b i r -

732 64 45
                                    

"Artık Çin'de de çıkış yapman gerekiyor. Promosyonların alanını genişletmemiz gerekli. Senin Çince konuşmanı sağlamak için daha ne yapmam gerek? Bu son şansın. Eğer bu seferde başarılı olamazsan. Yok olup gitmene engel olmayacağım."

"Ama—"

"İtiraz yok Sunhwa! Bunu yapacaksın."

İtiraz bile etmeme izin vermedi. Ellerimi göğsümde birleştirip kaşlarımı çattım. 'Lanet. Beni Çin'e sürecek.'

Çıkışımı yapalı 3 yıl oluyor. Tek başına herkese hitap etmek çok kolay gibi görünüyor fakat çoğu zaman yanımda birilerinin olmasına o kadar ihtiyacım var ki. Ünlü olmak zor zanaat. Yanında o kadar insan varken yalnız olmak nasıl bir duygu bilemezsiniz. Ben her alanda kendini geliştirmeye çalışan 'ünlü Kang Sunhwa' ama bu şirket için pek yeterli değil gibi. Daha ne yapmamı bekliyorlar. Japonca, İngilizce ve Korece biliyorum. Keman, piyano, gitar çalabiliyorum. Bunlarda yetmezmiş gibi dans ediyor ve şarkı söyleyebiliyorum. Birde Çince'ye ne gerek var. Gerçi Çince anlıyorum fakat konuşamıyorum. Tek sorun bu. O kadar yeteneğimin arasında tek sorun bu. Beni büyük bir eziyet bekliyor ha? Bir süre –Çince molası- aktivitelerimi durdular.

Başlıyoruz...

Menajerimin zorla hazırladığı bavulumla(larımla) hava alananı gittik. Beni göndermeyi bu kadar çok istiyordunuz demek. Konuşmanın üzerinden daha 2 saat geçti be. İlk uçakla Çin'e sürülüyorum. Evet sürgün. Bu benim için başka bir şey ifade etmiyor. Biraz Çinlilerle bir arada kalırsam konuşmam daha hızlı gelişirmiş-miş. O kadar zaman kurslarda gezdim, özel hocalar tuttum.  Ne oldu? Bir hiç. Şimdi çok şey değişecek değil mi? Menajerim işlemleri tamamlayıp yanıma geldi. Uçağımın kalkmasına 10 dakika olduğunu söyledi. 10 dakika? Uçağa gideceğim bölüme doğru sürükledi beni.

"Oppa~ Gitmek istemiyorum. Lüften buna izin verme." Şuan şu iğrenç kelimeyi bile söylettirdi bana. Ellerinden tutup küçük çocuklar gibi onu geriye doğru sürüklüyordum.

"Sunhwa! Yeter bu kadar çocukluk. Bırak ellerimi. Gideceksin buna karışamam. Şirket böyle istiyor."

"Aghh... Lanet şirket. Ne halt yemeye ünlü oldum ki. Ne aptalmışım."

"İstemiyorsan bırak o zaman. Vazgeçme şansının olduğunu görüyorsun."

"O kadar emekten sonra vazgeçmemi bu kadar kolay mı söylüyorsun? İstemiyorum. Vazgeçmeyeceğim." Ah şu lanet sinirim. Şuan resmen kendi isteğimle uçağa gidiyorum.

"Pekala. Yakında görüşürüz, Sunhwa." Arkamdan bağırışını duydum.

"Ne? Peki sen? Sen gelmiyor musun?" şaşkınlıkla arkama döndüm.

"Hayır, evlat. Bu sefer tek başınasın." Gülümseyerek uzaklaştı.

Artık daha da yalnızım. Tek dostumu da kaybettim. Suratımı asarak ayaklarımı sürüyordum. Üzüntüm pekte uzun sürmedi. Uçağın kalkmasına az kaldığı şimdi dank etti kafama. Lanet şimdi koşmam gerekecek. Size göstereceğim. Kang Sunhwa'nın azmini hepiniz göreceksiniz. Bekleyin. Sadece bekleyin.

Sonunda uçağım indi. Menajerim hava alanında beni alacak birinin olacağını söylemişti. Klasik pankart açma olayı mı? Gerçekten? Gözümle pankartları inceledim. Adım, adımın yazdığı bir pankart. Bu arada neden kimse benim burada olduğumu fark etmiyor derseniz. Sizde böyle biçimsiz bir şekilde giydirilseniz sizi de fark etmezlerdi. Peruk bile taktı, peruk. Makyaj gerçekten bundan nefret ediyorum. Doğallık gibi mükemmel bir şey varken makyaj denir. Şu an ben bile beni tanıyamam. Evet pankartlar...adım...adım.. Evet sonunda buldum. Narin bir şekilde pankartı tutan çocuğa yaklaştım. Çocuk gerçekten çocuk değil. En az 25 yaşında olduğuna eminim. Sesimi sadece onun duyabileceği bir tonda konuştum.

kiraz çiçekleri || henry lau ✓Where stories live. Discover now