wildflower wildfire ➤ aphrodite and ares.

𝘮𝘢𝘳𝘴 𝘨𝘰𝘥 𝘰𝘧 𝘸𝘢𝘳,

Sevgi nedir deseler cevap veremeyecek kişilerdendi savaş tanrısı. Savaş tanrısı olduğu için mi sevilmiyordu, sevilmediği için savaş tanrısı mı oldu bilinmez ama mutlak bir nefretle baş başaydı daima.

Sevgi, nefret olmasa neydi ki? Barış, savaş olmadan nasıl şanını ortaya serebilirdi? Zıt kavramlar birbirlerine sıkıca bağlıydı, biri olmadan diğerinin gerçekliği sarsılırdı. Barışın önemli olmasının nedeni savaşken bu kadar nefret fazla değil miydi?

Ares, savaşın tanrısı, artık savaşmaktan yorulmuş durumdaydı. Etrafındaki kaos ona çoğunlukla büyük bir haz verse de bazen kendiyle baş başa kaldığında düşüncelere dalardı.

Her tanrı ve tanrıçasının bir amacı vardı, var olma amaçları desteklerdi insanların inançlarını. Onun amacı neydi?

İnsanların, Ares hariç her tapınalacak varlığa tapınaklar yaptığını, dualar ettiğini görünce beyninde bir soru daha belirmeye başladı.

O hak etmiyor muydu bulunduğu konumu, tanrı olmasına rağmen onu sevip sayacak kimse yok muydu?

Baş tanrı Zeus onu her hırpaladığında kendine sorduğu sorunun cevabı belirginleşti.

Olimpos veya Atina. Ya da herhangi bir vilayet. O daima itilip kakılan olacaktı. Asla sevilmeyecekti.

Bu can sıkıcı düşünceler, Ares'i saldırgan bir karaktere dönüştürmüştü. Kaybedecek hiçbir şeyinin olmadığını düşünürken hayat oyununu başkalarının kurallarına uyarak oynamazdınız. Kendiniz yazardınız kuralları, kendi yazdığınız şeye kutsal yazıt gibi tapardınız. Başta zevk almasa da artık kan kokusunun tiryakisiydi o. Bunu kendi istememişti. Sadece hayat onu bu denizlere sürüklemişti. Köpüklerin içinde kalıp unutulmak korkularının ilk ikisiydi.

Amaçsızca Olimpos'ta dolaşırken, aşk tanrıçasına rastladı. Gördüğü anda bir sempati besledi ona. Gösterdiği sempatinin karşılığını alabilmek için göze alabilirdi her şeyi.

Çünkü tek ikisiydiler Olimpos gibi bir yerde kutsal nar yemelerine rağmen mutsuz olan.