2.Bölüm ~Başlangıç~

92 1 0
                                    

Merhaba sevgili gecenin yıldızları. İkinci bölümü uzun zaman sonra yazmaya başlıyorum. Tamam biraz fazla uzun sürdü kabul. Neyse bu bölüm çoğu olayların başlayacağı bir dönüm noktası olabilir bilginize. Zaten şuan okuyan neredeyse yok gibi kdkdkdkdk. İleride çoğalırsa diye söylüyorum hayırlısı. E o zaman artık başlayalım. İyi okumalar size.

Miray

Fiziksel acıyı önemsemedim. Hiç önemsememde. Ama işte ikinci defa bir acıyı önemsedim. Bu acı fiziksel değildi, ruhsaldı. Öyle bir acıydı ki kan kusmak istedim istiyorum. Canım yanıyordu o kadar çok yanıyordu ki göğsümdeki koca bir boşluğu nasıl geçireceğimi düşünüyordum. Akasya'm öldürülmüştü... Bir cinayete kurban gitmişti. Dolu gözlerimi hafif uzun olan saçlarımla bir perde gibi örtüyordum. Ama içimdeki acıyı ne ile örteceğimi bilmiyordum.  Karakolda amirin odasındaydım. Benle beraber Akasya'nın -bilmediğim ama tanıtacağı- arkadaşları da vardı. Hepsi şoktaydı. Bazılarının gözleri dolmuştu, bazıları saklamayıp ağlıyordu. Bazıları ise öfkeliydi. Ama ortak olan kaybetme acısıydı. Amir ve polisin dediklerini tam idrak edemeden odadan çıkmıştım. Boğuluyordum. Beni boğuyorlardı. Dudaklarımı dişlerimin arasına alıp ısırmaya başladım. Az da olsa geçerdi belki acısı? Yolda yürüyordum öylesine. Belki de bir yol arıyordum. Bir umutla Akasya'nın yaşadığını düşünüyordum. Bilmiyordum ki... Ben ne yaptığımı bilmiyordum. O yolda nasıl yürüdüm, ne kadar durdum bilmiyordum? Ama eve geri döndüğümde akşam olmasına birkaç saat kalmıştı. Etrafa bakmamaya çalışarak koltuğa oturdum. Gözlerimi donuk bir ifadeyle karşımdaki duvara sabitledim. Etrafa bakarsam acılarımı dindiremezdim. Susturamazdım içimdeki sessiz çığlıkları. Başımı geriye yasladım. Gözlerimi uyanmamak adına kapadım bu seferlik dileğim gerçekleşir umuduyla...

*****
Gözlerimi belirsizlikle açtım. Ne uyandırmıştı beni? Garip bir ifadeyle bakarken telefonuma gelen birkaç bildirim sesiyle telefonu elime aldım. Karakolda numarasını kaydettiğim Hasan amirdi bu.

Gönderen: Hasan amir
Alıcı: Miray
"İyi günler Miray Hanım. Ben Akasya'nın cinayeti hakkında bilgilendirecektim. Ekipler araştırırken bir yerde birkaç kanıt buldular. Bu kanıtlarda sizle de alakalı bazı yerler var. Gelmek isterseniz diye adresi konum olarak atıyorum."

Yutkunarak bakmıştım. Akasya'nın cinayeti ile ilgili ufak bir bilgi bile çok değerliydi. Lakin benim nasıl bir alakam vardı bunu anlamıyordum. Adrese gidecektim. Öğrenmezsem çıldırırdım. Ölümünü kabullenmeden cinayetiyle alakalı kanıt bulmaya gitmem ayrı bir ironiydi. Sırt çantama gerekenleri koyup montumu giyindim, düz siyah spor ayakkabılarımı da giyinip evden çıktım. Hava kararmıştı. Akşam olmuş olmalıydı. Saate baktığımda akşam dokuz olduğunu görmüştüm. Yürüyerek gitmem imkansız gibiydi. O sıra uzaktan gelen bir taksiyi fark etmiştim. Boş mu bilmesem de elimle durmasını işaret etmiştim. Evin önünde durmuştu. Sürücünün bulunduğu yerin camı açılmıştı. Sakalları birbirine karışmış ortalama otuz beş yaşında bir adamdı. Bakışları rahatsız etse de birkaç konuşma sonrası taksiye binmiştim. Aklım başka yerlerdeydi. Telefondan konumu gösterince yüzündeki o itici gülümsemeyi anlamamıştım. Yine de bu saçma düşünceleri bırakmış yola odaklanmıştım. Akasya'yı kim neden öldürürdü anlamıyordum? Anlam veremediğim bir şekilde bu cinayetin planlı olduğunu düşünüyordum. Ne kadar sürdüğünü tam bilmesem de ortalama bir saat sonra gelmiştik karanlık orman gibi bir yere. Taksiden inmiş çantamdan parayı çıkaracakken adam yüzüme alaycı bir şekilde bakmış parayı almadan taksiyle hızlıca gözden kaybolmuştu. Ne oluyordu?

