10- NAZ VE KORUMASI

57.3K 5.4K 1.5K
                                    

Belki de askere geldiğimden beri hayatımdaki tek güzel şey o küçük kızla karşılaşmam ve tanımamdı.

Albayın kızı olduğu için ne isterse o yapılıyordu, askerde sorgulama olmaz diye sanki bir komutanmış gibi onun istediklerini sırıtarak yapıyordum. Aslında işime geliyordu çünkü kız annesi şehir dışına çıktığı için bir hafta boyunca burada olacaktı, böylece bir hafta dinlenmiş olabilirdim.

"Erdal abi," dedi kız kucağımda omzumu dürtüp. "Hadi babamın odasına gidelim!"

Sabahtan tüm kışlayı gezdirmiş, omzumda kafeteryaya girip kendisine bir dolu çikolata aldırmış, kendisini yüzden fazla askerin sevmesine izin verip en sonunda yine benim kucağıma gelerek günü tamamlamıştı. Ben de onunla ilgilendiğim için eğitimlere katılmamıştım.

"Naz ben babanın odasında duramam ama," diye uyardım onu.

"Yooo durursun, hadiii." dedi eliyle binayı işaret edip.

"Tamam." dedim, yanağından ısırmak istiyordum ama kıyamıyordum.

Albayın odasının önüne geldiğimizde önündeki askerler bize baktı, dünden beri gelip gittiğim için pek sorgulamadılar. Kapının önüne geldim, tıklatıp bekledim. İçeri girmemi belli ettiğinde kapıyı açıp odaya girdim.

Odanın içinde orta yaşlardan biraz daha büyük albay masasında oturuyordu. Levent ve Ömer ise hemen önündeki koltuktaydılar.

"Erdal Korkmaz, Bitlis." dedim kucağımdaki kızın izin verdiği kadarıyla selam verirken. Her girdiğimde ismimi bağırmak yorucu olmaya başlamıştı.

"Sonunda geldin kızım." dedi albay imayla. Kız kucağımda omzunun üstünden onlara baktı.

"Erdal abiyle oyun oynuyorduk." Ömer göz ucuyla bana baktı, eğitimden kaytardığım için deli oluyordu pezevenk.

"Ama Erdal abin bir asker ve işleri var."

"Onlarca asker var, onlar yapar işleri." çocuk olduğu için şımarıklık yapıyordu.

Babası cevap vermeden küçük bir kafesin içinden sesi gelen faresine parlayan gözlerle baktı, bacaklarını çırparak yere inmek istediğini belli ederken eğilip onu yere bıraktım.

"Mickey..." dedi kafese gidip, hamster denilen küçük fareyi eline aldı.

"Noemalde evde görsek vurur öldürürüz." diye mırıldandı Volkan Komutan.

"Ben de ilk başta öyle düşünüyordum ama artık alıştım." dedi albay.

O sırada kız kucağımdan indiği için orada boş boş durduğumu fark ettim, hemen yeniden bana sarılması ve bırakmaması gerekiyordu.

Albay ve Volkan komutan konuşurken diğeriyle göz göze geldim. Oturduğu yerden sanki kendisi Albay'mış gibi yayılmış bana bakıyordu. Gözüyle sert bir şekilde kapıyı gösterdi, çık git demek istiyordu.

Omuz silktim bir çocuk gibi, geçen gün silah çekmiş adamla çocuk gibi atışıyordum şimdide.

"Asker, işin yok mu?" diye sordu en sonunda dayanamayıp, şerefsiz. Naz faresiyle oynamaya daldığı için dikkati bizde değildi.

"Var komutanım." dedim, yok desem farklı bir iş verirlerdi çünkü.

"Çık o zaman dışarı."

"Emredersiniz komutanım." elimi kaldırıp asker selamı verdikten sonra olduğum yerde dönüp kapıya ilerledim.

Söve söve odadan çıktım, işim yoktu ama şimdi kendime bir iş edinmem gerekiyordu yoksa Ömer'in elinden kurtulamazdım.

Erzincanlının yanına gidip onunla beraber domates doğramaya başladım, en azından mutfakta sohbet ediyorduk. Diğer işler daha sıkıcıydı ve Ömer'i daha çok görüyordum ortada dolanınca.

Bir saat kadar sonra Naz'ın beni çağırdığını duyunca küçücük kıza dualar ederek yeniden albayın odasına gittim, bu sefer komutanlar yoktu.

Kızı kucağıma alıp bahçeye çıkardım, Ömer başka bölüğün eğitimini izliyordu.

"Ömer amcanın yanına gidelim." dedi kız kucağımdayken.

"Şimdi işi vardır, sonra gideriz olur mu?" dediğimde omuz silkti.

"Hayır, şimdi." dedi küçük dudağını küskünce büküp.

Sıkıntılı bir nefes alıp eğitimin yapan askerlerin yanından geçerek, zebani gibi durmuş adamın yanına vardım. Güneş gözlüğü vardı ama beni izlediğini biliyordum. Hava neredeyse çökecekti hâlâ güneş gözlüğü taktıyordu havalı piç.

"Ömer amca, gözlüğünü verir misin?" dediğinde Ömer dümdüz bir ifadeyle ona baktı. Ardından hiç ikiletmeden gözlüğü çıkardı ve yeşil gözlerini ortaya serdi. Gözlüğü kıza uzatıp takmasına yardımcı oldu.

"Hiçbir şey görünmüyor." dedi Naz kendisine büyük gelen gözlükle etrafına bakınırken. Burnu küçücük kalmıştı.

"Gözünü bozacaksın." dedi Ömer gözlüğü onun küçük kafasına doğru çekip taç gibi bırakırken.

Naz ona baktı baktı ve ardından bana yaklaşıp kulağıma fısıldadı.

"Ben onunla evleneceğim." dedi benim duyabileceğim şekilde, Ömer dümdüz önüne bakıyordu duymadan.

"Üzüldüm senin adına." kızın anlamayacağını bilerek mırıldandım.

Daha sonra ise kız gülümseyerek bir kolunu Ömer'e uzatıp sarıldı, diğer kolu da benim boynumdaydı. Mecburen yan yana durduk, omuzlarımız birbirine değiyordu.

İkimiz de düşmesin diye kızın belinden tutarken ellerimiz birbirine değdi, göz ucuyla ona baktım. Kaşları çatık duruyordu, aynı anda çektik ellerimizi. Saniyelerce ise öyle durduk.

"Ömer amca yine beni kucağına almıyor." dedi küskün bir sesle, yeniden bana döndü. Anında komutanın dibinden çıktım.

Ömer kıza göz ucuyla baktı, Naz huysuzlanınca onun yanından ayrıldık. Tüm gün boyunca Naz'ın o salağa olan masum aşkını dinledim.

BELA Dove le storie prendono vita. Scoprilo ora