'Kahve'

539 59 6
                                    

Günlüğümü kapatıp odama çıktım. Kendimi serin yatağın üzerine bıraktım. Gözlerimi kapattım yalnızlığımın tadını çıkarmaya çalıştım ne kadar az insan o kadar huzur. Nerede yanlış yaptığımı düşünürken bulmuştum kendimi, onu sevmekten başka yaptığım yanlışı bulamadım açıkçası. Tamam belki Melis kadar güzel olmayabilirim ama ben aşkın dış görünüşe değil kalpteki değere bağlı olduğunu düşünenlerdenim. Bazen sevmek yetmiyor. Aslında tek taraflı sevgi yetmiyormuş demek ki. Anlayamadığım ise Doruk'un nasıl böyle bi insan olabildiğiydi. Tamam mükemmel biri değildi. Uyuşturucu kullanırdı, benden önce bir dünya kızla yatmıştı ama benden sonra bunları bırakmıştı. Sadece alkol kullanırdı ama yaşına göre gayet normaldi. Onu bu denli değiştiren şey neydi. Ben bana karşı sevgisini saygısını görebiliyordum en azından bunu hissediyordum. Bana sevgisini hissettiriyodu. Onun Melis'le arasındaki yakınlığı bir kaç kişiden duymuştum ama Melis'i tanıdıktan sonra gercekten arkadaş olduklarını sanmıştım ve ondan şüphelenmemiştim. Demek ki oldukça hatalıymışım.

İlk anda fark edemesemde bu olanlar beni insanlardan uzaklaştırıyodu. İnsanların bana acıyan bakışlarını kaldıramıyorum, onların yapmacık teselli cümlelerini, yanındayız Hera deyişlerindeki samimiyetsizliği yediremiyorum kendime. Ben hep kendi başıma savaşmıştım aslında. Helin öldüğünde bile yalnızmışım meğerse. İnsanlarla hemen konuşan arkadaş olan bir yapım yoktu. Çok az arkadaşım vardı hatta sadece bir taneydi. Şimdi ondan da kaçmıştım.

Fazla düşünmek beynimi yordu. Hışımla yataktan kaltım ve duş almak için banyoya girdim sıcacık suyun altında kendimi rahatlamaya bıraktım. Banyodan çıktığımda ellerimin buruşukluğundan anladım fazla oyalandığımı ama sanki sıcak su kirlerimi dertlerimi alıp götürüyormuş gibi hissediyordum. Odaya girdiğimde buranın daha soğuk olmasıyla biraz irkilmiştim hemen perdeyi kapamak için camın önüne gittim ki aklıma burada da fazlasıyla yalnız olduğum geldi. Verandanın önünde bi hareketlilik dikkatimi çektiğinde irkilerek geri çekildim, korkmuştum. Burada cidden yalnız olduğumu sanıyodum. Korkumdan hemen perdeyi kapadım ve hızlıca üstümü giyinmeye başladım.

Yatağa girdim ve yorganı kafama kadar çektim. Işıkları bile kapamamıştım cidden tek başınıza olduğunuzu sandığınız dağın başında bir evde oldunuzu düşünsenize korkmamak elde değil açıkçası. Bir an aklıma komik anılarım doldu ve yüzümde bir tebessüm belirdi. Çocukkende böyle korkaktım yalnız kalmayı sevsemde en küçük bir olayda korku tüm bedenimi ele geçirirdi ve o sarsılmaz gururum yüzünden kimseden yardım istemezdim.

7 yaşındaydım fazlasıyla büyüdüğümü düşünerek bunu ıspatlamak için odamın ışıklarını kapatıp kendi başıma yatmıştım ama kıyafet dolabımda sanki, beni izleyen bir çift göz vardı. O kadar korkmuştum ki yorganı kafama kadar çekip gözlerimi kapatmıştım. Hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlamıştım. O kadar sesli ağlamış olmalıyım ki. Sesimi duyup Helin yanıma gelmişti. Onla birbirimize sarılıp uyumuştuk.

Helin her zaman bana farklı davranırdı. Onun bana onurla bakışı bu dünyada hissettiğim nadir duygulardandı ve ben bu duyguları hissetmeyi çok seviyordum. Helin için katlanamayacağım acı, korku yada herneyse hiçbir şey yoktu benim. Onunla her zaman abla kardeşten daha fazlası olmuştuk. Şuanda yaptıklarım ve ben... Yolunu kaybetmiş minik bir karınca gibiydim dünya benim için çok büyüktü ve küçücük şehirde bile kendi benliğimi bulamıyorum.

Perdenin kenarından sızan güneş gözümün içine içine giriyodu sanki. Sağa döndüm sola döndüm daha fazla uyuyamadığımın farkına vardığımda yatağımdan kalkıp, odanın boğucu havasından kurtulmak için pencereyi açtım. Evet güneş parıl parıl parlıyordu ama hava o kadar soğuktu ki, daha fazla duramayıp hemen pencereyi kapatıp banyoya yöneldim. Yüzümü yıkayıp derin bi nefes aldım. Bugün benim için yeni bir başlangıç olacaktı. Her şey daha güzel olacaktı.

