BÖLÜM 32 - KALE VE PORTRE

5.2K 621 132
                                    

Bana sarılan kadınla ne yapacağımı şaşırmış hâldeydim. