2- Melek

50 5 1
                                    

Akşama doğru abim eve geldiğinde, az biraz sakinleşmiş, gerginliği üzerimden atabilmiştim.

"Toplantı nasıl geçti?" dedim yanında yürürken, "Turan'a göre o bizden yana." dedi, "Ben güvenmiyorum ama."

"Ne yapacaksın?" dedim, odasının önünde adımlarını durdurdu, "Muhbir sokacağım şirketine." dedi, "Yok artık!" diye çıkıştım aniden gülümsedi, "Oğlum, bir şey yapmayacağım, açık verecektir illa ki." dedi.

"Ya açık vermezse o zaman araştırmayacak mıyız?" dedim, elini omzuma koydu, "Sen bunları değil, müstakbel nişanlını düşün." dedi.

Göz devirdim, "Nişanlım değil o!" dedim, "Zamanla karın bile olacak." dedi.

"Olmayacak öyle bir şey." diye söylenip odanın karşısındaki kapıyı açıp içeri girdim. Yengem odadaki berjerde oturuyordu kucağında henüz doğalı beş ay olmuş kızı duruyordu.

"Amcasının gülü..." diyerek elimi bebeğe uzattım, geri çekti, "Babasının katilleriyle ittifak kurup da çocuğuma el sürme!" dedi.

Havada kalan elimi indirdim, berjerin karşısındaki yatağa oturdum, "Bunun için mi geldin?" dedim. Oturduğu yerden kalktı, kucağındaki bebeği sallayarak, "Ya başka ne için gelecektim de girecektim senin yatak odana?!" dedi. Odanın içinde dolanıyordu, "O kızla evlenirsen, konağı terk ederim." dedi.

"Yenge, yahu ben de istemiyorum." dedim. "Babam tutturdu uzlaşacağız diye."

"Kocamı öldürenlerle ne uzlaşacakmışız!?" dedi. Ayağa kalktım, omuzlarını tuttum, "Ya bir dur hemen celallenme!" dedim, "Ben kızı yalan bir nikahla alıp İstanbul'a götüreceğim, beş on gün orada kalacağız, biz dönmeden kocanın intikamını almış olurlar."

"Sen bir şey yapmayacak mısın?" dedi, "Ben kızı buradan uzaklaştırmakla görevliyim..." dedim.

Başını salladı, "Ailesi hayatta kalacak mı?" dedi, omuz kaldırdım, "Ona ben bulurum bir çare." dedim.

"Kızı da öldürecek misiniz?" dedi nefret dolu gözlerle bana bakarken, "Yenge, senin kafan iyi değil. Mantıklı düşünemiyorsun" dedim, "Hadi git dinlen sen."

"Ben anladım anlayacağımı..." dedi, Ellerimi iki yana açıp, "Herkesin anladığı kendine yengeciğim görüşürüz." dedim. Odadan çıkıp kapının önünde, "Kırkı çıksaydı bari!" diye bağırdı.

Abim üzerini değiştirmiş, beni bekliyordu, yengemin kendini paraladığını görünce kucağındaki bebeğe bakıp yüzünü ekşitti, içeri tekrar girip, üzerime beyaz bir gömlek, altıma da kumaş lacivert bir pantolon giydim. Ceketi üzerime giymek yerine, koluma aldım. Odamdan çıktığımda babam beni boydan aşağı bir süzdü, "Kız aşık olursa yandık." dedi.

"O kadar da değil abartma." dedim.
Abim, "Oğlan kıza aşık olmasın da, gerisi önemli değil." dedi.

"Ya hadi yürüyün ya." dedim. Annem, krem renk bir elbise giymişti, başını da krem renk bir şalla örtmüştü. Ela gözlerinin rengini saklamıştı aslında, kendimi bildim bileli gözlerini sevmediğini söyler. Çok güzel gözleri var ama...

Arabalara binerken Aliye annenin kapıda bize baktığını gördüm. İki saniye önce açtığım kapıyı kapatıp, Aliye annenin yanına gittim. Tam karşısına durup elimi uzattım, "Ver elini öpeyim." dedim. Elini uzatmadı, yüzüme bakmadı, sadece babama kin dolu bakışlar atmaya başladı.

Bu bakışları en son, babam onunla değil de annemle resmi nikah kıydığı zaman atmıştı ona.

"Ferhat, haydi!" babam bana seslenince mecburen Aliye annenin yanından ayrıldım.

Kader BozgunuUnde poveștirile trăiesc. Descoperă acum