born to die

301 32 3
                                    

Calum, yazılması iki dakika sürmeyen o mesajlarında da dediği gibi iki hafta sonra dönmüştü. Her ne kadar Ciera'dan bir aydır haber alamasa da yenilmez egosu endişelenmemesini, onun sadece naz yaptığını ve bir şekilde kendisine geri döneceğini söylüyordu. Uçaktan inene kadar düşündüğü tüm bu avutmalara inanıyor, gülümsemeye devam ediyordu. Sonuçta sevgilisine kavuşacaktı.

Taksiye binip onun evine doğru yol alırken sokaklarda geçirdikleri geceler gözünün önünde canlandı ve kabaran özlemiyle bir kez daha onu ne kadar sevdiğini hatırladı. O kadar sabırsızdı ki bacaklarını titretmeye başlamıştı. Yine de sabırsızlığı bu hareketle son bulmadı. Şoföre cebinden gelişigüzel çıkardığı parayı uzattı ve aceleci bir tavırla araçtan çıktı. Valizini aldı. Koştu. Yaptığının aptalca olduğunun farkındaydı ama umrunda değildi. Bacakları o kadar mesafeyi koşmaktan yorulmuş olsa da daha hızlı koşması için onu yüreklendiren bir şeyler vardı.

Evine vardığında zili çaldı uzun bir süre. Ciera bundan nefret ederdi ama bir tek bu şekilde gelenin Calum olduğunu anlar, ne işi varsa bırakmaya tenezzül gösterirdi. Fakat bu sefer olmadı, kapı açılmadı. Calum artık zile tekrar tekrar basıyor, bu da yetmezmiş gibi kapıya vuruyordu. Neredeyse yirmi dakika geçmişti, kapı kapalıydı.

"Ciera, özür dilerim bebeğim!" Bilinçsizce güldü. "Lütfen, her ne yaptıysam konuşabiliriz, ha?"

Cevap gelmedi. Tüm evren Calum'ı dinliyormuşçasına sessizleşti; çaresiz sesin sahibi, Ciera'nın en sevdiği şarkıyı mırıldanmaya başladı. Onu ne kadar sevdiğini defalarca söyledi. Uyuyakalana kadar ismini mırıldandı.

Birkaç saat sonra ise yaşlı bir ses onu uyandırdı ve saatlerce sayıkladığı bu ismi tanıyıp tanımadığını sordu. Calum hiçbir şeyden anlamadığını belirten bakışlarını karşısındaki adama yönelttiğinde kısa bir süre bakıştılar. Bu bakışmanın ardından adam, kapıyı açmaya karar vermiş ve cebinden anahtarı çıkarmıştı.

Saatler sonra açılan kapıdan içeri adımını atan Calum, evin içindeki huzursuz havadan boğulmuş gözüküyordu. Merdivenlerden çıkarken Ciera'nın ismini seslenmesi, yaşlı adamın söylediklerini bastırmıştı. Sonunda sevgilisinin odasına vardığında gözleri bir daha görmek istemedi. Gözlerini kapattı ve yere çöktü. Gördüğü şeylerin hafızasından silinmemesi gözlerinden akan yaşların hızlanmasını sağlamıştı.

Sadece polisiye filmlerinde gördüğü bu mekan, nasıl olur da sevgilisinin evinde bulunurdu? Nasıl olur da haberi olmazdı? Nasıl olur da veda bile etmeden gidebilirdi?

Orada, Ciera'nın dünyaya el salladığı odanın köşesinde ağlarken bir sürü yanlış düşünceye sahipti ama bunlardan en önemlisi: Ciera'nın bir vedayı bile hor gördüğüydü.

Ciera ölmeden önce bile Calum'ı düşünüyor, onun için ağlıyordu. Sırtındaki koca yük onu ne kadar yorsa da Calum'dan habersiz bir yerlere gitmenin onu ne kadar gücendireceğini biliyordu. Bu yüzden göz yaşlarının da eşlik ettiği fakat Calum'ın asla okuyamayacağı o mektubu yazdı. Son kelimeleri, biricik sevgilisi içindi.

"Merhaba, sevgilim.

Eğer bir şekilde bu mektuba ulaşır ve saatlerce en yakışıklı anlamını bulmak adına uğraştığım kelimelerimi okursan sana kalbimin en derinlerinden gelen sevgiyi sunduğumu bil ve asla bu kağıdı bir para kadar değersiz görüp cebine sıkıştırma, bir şeylerin yerine koyma. Sadece bil ki, bu senin için sarf ettiğim son sözlerim ve bunun için fazlasıyla huzurluyum.

Hayatıma girdiğin andan beri her şey mükemmel ilerliyor. Yaşadığım sorunlar seninleyken o kadar anlamsız geliyor ki doğduğumdan beri bu kadar mutlu olduğumu hatırlamıyorum. Yine de bu benim gibi açgözlü biri için yeterli değildi. Yani; her şey harikaydı, birbirimizi seviyorduk. Ki inan bana açgözlü biri için bile senin sevgin mutlu yaşamaya yeterdi. Ama sorun şu ki: sen mutlu değildin ve benim yanımdayken mutsuzluğunu görmek beni öldürüyordu. Ne zaman mutlu olduğunu görmekse öldürmekten de beterdi.

Her gece yatağımızdan kalkıp başka kadınların yanına giderken hiçbir şey yokmuş gibi davranmak çok zordu, sevgilim; inan bana. Gözlerim her gece o kadar yoruluyordu ki, bedeninin bana sarılışını hissedemeden uyuyamıyordum. Neyse ki uyanık olduğumu fark edemeyecek kadar sarhoş dönüyordun.

Sakın telaşlanma, konuşmak istediğim şeyler bunlar değil. Beni böyle hatırlamanı istemiyorum. Beni farkında olmadan beraber gittiğimiz ilk konserle hatırlamanı istiyorum. Nasıl da bu güzel konserin bizi birleştirdiğini hatırlamanı istiyorum. Ve ne zaman o şarkıyı dinlersen, anlamını unutmamanı istiyorum.

Lütfen, lütfen üzülme. Beni uğurlarken bile yanımda mutsuz olmanı istemiyorum. Aslında ne var biliyor musun? Beni her zaman bu evde bulabilirsin, sevgilim. Gecelerimizi beraber geçirdiğimiz yatağımızda, çerçevelettiğim fotoğraflarımızda hatta bu mektubu okuyan gözlerinin baktığı her yerde beni bulabilirsin. Kendini asla canlı bir şekilde göremeyeceksin ya! Biliyorsun ki; birbirimizi ne kadar sevsek de, ne kadar benzesek de hatta bedenlerimiz ne kadar buluşmuş olsa da hiçbir zaman senin içinde değildim, Calum. Hiçbir zaman kalbinde, gözlerinde, dudaklarında, ellerinde ve kollarında gerçek anlamda yoktum. Bu beni hüzünlendiriyor olsa da baş edemeyeceğim anlamına gelmiyor. Bunun da üstesinden geleceğim çünkü dediğim gibi, sorunlar sen varken anlamsızlaşıyor.

Hem sonuçta; ben ölmek için doğmuştum, sevgilim."

Lana Del Rey :: HoodHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin