok seviyorsun."Dedi bana. "Bunu hiç unutamamışsın kızım. İsmi Siyabent. Sen bu çocuk için çok gözyaşı dökmüşsün. Doğru mu?"

"Evet. Doğru ama artık içimde ona karşı hiç bir şey yok." Dedim gözlerim onun deq dolu ellerinde gezinirken. "Ah güzel kızım, kandırma kendini. Sen bu çocuğa hâlâ aşıksın, onu bitirememişsin. Ne kalbinde, ne de aklında ama sana şunu söyleyeyim Allah ki seni korumuş. Bu çocuk çok zalim Dılba'm, o kadar zalim ki bazen o bile kendini unutuyor. Sana üç sene önce söylediğim şeyi hatırlıyor musun?" Dedi avucuma bakarken. "Evet." Dedim ondan gerçekleri saklamayarak. "Sen etrafındaki herkesi bir bir büyülüyorsun kızım." Dedi bana bakarken. "Dılba sen hastasın!" Dedi ağzını kapatarak. "Bu hastalık sana çok dert kuzum. Sen cok şey yaşayacaksın, ben daha fazla bakamam buna." Dedi gözlerini elimden çekerken. Gözlerine kor ateşi sığdırmıştı bu kadın. O kadar güzeldi ki, kızıl gözleri onu daha kadınsı ve çekici gösteriyordu. "Sen çok tehlikelisin Dılba. Sen bir şeyler arasına sıkışmışsın asla çıkamıyorsun. Kurtar kendini Dılba, kendini kendinden kurtar çünkü bunu anladığında zaman kendini tekerrür edemeyecek kadar yaşlanacak." Dedi. "Deq ister misin? Didem demişti getir yaptırır o diye. Yapacak mısın?" Sadece kafamı sallamakla yetindim. Sözleri sadece kulaklarıma değil yüreğime değmişti. O sütü, isi ve küçük bir ispirtoyu çıkarıp yanında getirdiği cezve ve iğneyi de beraberinde çıkarmıştı. O usulca deq malzemelerini hazırlarken ben ise sadece söylediklerini düşünüp, onu izliyordum. Kelimelerim bu sefer tükenmiş ve kifayetsiz kalmıştı. On dokuz yıl boyunca hiç susmayan bu dilim bu sefer sanki kendini mühürlenmiş, açılmıyordu. Malzemeler hazır olduğunda o nazikçe yanıma oturmuş, aldığı doku iğnesini deq için yapılmış karışıma bastırmıştı. "Nereye yapayım bunu?" Hiç düşünmeden verdim cevabı. "Dudaklarıma." Aldığı iğneyi gözünden akan bir yaşa aldırmadan canımı yakmak istemiyormuş gibi dudağıma bastırdı. Acıyan dudağım için gözümden akan yaşa engel olamadım. Dudağıma yaptığı Hîlal motifine baktım. Güzellik ve bir ömür parıltı demekti bu. Peki ben neden bunu dudağıma yaptırdım? Az sonra Efsun her şeyini toplayıp ayağa kalktı. Biz birlikte dışarı çıkarken beni kolumdan tuttu. "Sen çok acı çekeceksin kızım, hiç bir zaman rahat olmayacak hayatın, hep bir şeyler ile sınanacaksın. Bir gün eğer kendine layık biri çıkarsa karşına çağır beni yanına, çağır o zaman beni bu vicdanımdan kurtar çünkü ben bugün yine sende kırıldım, o zaman emin ol bu vicdanım kadar rahat kimse olmayacak." Dedi son kez kapıdan hızla çıkarken.

Ben ya mutlu olacaktım ya da hiç çünkü ben bu sefer gerçekten bir hiçliğe sürünüyor tek bir kelime etmiyordum.

Herkese merhaba Adenlerimm! Nasılsınız? Ben çok iyiyim! Hikayeyi biraz geç yayınladım biliyorum amanbazi aksilikler oldu ve çok yoğunum bu yüzden biraz da yorgundum. Bu gece hikayeyi tamamladım ve sizlere sundum. Umarım beğenirsiniz. Keyifli okumalar.

YORUMLAMAYI VE VOTE VERMEYİ UNUTMAYIN!

HEPİNİZİ ÇOK SEVİYORUM, HER SEY ICIN TEKRAR TEKRAR ÇOK TEŞEKKÜR EDERİM🌸🌸

BA (RÜZGAR)Where stories live. Discover now