Komidinin üstünden telefonumu alıp merdivenlerden inmeye başladım. Telefonu açar açmaz çalmaya başladı. Arayan tabikide Ece'den başkası değildi. Kahvaltı hazırlamak için mutfağa geçtiğimde telefonu açtım, hoparlöre aldım ve en mutlu sesimi takındım. 'Efendim.' oldukça resmi konuşmuştım. 'Ya hele şükür Hera. Seni defalarca aradım. Telefonun kapalıydı. Ne yapmaya çalışıyosun???' sinirliydi. Ki haklıydı da. Haftanın ortasında birden bire kaybolmuştum. Ne aramıştım ne sormuştum. 'Üzgünüm Ece biraz yalnız kalmaya ihtiyacım var Doruk'la aramız bozuldu ayrıldık. Zaten olmayacağı belliydi. Şimdi bizim tepedeki evdeyim. Sen nasılsın, okul nasıl?' işte buuu en kritik soruydu. Şuan Ece dökülmeye başlarsa o okula bi daha dönemeyeceğimin kanıtıydı. Eğer Doruk olanları okula yaymışsa veya herhangi biri duymuşsa ben bitmiştim. 'Aynı, nasıl olsun? Sıradan. Doruk'la ayrıldığınızı bilmiyordum. Doruk bugün gelmedi ya da ben görmedim. Zaten derslerim öğleden önceydi. Belki benden sonra gelmiştir. Aman neyse ne, yanında olmak istiyorum. Sen yokken zaten okulun bi anlamı yok.' biliyorum Ece biliyorum. Yanımda olmak istediğini inan çok iyi biliyorum ama olmaz bu rezilliğimi ben kabul edememişken sana anlatamam. Doruk'un bu yaptıklarını sana deyince ben sana bu çocukla çıkma demiştim diceksin. Şuan yargılanmak istemiyorum. 'Çok teşekkür ederim Ece ama bunu yalnız başıma atlatmalıyım. Zaten sevgilisinden ayrılan ilk kız ben değilim ya. 1-2 haftaya kalmaz dönerim. Hem sen orda kal ve Doruk hakkımda bir şey derse cevabını ver.' o olaydan sonra ilk defa yüzümde gülümseme oldu. Ece tam bi kavga kızıydı. Kimsenin altında kalmaz. Hatta üstüne çıkar, yumruklarını konuştururdu ama tabi yeni okulda havalı olacağımıza dair söz vermiştik o yüzden öyle bir şey yapıp kendisini düşürmesine izin vermezdim. 'Ahahaha tabikide Hera, beni biliyosun. Hallederim.', 'Seni seviyorum Ece.', 'Bende seni.'
Bu konuşmadan sonra gerçekten ağlayabilirdim. Şuanda acaip şekilde duygusal anlar yaşıyodum. Ece bu hayatta gerçekten sevdiğim tek insandı herhalde. Onu çok özledim ama bu güçsüz halimi onun görmesini istemiyorum.

Tepsiyi alıp televizyonun karşısına geçtim ve atıştırmaya başladım. Saat 16.42 idi ve saçma sapan programlardan başka hiçbir şey yoktu. Bende müzik kanallarını açıp biraz çoşmaya karar verdim. Tepsiyi koltuğun üstüne bırakıp ayağa kalktım ve çalan ilk şarkıda aptalca dans etmeye başladım. Sağa sola koşuşturdum. Bi ara göbek bile attım. En sonunda gerçekten yorulduğumu hissettiğimde kendimi yere bırakıp derin derin nefes almaya başladım. Tam o sırada dışardan havlama sesi geldi. Koltuğun kenarına tutunarak ayağa kalktım dizlerim tepinmem yüzünden öyle ağrıyoduki ayakta durmakta zorluk çekiyordum ama burda yalnız olmadığımı hissettiğim şu dakikada o köpek sesinin nerden geldiğine bakmam gerekiyordu. Pencereye doğru yürüdüm, perdeyi araladım ve verandamda ufak tefek kahverengi bi köpek gördüm. Çok sevimliydi. Onu görünce bacaklarımın ağrısını unutup hemen kapıya koştum. Verandadaki sandalyelerden birine oturup köpeği yanıma çağırdım. O kadar cana yakındı ki sanki beni tanırmışçasına samimi davranıyordu. Ayaklarımın altında dolanıp kuyruğunu sallıyordu. Boynundaki mavi tasma dikkatimi çekti. Üstünde 'Kahve' yazıyordu. 'Demek senin adın Kahve öyle mi?' deyip onu kucağıma aldım, kucağımda da sevgi gösterilerine devam ediyordu ki sert ve kendinden emin bir ses; 'Kahve buraya gel!' dedi. Baştan aşağı simsiyah giymiş 1.85 boylarında yapılı bi adamdı. Yüzünü tam görememiştim ama beresinden dışarıya çıkardığı bal ve kahverengi karışımı saçları dikkatimi çekti. Köpek sesi duyar duymaz kucağımdan fırladı ve adama doğru koştu ben daha neye uğradığımı anlamadan orman yoluna girip gözden uzaklaştılar.

Karanlıklar PrensesiWhere stories live. Discover now