73- PERİŞAN

44.7K 4.7K 2.7K
                                    

"Bugün mekanda saz falan çalınacak, eğlence varmış."

Fatih mekana doğru yürürken, telefonuna bakarak mırıldandı. Arada bir böyle geceler olurdu, çoğunlukla solcu şarkıları çalıp en son içerek günü kapatırdık.

"Serhat mı gelecek?" diye sordum, o sazı çok güzel çalıyordu.

"He galiba o gelir."

Sokağı döndük, ülkücü mekanının olduğu yerdi. İstemsizce gerildim, bizim eve geldiğinden beri bir gün geçmişti ve önünden geçtiğim mekan dışında görmemiştim onu. Önünden geçtiğimde gözlerini dikip bana bakıyordu, sakin duruyordu.

Tabi yanımda Ata'yı görmediği sürece.

Ata bu sokağa girdiğimiz an kaşlarını çattı, ülkücüleri görmek bile onun sinirine sinir katıyordu. Sebebi sadece görüş çatışması değildi, Devrim'in şehit olmasını onlara bağlıyordu. Oysa ben öyle olmadığını biliyordum, Ömer ile yakınlaşmadan önce de biliyordum.

Sadece bir suçlu arıyorlardı. Mekanın kapısında tanıdık yüzlere vardı ama Ömer yoktu.

Yaklaştığımızda mekanın kapısından çıkan uzun, iri bedene kaydı gözlerim. Acelesi varmış gibi karşı mekanın karşısında duran lüks arabasına ilerliyordu. Hemen bakışlarımı çevirdim.

"Niye ağlıyor lan bu?" dedi Fatih.

Kaşlarım çatıldı, bakışlarımı Ömer'in yüzüne diktiğimde gözlerinin kırmızılaştığını gördüm. Telaşlıydı, üzgün görünüyordu. Arabanın önüne gelirken burnunu çekip, elinin tersiyle yanağındaki yaşları sildi.

Nefesimi tuttum.

Akif aceleyle arkasından çıktığında, Ömer sürücü koltuğunun kapısını açtı. Ardından telaşlı bir şekilde cebini yokladı, daha birkaç adım atmış arkadaşına dönüp titreyen eliyle mekanı gösterdi.

"Cüzdanımı getirsene." sesi çatallaşmıştı.

Akif duraksadı, kafasını sallayıp koşar adım içeri gitti. O sırada mekanda oturan ülkücüler yavaş yavaş dışarı çıkmıştı, hepsi Ömer'e ağladığı için biraz garip bakıyordu ama onların da gözünde hüzün vardı.

Ömer bizi görmedi ya da görse bile o an umursamadı. Kafasını eğip seri bir hamlede arabaya binip motoru çalıştırdı, o sırada yanından geçiyorduk. Akif koşarak elindeki siyah deri cüzdanla beraber arabaya bindi.

Arkamızı döndük onlara ama dayanamayıp omzumun üzerinden baktım. Arabayı geri geri sürerken Akif ona bir şeyler söylüyordu, Ömer ise geriye bakıp döndü ve direksiyonu çevirdi bir anda.

Yumruklarımı sıktım, neden ağlıyordu?

Onu sebebini bilmediğim, neden olduğunu anlamadığım bir şekilde ağlarken görünce gerilmiştim. Oysa önümde ağladığında böyle olmamıştım çünkü o zaman nedenini biliyordum.

"Noldu acaba lan?" dedi Fatih yeniden, merak etmişti.

Ata ve benden ses çıkmadı.

Kafamı önüme eğip, düşünceli ve tedirgin bir şekilde mekana geçip içeri girdik. Her zamanki masaya oturduğumuzda, kalbim çok ağırlaşmıştı. Parmaklarımla masaya ritim tutuyordum, her an kalkıp ülkücü mekanına gidip sorgulayabilirdim.

Tabi bunu yapmam başıma büyük belalar açardı. Ve yapmamam gerekiyordu.

"Ömer'i ilk defa ağlarken görüyorum." dedi Ata, normal bir sesle. O da merak etmişti.

Dakikalar sonra Ferdi içeri girdi, garip bir yüz ifadesi vardı.

"Duydunuz mu lan?" dedi bizim masaya varırken ama o sırada tüm mekan kendine dönmüştü.

"Neyi?" diye sordu Fatih.

"Ömer'in iki askeri şehit olmuş." dedi yanımıza gelip boş sandalyeye kurulurken. "Daha yeni mekanlarının önünden geçerken duydum, haberi duyunca perişan olmuş. Kendinin askeri olduğu için Albay ona da haber vermiş."

Ferdi'nin söylediği şeylerden sonra kalbime daha büyük bir acı çöktü. Yüzüm buruştu hissettiğim bu yoğun üzüntüyle, gözlerim dolu dolu oldu.

Ömer ile alakalı değildi, rahatlamıştım. Tabi bu rahatlamam sadece gergince oturmamı önlemişti, şimdi ise yüreğimde büyük bir üzüntü vardı.

"Alla alla..." dedi Ata üzgün bir sesle.

"İyi olmuş." aniden iki masa ötede oturan adamın sesi doluştu mekana. Kafamı hızla ona çevirdim.

"Ne diyorsun lan sen?" dedim öfkeyle, benden başka kimse sesini çıkarmamıştı.

"İyi olmuş dedim, onlar da bizden az götürmedi." dedi diklenerek.

Çenem kasılırken hızla ayağa kalktım, büyük adımlarla adamın yanına gidip yakasından tuttum. O afallayarak bana bakarken, sıkılı yumruğumu çenesine geçirdim.

Bu yeterli gelmeyince bir kez daha vurdum. Küfür edip, hırsla yüzüne vururken içerideki gürültü çoğalmış, çoktan kolumdan tutulup ondan ayrılmıştım.

Beni tutan Ata'yı itip, yeniden adamın yakasına yapıştım. Yüzü kan içinde kalmış, benden daha zayıf olan ve daha önce hiç görmediğim adamı mekanın kapısına sürükledim. Kapıyı açıp onu dışarı fırlattım.

"Siktir olup git burdan." öfkeyle, sinirle bağırdım. Adam dengesini kaybedip düşecekken, son anda ayağa kalkıp bana ürkekce baktı.

"Bir daha seni burada görmeyeyim." dedim yeniden.

"Tamam, sakin ol. Gel hadi." dedi Fatih, o sırada fark etmiştim herkesin başımıza toplandığını. Adam gidene kadar ona öfkeyle bakarken, en son beni çekiştiren arkadaşlarıma karşı çıkmadım.

Yeniden masaya geçip oturduğumuzda zangır zangır titriyordum, elimde o piçin kanı varken umursamadan elimi yumruk yaptım.

"Mehmet abi, bir daha gelmeyecek o siktiğimin herifi buraya." dedim karşımda durup beni sakinleştirmeye çalışan adama bakıp.

"Tamam aslanım, sakin ol sen önce."

Herkes başımda beni sakinleştirmek istermiş gibi durup konuşurken dakikalar sonra yeniden masalarına geçtiler.

Akşama kadar öylece oturdum, yerimden bile kıpırdamadım.

Ata, akşam yapılacak sazlı eğlenceyi iptal etti. Sesinin ülkücü mekanına gideceğini düşünerek.

Sadece oturduk o gün içinde, sessizce ve sakince.

BELA Dove le storie prendono vita. Scoprilo ora