[16]

831 92 80
                                    

Bir insan, sevdiği kişiye nasıl hayatını adayabilir? O'nu nasıl her şeyden, herkesten çok sevebilir? O'nunla nasıl ağlayıp, nasıl gülebilir? O'nu herkesten nasıl kıskanabilir? Bu soruların cevabını en iyi ben biliyor olabilirim.

Hatta o kadar güzel gülüyor ki, O gülüyorken, ben güzelliğinden ağlıyorum. Benim için en önemli şey, bir gün O'na sahip olabilme düşüncesi. Ama bazen öyle şeyler yaşıyoruz ki, O'na sahip olabilme düşüncem yok oluyor. O kadar imkansızlaşıyor ki, umutsuzluk duygusu içinde boğuluyorum.

Zihnimin her köşesinde O var. Artık gözükmese de vücumda O'nun izleri var. Bu hayatımda sahip olduğum en özel şey olabilir.

Burada derince saklanmış anılar var. Ben anlatmayacağım, siz anlamaya çalışın. Anlatmayacağım çünkü korkuyorum. Anılarımı eskitmekten korkuyorum.

Onları hatırlamak iyi hissettiriyor. Acıtıyor da biraz. Farkettim de, çok değişmişiz.

O'nunla tanıştığım için pişman değilim. Çünkü O'nunla tanışmam benim dönüm noktamdı.

Henüz saf olan beni, hayata karşı kendi elleri ile hazırlamıştı. Denemiştik. Sonunda hep acı çekenler olmuştuk. Mutlu da olmuştuk ama o mutluluk, beraberinde acıyı da getirmişti. Şu an olduğu gibi...

Biz, çok güzeldik. Ayrı ayrı değil. Bir iken. Hayatın tüm sorunlarına beraber göğüs gererken. Neden böyleyiz şu anda? Emin olun, bunu kimse bilmiyor.

Soruyorum size, bir insan kaç kere âşık olur? Bakın, "Kaç kişiye?" değil. "Kaç kere?" Çünkü ben, O'nu her gördüğümde tekrar tekrar âşık oluyorum.

Hiçbirimizin hayatı kolay değil. Ancak yaşadıkları olaylar, bazı insanların yanında bir kum tanesi bile olmayan kişilerin kendini acındırmasını hep saçma bulmuşumdur.

Ağlayınca veya sitem edince hayatınız değişmiyor. Dinmiyor acılarınız. Bir daha aynı şeyleri yaşamayacağınız anlamına gelmiyor.

Bu yüzden bir şeyler yapın. Hayatınızdan hoşlanmıyor musunuz?
Elinizden geleni yapın, değiştirin. Çünkü sizin hayatınız, her şey sizin elinizde. Sonradan pişman olmayın.

~

Bir insan ne kadar sahte ve yılışık olabilir? Bu soruyu Seokmin'in yanımıza katılmasıyla cevaplayabilirim.

Katlanamıyorum şu gülüşüne. O kadar sahte geliyor ki, dudaklarını birbirine dikmek istiyorum. Dikmeyi bırakın, direk dudaklarını yerinden sökmek istiyorum. Boşverin, neyden bahsediyorum ki?

O'nun yanımıza katılmasından beri yaşadığımız anormal olaylardan bahsedeceğim.

Sandalyesinden kalkmaya ve Jeonghan'ın yanına gitmek istediğinde karşımdaki sandalyesini ayağımla ittim.

Gözlerinin beni bulduğuna eminim. Ancak ben o sırada çoktan telefonumla uğraşmaya başlamıştım.

Tekrar kalkmaya çalıştığında sandalyemden yavaşça kayarak ayağına bastım.

Ardından onu sinirlendirmek için onun yerine geçtim. Evet, anlamamış olabilirsiniz. Açıklayacağım; onu neden uyardığımı hatırlıyor musunuz?

Yanımda oturan Jeonghan'a yaklaştım. O sırada gözlerim Seokmin'deydi. Jeonghan da bana yaklaşmış, kulağını dudağımın önüne getirmişti.

