∴10∴

630 77 27
                                    

Elimde titreyerek ekranı kapanan telefonun akabinde bıkkın bir iç çekmiştim. Neden şu an bitiyordu ki? Daha uzun ömürlü bir batarya yapamıyorlar mıydı?

"İşte açtım!" Aniden bağıran Hoseok hyung başta korkmama neden olsa da olayları hızla aktarabilmiş, sevinçle kapıya dönmüştüm.

Açılan kapıyı iterek araladı ve geçmem için yol verdi. Ben de bu esnada onu neden sevdiğimi bir kez daha fark ettim. O hayatımda gördüğüm en iyi kalpli, en nazik ama bunlara nazaran en erkeksi insandı...

Mermer zeminde adımlarımız yüzünden sinir bozucu sesler çıkarken karanlıkta, odanın ışığını açabileceğim bir anahtar bulabilmek için bakınıyordum. Hoseok hyung ise bu çabamı kolaylaştırmak için kendi telefonunun flaşını açmış, duvarlarda gezdirmeye başlamıştı.

Anahtarı bulma çabasıyla bakınıp dururken kalabalık odada flaşın tutulmasıyla parlayan bir şeyler olduğunu sezdim. İkimiz de ses çıkarmamak için nedensizce üstün bir çaba sarf ediyorduk. Bu yüzden sadece birbirimize dönüp hafifçe baş sallamıştık. Bunun bir onay olduğunun farkındaydım.

Arkamızdaki açık kapıyı küçük bir aralık kalana kadar kapattım ve Hoseok hyung'a, çoktan ona doğru ilerlemeye başladığı, parlayan nesneye kadar eşlik ettim.

Çok büyük olmasa da kalabalık, dağınık ve boğucu odada gözle görülür bir toz tabakası vardı. Flaşın tutulduğu yerdeki uçuşan toz taneleri sayılmayacak kadar fazlaydı...

Bunu umursamayıp yürümeye devam ederken önüme bakmadığım için her zamanki sakarlıklarımdan birini göstermiştim. Yerdeki kitaba takılarak düştüğümde dudaklarımın arasından acı bir inleme kaçtı. Düştüğüm yerden dirseklerim üzerinde doğrulup takıldığım kitaba baktım ve içimden büyük bir küfür savurdum. Ardından "İyi misin Jungkook?" diyerek endişeyle yanıma gelen Hoseok hyunga döndüm ve onaylarcasına başımı salladım.

"Sen de bir ses duydun mu?" Yerdeki kitabı elime alarak ve üzerimdeki tozları silkeleyerek kalktığımda, bana seslenen Hoseok hyung'a bakmıştım tekrar. Fakat o da dehşet bir ifadeyle gözlerini büyütmüştü. Kaşlarım çatıldığında "Ben konuşmadım." diye mırıldandı ve korkuyla etrafına bakındı.

Söyledikleri, tavrı beynimden vurulmuşa dönderdi beni. Kalbim korkuyla çarparken Hoseok hyung adımlarını hızlandırarak parlayan nesnenin yanına ulaştı ve üzerindeki sararmış çarşafı tek bir hamlede kenara atıp gümüş, boydan aynayı açığa çıkarttı.

"Sadece bir aynaymış." dedi. Rahat bir nefes verdiğinde yavaş adımlarla ben de yanına gelmiş ve yansımalarımızda göz gezdirmiştim.

"Her neyse, daha fazla vakit kaybetmeyelim. Kamerayı kısa süreli devre dışı bırakmıştın. Bir an önce bulalım aradığımız şeyi."

Önümden geçerken "Ah, işte ışık!" diye atıldı ve hızla anahtara doğru koştu.

Sonunda sarı renkli ampul odayı aydınlattığında içimdeki korkunun bir nebze olsun azaldığını hissettim. Tekrar önümdeki aynaya döndüğüm anda ise büyük bir gariplik sezdim.

Gözlerim, temkinli olmaya çalışır gibi yavaşça elimde tuttuğum kitaba kaymıştı. Kitabı göğüs hizama kadar kaldırdım ve kapağın üzerindeki başlığı okudum. "Paralel Evrenler Teorisi"

Şaşkın bakışlarım tekrar karşımdaki yansımaya kaydığında, benim aksime boş ve iki yanında öylece duran ellerini fark etmemle büyük bir çığlık atmış, kendimi olduğum yerde resmen geriye bırakmıştım.

Yere düştüğüm için ağrıyan kalçamı boş verip bağıra çağıra gözlerimi kapattım. Karşımda az önce resmen farklı bir yansıma görmüştüm.

O esnada benden çıkmayan ama bana ait ses doldu kulaklarıma ve nefes almayı unuttum; "Sanırım ben onu çoktan buldum hyung..."

∴∵∴

Bence artık anladınız olayı smkfşglskvşd Bundan sonra textingden devam edeceğim inş. Texting kitabında çok olay kullanmayı sevmiyorum ve açıkçası bu bölümde anlatımı da güzel yapamadım. Çok baştan savma oldu :(


Ben an itibariyle bir gün içinde 10 bölüm atma challenge'ını başarıyla tamamlamış bulunmaktayım.

-Bunny 🐰

Impossible Love≒HopeKook [Completed]Where stories live. Discover now