Şeytan ve Ben

170 13 25
                                    

2 cümlelik değil ama kısa hikayemi paylaşmak istedim.
***

Dayımın küçük oğlu geldi bir telaş, bir telaş. "Ne oluyor...” demeye kalmadan “Nazan abla, kurtar beni,” diye feryat etti. "Bittim ben, öldüm ben.”

Nasıl ağlıyor ama, öyle böyle değil.  Hıçkırıklar arasında çantasından kese kağıdına sarılmış bir şey çıkardı. “Beni bundan ancak sen kurtarırsın!”

Kitaba benziyordu, artık o zımbırtı her neyse. "Ver şunu dingil,” dedim, “Kitapların yakıldığı dönem geride kaldı, Fahrenheit 451 desen sadece bir roman, söyle bana, nedir seni bu kadar korkutan?”

Şiir gibi konuştum diye içten içe kendimi tebrik ettim ama kuzenim pek etkilenmişe benzemiyordu. Tir tir titreyerek paketi uzattı, “Bu bildiğin kitaplardan değil,” dedi. Kağıdı açmaya davranınca da “Elinde tuttuğun kitap Necronomicon. Eğer almak istemezsen seni suçlamam,” diye devam etti.

Kahkahayı patlattım, “Sen akıllı çocuksun, nasıl inanırsın bu saçmalıklara? Okuyanı delirten kitapmış, ay götüm.”

“Abla, bu gerçekten şeytanın kitabı, yemin ederim, yalan söylemiyorum!”

Gülmekten karnıma ağrılar girmişti artık. Delinin biri kuyuya taş atmış, kırk akıllı çıkaramamış atasözünü daha iyi anlıyordum. Delinin biri H.P. Lovecraft oluyordu tabii, ruhu şad olsun, nur içinde yatsın.

“Necronomicon uydurmadır oğlum, Lovecraft'ın hikayelerine gerilim katmak için kullandığı bir öğe. Oradan zamanla şehir efsanesine dönmüş. Sen de salak salak konuşuyorsun.”

Konuştuk, konuştuk, konuştuk... Ne ben fikrimi değiştirdim ne o. “Okuyunca delirme riski yok, halihazırda deliyim zaten,” deyip kitaplığıma koydum Necronomicon'u. Ne yalan söyleyim, güzel basımdı hani. İçindeki çizimler olsun, cildinin eskitmesi olsun, sayfaların sararması olsun, yer yer dağılmış mürekkebine kadar çok ince işti. Lovecraft'ın toplu öykülerinin yanına da yakışmıştı.

Her neyse, sizi ayrıntılarla sıkmayayım, güneş battı, hava karardı, bir de ne göreyim, odada bir davetsiz misafir var. Ben doğa üstü varlıklara inanmam, Hollywood'un iblis çıkarmalı filmlerine de gülerim, “Müslüman olsalardı, bir Felak bir Nas'la kurtulurlardı,” diye. Ama gerçek hayatta öyle olmuyor. Şeytan'a Felak-Nas işlemez, zaten unutmuşum, iyice kızdırmayalım yalan yanlış okuyup. Aklımdan bunlar geçerken biz öylece bakışıyoruz. Yüzümde mal bir ifade... Kendimi görmüyorum ama yüzde yüz eminim mala bağladığımdan.

O sırada anahtar şıkırtısı duydum, koca kişisi nihayet işten gelmişti. Aklımda bir şimşek çaktı, transtan çıkıp yerimde zıpladım, “Serdaaarrrr!!!” diye bağıra çağıra koridora attım kendimi. Adamı kolundan çekiştirirken “Bana ‘Ateistin korkağısın sen, neye inandığını bile bilmiyorsun, anca rüya görüyorsun’ derdin ya, gel bak da gör kim rüya görüyormuş, söyle,” diyordum bir yandan da. Kapıyı açıp şeytanı gösterdim, sonra da ağız dolusu “Koyduk mu?” diye ekledim. Eğer şeytan gerçekse tanrı da gerçek demekti. İddiayı ben kazanmıştım, hem de ölmeden.

‘Tanrıyı da sikeyim, şeytanı da’ bakışını atan kocam “Ben Kemal abiyle buluşmaya gidiyorum, ne halin varsa gör,” homurtusu eşliğinde odadan çıktı. Biz şeytanla kaldığımız yerden bakışmaya devam ederken sokak kapısının çarpıldığını duydum.


Sonra ne mi oldu? Bütün pencereler açık uyuduğum için cereyan yapmış, duyduğum ses meğer mutfak kapısının sesiymiş.

*Son*

Dev hizmet: Komik rüyalarınızı yazın, kısa hikayeye dönüştüreyim.

İKİ CÜMLELİK KORKU HİKAYELERİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin