21.Bölüm.

4.7K 198 14
                                    

Sanırım artık tamamen lanetlenmiştim. Son bir haftadır olaylar çok karışıktı. Annem Türkiye 'ye dönmüş babam ise hayatına burada yani Amerika da devam ediyordu. Nedendir bilmem ama annem, ne Miraç'a ne de bana onunla birlikte gitmemizi teklif etmemişti. Ve 4 gündür de olsa onu özlemiştim. Bir yandan da sürekli Türkiye' ye gidebilmek için güzel bir kaçış diye düşünüyordum. Çünkü bu olayları bir şekilde sindirebilmem gerekiyordu. Bu hafta iyi olan tek şey az sonra Jay ile birlikte lunaparka gidecek olmamızdı. Miraç ve Lizzie de geliyordu ama olsun. Unutmadan söyleyeyim Miraç ve Lizzie çıkmaya başladılar ve çok mutlular.

Zil sesiyle aşağı doğru depar attım. Miraç çoktan hazırlanmış ve beni bekliyordu. Kapıyı açtığımda Lizzie ve Jay karşımızdaydı. Hemen ayakkabılarımızı giyip arabaya yürüdük. Lunapark gerçekten en sevdiğim yerdi. Küçükken bütün vaktimi bu tarz yerlerde geçirirdim. Annem ya da babam harçlık verdiği zaman Ece'yi de kandırır, lunaparka götürürdüm.

Arabadan indiğimizde havanın biraz soğuk olduğunu anlamıştım ve fermuarlı kapşonlumu giydiğim için kendimi tebrik ettim. Miraç ve Lizzie jeton almaya gittiklerinde Jay yanıma yaklaştı.

"Aramız nasıl Uzaylı?"

"Bilmem sana sormalı." Onun taklidini yaparak tek kaşım havada sorduğum soruya cevabı çok gecikmedi.

"Bence gayet iyi." dedi ve kolunu omzuma atıp beni kendine doğru çekip saçlarımdan öptü. İşte şimdi tam olarak o filmlerdeki çiftlere benziyorduk. Çok tatlıydık ve Lunaparktaydık.

Miraç bizi sarmaş dolaş gördüğünde istemsizce kaşları çatıldı. Klasik erkek kardeş işte ama Türk olanından.

Lizzie'nin ellerinde bir sürü jeton vardı. Bir iki tanesini istedim ama "Bırak onların hepsi bizim." diyerek elime vurdu.

Jay ile hala sarmaş dolaştık. Jeton almak için benden ayrılması gerekiyordu ama istemiyordum. Çocukluk yapmamak için kollarının arasından ayrıldım ve onu izlemeye başladım. Bir ilişkimiz yoktu. Neydik bilmiyordum ama o bana huzur veriyordu. Hiç bir şey yapmasına gerek yoktu. Ne elimi tutmasına, ne beni sevmesine ne de bana sarılmasına hiçbirine. Bunlara ihtiyacım yoktu. Onun bana huzur verebilmesi için tek şey yeterliydi; Var oluşu.

Hemen hemen diğerlerinin ki kadar jetonla geri döndü ve bu sefer elimi tuttu. İşte bu harikaydı. Tamam elimi tutmasına ihtiyacım yok demiştim ama böylesi de şahane oluyordu hani.

İlk olarak çarpışan arabaya binmek istedim. Jay de sanki bu günü bana adamış gibi her dediğimi kabul ediyordu. Çarpışan arabayı ben kullanacaktım ve biraz çılgınca kullanıyordum. Ben direksiyon tarafında o ise yanımda hazır bir şekilde bekliyorduk. Arabalar hareket ettiğinde hunharca etrafımızdaki arabalara çarpıyordum. Jay neredeyse fırlayacaktı. Ben kahkahalarla arabayı sürerken o ise bana küfürler yağdırıyordu. Bu sırada hiç bilmediğim küfürler öğrendim.

Çarpışan araban indiğimizde Jay allak bullak suratıyla bana bakıyordu. Bende yaramaz çocuklar gibi masumca bakıp dudaklarımı kemiriyordum. Beni azarlaması an meselesiydi.

"Sen ne kadar salak bişeysin ya. O nasıl bi araba kullanış." Yüzündeki kızgınlık ve korku karışımı ifade gülme isteği uyandırsa da dudaklarımı birbirine bastırıp kendime engel oldum.

Abartılı bir göz devirişten sonra ;

"Hadi ama Jay. Korktun mu yoksa."

"Ne korkması be saçmalama." Gözlerini kaçırarak konuşmuştu.

İkinci olarak şu Londra da olanlar gibi bir dönme dolaba binmek istedim.

"Jay hadi dönme dolaba bineceğiz." dedim ve elini tutup çekiştirmeye başladım. Çok eğleniyordum. Oda eğleniyor muydu bilmiyorum ama umrumda değildi. Daha önce hiç bu kadar büyük bir dönme dolaba binmemiştim. Birazcık korkutucu gelse de yanımda Jay varken korkmamam gerektiğini beynime kodlamıştım. Oysa o benden daha korkak tı.

Kabin önümüzde duruyordu. Görevli kapısını açtı. Ben adımımı çoktan atmıştım. Jay kımıldamıyordu bile. 'ne yapmaya çalışıyorsun sen?' bakışlarımı yolladım. Bakışlarımı anlamış olacak ki korkak bir adım attı. Nihayet ikimizde kabinde oturmuştuk. Dengeli olsun diye karşıma oturmuştu. Hareket ettiğimizde Jay'in suratı kireç gibi olmuştu. Ben ise manzaranın tadını çıkarıyordum. En tepeye ulaştığımızda Jay'in bu soğuk havada terlediğini gördüm. Fenalaşmış gibiydi. Kalkıp yanına geçtim. Gözleri dolmuş, nefesi sıklaşmıştı. Ellerini tuttum. Avuçları çok terlemişti. Titriyordu. Yüzünü ellerimin arasına alıp gözlerini kendime odaklamaya çalıştım. Pek başarılı olduğum söylenemezdi. Zemine gözlerini dikmiş titriyordu.

"Karizmayı çizdirmemek için yükseklik korkun olduğunu söylemedin değil mi? Aptalsın işte Jay söyleseydin binmezdik. Of şimdi sakin olmaya çalış tamam mı? Yüzüme bak. Jay. Yüzüme bak! Birazdan aşağıda olucaz tamam mı? Bak aşağıya in- "

Sözümü dudaklarıyla kesmişti. Sözümle birlikte nefesimi de kesti. Resmen heryer ayağımızın altındaydı ve Jay beni öpüyordu. Dudaklarını çekti ve ;

"Bana huzur veriyorsun Uzaylı."

ZORAKİ (Tamamlandı)Wo Geschichten leben. Entdecke jetzt