13

1K 70 23
                                    


Yıldızları parlatalım.

.........

Geniş bir yatağımın olduğunu düşünürdüm ta ki, dev bir adamla aynı yatağı paylaşana kadar. Gece yatakta aşırı derece de sıcaklamış ve ondan biraz ayrılmak istemiştim ancak onun olmadığı küçücük bir yer dahi kalmamıştı.

Zaten gördüğüm tuhaf rüyaları yarım yamalak hatırlıyor ve birbirinin ucuna bağlayıp mantıklı hale getiremiyordum, bir de her uyandığımda, azrail gibi gözleri açık bir şekilde yüzümü izleyen Zeytin ile daha da huzursuz geceler geçirmiştim. Aslında onun gözlerinin üstümde olmasını seviyordum ancak geceleri bu durum beni nedensiz bir huzursuzluğa sürüklemişti. Bunda gördüğüm kötü hisli rüyalarında etkisi büyüktü elbette.

Keşke rüyalarımı hatırlasaydım da Zeytine anlatsaydım. Belki bir şeyler söyler ve beni rahatlatırdı.

"Zeytinimin sandviçinde zeytin olsun muu?" Olağan üstü kötü şakam ile gülerek Zeytinin gözlerine bakarken, o gözlerini devirip yemek masasına daha çok yaslandı.

"Bugün kaçıncı kötü şakan?" dediğinde önüme dönüp sandviçin içine zeytin koymadan kapattım ve servis tabağına koydum. 3 gündür evdeydim ve tek eğlencem zeytin ile dalga geçmek, ona laf atmak ve biraz da öpüşüp koklaşmaktı.

Ne yapabilirdim başka?

Zaten hiçbir şey anlatmıyordu. Taştan yapılmış bir put gibi duruyordu ve inadı asla kırılmıyordu.

"Tamam be yapmıyorum şaka falan. Al ye yemeğini." Çirkinleşip ona sandviçini uzatmış ve bir tane de kendime yapmak için tezgaha dönmüştüm.

Ben konuşmazsam o hiç konuşmuyordu. E bana hayatını da anlatmıyordu ve öylece birbirimizi izliyorduk. Ne vardı yani iki şaka yapsakta gülsek ölür müydük?

İçim hala içimi yiyordu. Hatta daha fazla. Çünkü şu üç gündür o kadar huzursuzdum ve bitkindim ki. 'Rüyamda öldüğümü görmüşümde uyanınca ölmemiş miydim ben?' diye sorgulayan bir beden gibi hissediyordum. İç huzursuzluk çok kötü bir şeydi ve ben içimdeki huzursuzluğu bastırabilmek için etrafıma sataşıyordum.

Önceden işe gidip insanların sesleriyle içimdeki kötü sesleri bastırabiliyordum ancak şuan öyle değildi. Zeytin hala aynı bez bebek halinde gibi takılıyor, ben bir şeyler anlatırsam dinliyor ve susuyordu. Bu kez de içimdeki tüm sesler bedenimi yiyip bitiriyordu ve dışarıdan gözükecek kadar büyük bir kan torbasına dönüşmemek için çabalıyordum. Biraz daha böyle devam ederse işime geri dönecektim.

"Niye sustun?" diye soran sesi umursamadan sandviçimden koca bir ısırık alıp tadına baktım. Evet gayet güzel olmuştu ve içine ekstra eklemem gereken bir şey yoktu. Kırıntıların yere dökülmemesi için altına bir tabak alıp mutfaktan çıkarken Zeytine gözümü bile değdirmedim. Hem konuşmamı beğenmiyordu hem de niye sustun diye soruyordu.

"Saçmalama, küstün mü?" dediğinde çoktan salondaki koltuğa oturmuştum. "Saç malanmaz, taranır mankafa." dediğimde belki de bu espriyi hayatında hiç duymadığı için öyle garip baktı ki lokmamı yutar yutmaz kahkahalarla gülmeye başladım. Aptal, çok şirin duruyordu. "Küsmedin demi? Yemeğimi yanında yiyeyim mi?" dediğinde koltuğun ortasından yana doğru kaymış ve ona yer açmıştım. "Gel bebeğim, otur."

Yanıma oturduğunda açlıkla sandviçime gömüldüm ve bitirene kadar hiç konuşmadım. O da zaten televizyon izliyordu. Neydi bu televizyon sevdası anlamamıştım.

"Zeytin sen geceleri uyumuyor musun?" diye sorduğumda gözleri televizyondan bana kaydı. Ağzındaki lokmayı yavaş yavaş çiğnerken hiç konuşmadı. Lokmasını yuttuğunda boğazında oluşan gerilmeyi izledim birkaç salise. Boynundaki damarı belirginleşmiş ve şişmişti.

BEZ BEBEK |B×B| +18Where stories live. Discover now