[41]

371 37 72
                                    

Bölüm sonundaki Azer Karaca sahnesini yazarken gözlerim doldu. Duygusal kelebek Elif geri geldi. İyi okumalar çiçekler.


Azer

Karaca'nın ne yapacağına dair birkaç fikrim vardı. En çok istediğim, ama yapmayacağına neredeyse emin olduğum ihtimal beni öpmesiydi. Bir aydır birbirimizi görmüyorduk ve onu deli gibi özlemiştim. Umudum, onun da aynı şekilde beni özlemiş olmasıydı. Kollarıma atılması ve onu sıkıca sarmama izin vermesini istiyordum. Ama bunu yapmadı.

Öfkeyle bana bağırması, beklediğim asıl seçenekti. Bütün öfkesini kusup kendini tutmayı bırakmasını izleyebilirdim. Bana istediğini söyleyebilirdi, hatta eve girip bulduğu ilk eşyayı üzerime de fırlatabilirdi. Razıydım.

Ama Karaca bunları yapmadı. Beni gördüğünde ifadesiz bir şekilde ayağa kalktı ve pantolonunu silkeledi.

"Bir şey kullanmadım, hala temizim. İstiyorsan sonra hastaneye gidip test yaptırırız, sana kanıtlarım."

Kullandığı soğuk dil ve bakışlarındaki ifadesizlik nefesimi keserken tekrar konuştu.

"Ama önce yardımına ihtiyacım var." dediğinde yalnızca hızlıca kafa salladım. Hala bir şeyler söylemesini, bizden, kendinden ya da benden bahsetmesini beklerken Karaca bunları hiç umursamıyormuş gibiydi.

"Sahra, tesisten kaçtı." dediğinde kaşlarımı kaldırdım. Sorum şimdi cevaplanmıştı, Karaca onun için buradaydı. Bu beni rahatlatırken Karaca tekrar konuştu.

"Nerede olabileceğine dair birkaç fikrim var. Ama araba lazım." dediğinde kafamı salladım tekrar. Karaca bir şey dememi beklermiş gibi bana baktı.

"Yani?" dedi sonra sorarmış gibi. Yerinde kıpırdandığından rahatsız olduğunu fark etmiştim. Bana aşık olan o kadın değil de, zorunda olduğu için kapısına geldiği bir adammış gibi bakışı; kalbime hançer saplamış gibi hissettiriyordu. 

Bir yanıt vermek yerine, onu gördüğüm andan beri yapmak istediğim ama kendimi tuttuğum şeyi yaptım. Aramızdaki mesafeyi birkaç adımda kapatıp kollarımı ona sardım ve onu kendime çekerken dudaklarımızı birleştirdim. 

Karaca'nın hatırladığımdan da yumuşak olan dudakları kımıldamadı. Elleri havada asılı bir şekilde olduğu yerde dururken, bana karşılık vermeyince ben de durdum. Dudaklarımız hala birbirimizinkilere değiyordu. Kafamı hafifçe eğip burnumu yanağına sürttüm yavaş bir şekilde. Hasret olduğum kendine has kokusu burnuma dolarken her seferinde daha derin nefesler alıyordum.

"Dokunmayacak mısın bana?"

Sorduğum soruyla Karaca'nın sertçe yutkunduğunu duydum. Hayal kırıklığıyla geriye çekilemeyecek kadar özlemiştim onu, o yüzden beni ittirmesini bekledim sadece.

"A-arabaya... Binebilir miyiz?"

Titreyen sesiyle ve zar zor kurduğu cümleyle gözlerimi kapattım. Hala geriye çekilmemiştim. Karaca havadaki ellerini yanlarına indirdi.

"Azer, çekilir misin?"

Bu sefer kendini toplayıp buz gibi sesiyle sorduğu soruya geri çekilerek karşılık verdim. Hala oldukça yakın duruyorduk birbirimize ve Karaca bu onu rahatsız ediyormuş gibi adım atmak için hamle yapınca tek elimi kaldırıp sırtını yasladığı duvara koydum. Gidişini engelleyince bakışlarını bana çevirdi.

"Sahra'yı bulmam lazım. Vakit kaybediyoruz."

Bu söylediğine karşı çıkamazdım, her dakika aleyhine işliyordu çünkü. Kolumu indirip geçmesi için ona yol verince arkasından merdivenlere yöneldim. Bir ay sonra bu kadar yakınımda olmasına rağmen aramızda kilometrelerden fazlası varmış gibi geliyordu. Bu iç sıkıntımı artırırken apartmandan çıktık. Karaca'nın gözleri arabayı aradı birkaç saniye. Değişiklikten haberi olmadığını hatırlayınca, ister istemez gülümsedim.

SirayetHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin