𝘷𝘦𝘯𝘶𝘴 𝘨𝘰𝘥𝘥𝘦𝘴𝘴 𝘰𝘧 𝘭𝘰𝘷𝘦,

61 5 26
                                    

Mutsuzluklarla dolu bir tapınakta,kendi dertleri yetmezmişcesine bir de insanların dertlerini dinliyordu Aphrodite.

Özellikle her mutsuz evliliğin şifası için Aphrodite'e tapınırlar, daha güzel, daha alımlı olabilmek için yalvarırlardı insanlar. Cahil varlık insana göre, ilişkilerin düzeltilebilmesi için daha iyisi olmak yeterliydi.  Yetmiyordu işte, aşk için bunlar yetmiyordu. Duygulara aşık olurdu varlık, ruha vurulurdu. Tip sonuçta yaşlanana kadardı, özellikle insanlar için. Her yıl yaşlanıyorlar, kırışıklıkları için her bitki formülünü deniyorlardı. Bu hayatın bir gerçeğiydi aslında, her kırışıklık insanın ölüme yaklaştığının en güzel göstergesiydi. Ölüm gerçeğini gözünü kapayıp yok saymak daha sağlıklı geliyordu insana. Bu korkunç bir hataydı, hata yaptıklarını ise anca ölünce anlayabilirlerdi. İnsanların uyanması için daha çok fazla ekinin yeşerip sararması gerekiyordu. 

Ona tapınmaları komik geliyordu Aphrodite'e, daha kendine bir faydası yokken ondan medet ummaları... İnsan aptal bir varlıktı.

Dokunuşlarından zevk almak yerine iğrendiği kocasıyla her gün aynı yatağa girmek can sıkıcı olmaya başlamıştı artık.  Evliliği zorlanmış bir formaliteden ibaretti. Her gün sevmediği biriyle dip dibe durmak egosunun ve özgüveninin yerlerde sürüklenmesine neden oluyordu. Güzel tanrıça bıkmış durumdaydı.

Kendi aşkına sahip değilse, aşk tanrıçası kimdi ki? Hayattan zevk almıyorsa, insanlara zevk dağıtmasının amacı neydi? O kimdi?

O bir piyon muydu? Bu kadere razı gelip her gün yaptığı şeyleri yapmaya mı devam etmeliydi?

Yoksa yeni bir hayata kucak açıp her şeyi geride mi bırakmalıydı?

Tam bu buhran zamanlarında karşısına yıkım tanrısı çıktı işte, elinde bir demet çiçek ve kolyeyle.

wildflower wildfire ➤ aphrodite and ares. Where stories live. Discover now