1

24 2 1
                                    

Soğuk hava tenimi ısırırken üzerimdeki sweatin şapkasını kafama geçirdim ve ellerimi cebime sokarak onları soğuktan sakladım. Ekim ayındaydık ve havanın birkaç gündür oldukça soğuk olmasına rağmen sıkı giyinmeyi öğrenememiştim. Fakat şu an üşüdüğümü hissedemiyordum.

Çünkü içimde Asil'i görecek olmanın heyecanı vardı.

Yerdeki taşları izleyerek onun yanına yürüyordum. Sokağa varmama az kalmıştı ve kalbim bunun farkında gibi hızla çarpıyordu göğsüme. Onu son gördüğümde yine orada, o sahafın önünde vedalaşıyorduk. Şimdi yine vedalaşmak için gidiyordum oraya.

Düşünüyordum onu. Sık sık aklıma geliyordu. Canım yanıyordu bazen onu görmek istediğimde. Çünkü her istediğimde yanında olamıyordum. Asil, köklü bir şirkette pilotluk yapıyordu, bu yüzden günlerce dönmediği oluyordu buraya. Onu göremediğim günlerin sayısı çoktu ve her seferinde gitmeden önce beni hep o sahafın önüne çağırırdı. Onu gördüğüm için mutlu olsam da vedalaştığımız için aynı zamanda üzgün hissediyordum kendimi. Hep böyleydi.

Şapkamın dışında kalan kumral saçlarım rüzgarın etkisiyle savrulurken sokağın başına varmıştım. İçime derin bir nefes doldurduktan sonra kafamı yerden kaldırdığımda ise gözlerim yerini biliyormuş gibi direkt gri gözlerle buluşmuştu. Bir an yürümeye devam edemeyeceğimi düşündüm fakat gittikçe yaklaşıyordum ona. Üzerine gözlerinden daha koyu gri bir sweat giymişti ve dağınık saçlarını kapüşonlusuyla kapatmıştı. O, yüzündeki boş ifadeyle beni izliyorken ben, fazladan bir şey yapmamış olsa da bu hâlinin bile nefes kesici göründüğünü düşünüyordum.

Gözlerimizi ayırmadan yanına yürüdüm ve tam karşısında durdum. Aramızda mesafe bırakmıştım fakat gözleri hâlâ fazlasıyla yakınımdaydı. Kapanmayacak bir mesafe değildi.

"Merhaba," dedi gözleri gibi renksiz sesiyle.

"Merhaba." Gözleri yavaşça yüzümü turlarken yutkunmuştum. "Bu kez ne zaman döneceksin?" Henüz gitmemişti ve ne zaman döneceğini soruyordum, evet. Çünkü onu görmesem de buralarda olduğunu bilmek güvende hissettiriyordu. Döndüğü günlerin sabahı daha güzel uyanabiliyordum mesela.

"Dokuz gün sonra," diyerek yanıtladı sorumu. Başımı salladım ve gözlerimi gözlerinden ayırdım.

Bu sayıdan nefret ediyordum.

Çok uzun bir süreydi.

Bazen bu işi yaptığı için üzülmekten kendimi alamıyordum çünkü uzun süre onu göremediğimde merak ediyordum. Onu görmek istiyordum. Diğer yandan yalnızca o işe gitmeden önce görüştüğümüz de bir gerçekti. Bunun dışında bir de bazen ben mesaj attığımda konuşuyorduk. Bu kadardı.

Asil'in sol elini çenemde hissettiğimde ona bakmam için baskı uyguladı. Ona istediğini vererek gözlerimizi buluşturdum ve grilerindeki sıcak ifadeyle karşılaştım. Nadiren görebiliyordum bunu, her gördüğümde uzun uzun bakıyordum bu yüzden.

Asil, bana doğru bir adım atıp aramızdaki mesafeyi en aza indirdiğinde kalbim buna tepkisiz kalamamıştı. Birbirimizin yüzüne çok daha yakından bakıyorduk ve bu mesafeden gözlerini daha çok sevmiştim. Grilerin içine atılan siyah çizgiler bana gözlerinin gerçekliğini sorgulatıyordu çünkü çok güzellerdi.

Asil, çenemdeki elini yanağıma indirip baş parmağıyla okşamaya başladığında kafamı eline bastırdım. Asil bu hareketime belli belirsiz güldüğünde bir anlık dudaklarına bakmıştım. "Kedi gibisin," dedi o an. Dudaklarına baktığımı fark etmemesini umuyordum fakat gözleri pür dikkat beni izlerken bu neredeyse imkansızdı. Bir anlık bakmış olsam da olsa fark etmiş olmalıydı.

ZAMAN PARADOKSU Where stories live. Discover now