Etrafta tek bir polis arabası yoktu. Yutkundum şuanda aklıma gelen düşüncelerin hiçbiri olmaması için etrafa bakıyordum. Karşımda bir orman vardı. Girsem sanki bir daha çıkamayacak gibi hissediyordum. Ormandan garip sesler duymaya başlamıştım. Neler oluyordu? Bu tuzak mıydı?

Ses netleşmeye başlamıştı. "Siz suçlusunuz" diyordu. Gözlerim istemsizce doldu. Belki de suçluydum. Arkadan gelen adım sesleriyle oraya döndüm. Yavaşça yaklaşan kişiler vardı. Yüzlerini göremiyordum ama kıyafetleri fazlasıyla korkunçtu. Üzerlerinde ve ellerindeki kesici aletleri görünce daha fazla durmayıp ormana doğru koşmaya başladım. Kaçacak yerim yoktu. Ormanda koşarken nedense bir labirentte gibi hissettim kendimi. Derin soluklar alıyor bir yandan doğru yola gitmeye çalışıyordum. Sanki yağmur işim hiç zor değilmiş gibi şiddetli bir şekilde yağmaya başlamıştı. İçimden birkaç küfür savurmuş koşmaya devam ediyordum. İleriden koşarak gelen iki kız gördüm. Bunlar...Bunlar Akasya'nın arkadaşlarından ikisiydi. Birinin yüzündeki makyaj sanırım hem ağlamaktan hem de yağmurdan akmıştı. Diğer kız daha sakindi. Onlar buraya doğru geliyordu lakin arkamdan gelen kişilerden kaçtıklarına emindim.

"Buraya gelmeyin. Şuraya koşun." Elimle bir yer göstermiş hızımı biraz daha arttırmıştım. Sesimi duyunca ikisi de korkmuştu ama makyajı akan kız çığlık atmış ve daha şiddetli ağlamaya başlamıştı. Diğer kız gözlüğünü zorla düzeltmiş kızı bileğinden tutup gösterdiğim yöne koşmaya başlamışlardı. Bende arkalarından ilerliyordum lakin bu orman sanki bizi ortak bir yere çekiyor gibiydi.  Sağ taraftan ilerlemeye başladıktan sonra her şey değişmişti. Ortada bir yere gelmiştik. Burada Akasya'nın diğer arkadaşları da vardı. Etrafta korkunç sesler yüzünden onların yanına gelmiştik. Sırtımızı duvara benzeyen yere yaslamıştık.

Nefesim kesiliyor adım sesleri daha da yaklaşıyordu. Yüzümden süzülüp yere damlayan yağmur hızını arttırmış adeta kurtuluşunuz yok, suçlusunuz diyordu veya haykırıyordu. Tek değildim değildik bunu biliyordum. Peki ya buraya gelmemiz bu da mı bir oyundu? Ne olacaktı? Rüzgar yüzüme sertçe çarpıyor gidemezsin diyordu. Diğerleri de şaşkın , korkulu ve de öfkeli gözlerle bakıyordu. Ne yapacaktık ne olacaktı? Asıl soru neden biz? Buraya Akasya için gelmişken bu olanları hiçbirimiz anlamıyorduk. Biri bize böyle bir oyun neden yapmıştı ki? Daha doğrusu devam edecek mi bu oyun oda belli değildi. Rüzgar artık bir bıçak kadar sertleşmişti. Adım sesleri önce kesilmiş sonrada daha sert bir biçimde duyuluyordu. Gördüklerimizle gözlerimiz fal taşı gibi açılmıştı. Bu bu kişiler çok korkunçtu... Yüzlerindeki karanlık korkunç makyajlar korku filmindeki hallerden daha korkunçtu. Yüzleri tanınmaz haldeydi. Midem bulanmıştı. İstemsizce gözüm dolmuştu. Hayır! kendim için değil. Yine hayır korktuğum için de değil. Akasya'yı da onlar mı öldürmüştü? Canını yakmışlar mıydı? Çok korkmuş ve acı çekmiş miydi?

Üzerimize doğru gelirlerken biri  elinden bir şey çıkarmıştı. Bunu biliyordum bu bizi bayıltmak için kullanacakları gazdı. Ben daha konuşamadan bize doğru atmışlardı. Her yer sis olmuş gazı solumamak imkansız gibiydi. Bedenim yere düşerken öksürük krizine girmiştim. Gözlerim daha fazla dayanamamış kapanmıştı...

Bitti!!
835 kelime ile bitiriyorum bu bölümü.

İkinci bölüm belki de her şeyin başlangıcı olacak. Asıl macera bundan sonrası. Umarım bölümü beğenmişsinizdir. Yorum ve oylarınızı eksik etmeyin lütfen herkese ilgisi için teşekkür ederim.

İnstagram hesabım asenagce tiktok hesabım asenagce_ bu iki hesabımdan da kitaplarım ile ilgili editlerim var. Profilimden diğer hikayem olan Acı Buz'a göz atabilirsiniz. Bir dahaki bölüme kadar Allah'a emanet olun.

Yazan Asena Gece'den...


You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Feb 02, 2023 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

Numara Çarkı+18Where stories live. Discover now