"Bu çocuktan nefret ediyorum."

Fısıltılı konuşmamın sonucunda kıkırdaması masaya yayılmıştı.

Gözlerindeki nefreti gördüm. Önemli değil. Aynı duyguları besliyoruz sonuçta...

Birkaç kez daha o sahte gülüşünü duymak zorunda kaldık. Daha doğrusu ben dışında o gülüşün sahte olduğunu kimse bilmiyordu.

Sabaha doğru eve dönebilmiştik. Vernon, ailesi ile kavga ettiği için nerede kalacağını bilmiyordu. Ne kadar onu zorlasak da, bizde kalması için ısrar edemedik. Manyak çocuk, okulda kalacakmış. Biliyorduk, o dediğini yapardı. Okula gizlice girmiştir büyük ihtimalle. Sonrada etrafi karıştırıp, bağıra bağıra şarkı söylemiş ve ağlamıştır.

Eve döndüğümüzde benim aksime O'nun uykusu yoktu. Saatin kaç olduğunu bilmiyorduk ve ben gerçekten uyumak istiyordum.

Kendine ve bana kahve yapmış, salonun tam ortasına oturmuştuk.

Ara sıra telefonun titremesi ile dikkatini benden alıyor ve telefonu ile ilgileniyordu.
Gözlerimin altı morarmış, gözlerim kapanmamak için direniyordu.

Bu hâlimi farkettiğinde güldü.

"Uyusana..."

Omuzlarımı silktim.

"İstemiyorum."

Dudağının sol kısmi hafifçe yukarı kalktı.

"İstemesen de, birazdan burada uyuya kalacaksın."

Biliyordum, öyle olacaktı. Bunu istemiyordum. Uyanık kalmak, O'nunla konuşmak istiyordum.

"Neden ondan nefret ediyorsun?"

Evet, mükemmel sorularına başlamıştık. O'nun sorularına nasıl cevap vereceğimi bilmiyordum. Eğer ufak bir açık verirsem yakalanırdım. Bu yüzden acayip dikkat ediyordum.

"Nefret etmemem için bir sebep söyle."

Kahvesinin son yudumunu içtikten sonra gözlerini kapattı.

"Nefret etmemen için bir sürü sebep sayabilirim ama nefret etmek konusunda aynı fikirlere sahip değilim."

Gözlerini açtığında, gözlerimi gözlerine diktim.

"Onun hakkında konuşmak bile beni sinirlendiriyor. Bırak, unutayım."

Tek kaşını kaldırarak:

"Neyi unutacaksın?"

Hah, güzel. Açık vermiştim. Toparla şimdi toparlayabilirsen...

"Sahte gülüşünü ve yüzünü. Zihnimde gezinen Seokmin'ler istemiyorum."

Güzel dönüş yaptım ama. Farkındayım, bir şeyler olduğunu farketti. Ancak kurtardım gibi.

Salonun ortasından kalktı, elimdeki boş fincanı aldı. Mutfağa gidip geri geldiğinde beni de olduğum yerden kaldırdı.

"Şimdi gidip uyuyacaksın."

Çoktan uyumuş zihnim ve bedenim ile onaylarcasına "Hm."ladım.

Rüyalar aleminde gezerken, bedenimin kollarının arasında olduğunu hissedebiliyordum. Büyük ihtimalle iki gün boyunca aralıksız uyuyacaktım. Yani umarım Vernon gelip, tepemde dikilmez ise...

-----
Benden beklenilmedik şeyler; uzun bölüm. Dört gün beklettiğim için daha uzun bir bölüm yazmaya karar verdim. Kitabın nereye gittiği hakkında en ufak bir fikrim bile yok. Hadi bakalım, finalde neler olacak. Finali bırakın, diğer bölümde ne olacak onu bile bilmiyorum.

Ayrıca bu hikâyemde ki Vernon aşkımı anlamışsınızdır. Bu yüzden buraya bir Vernon bırakıp gidiyorum.

 nothing | jeongcheol ✔Where stories live. Discover now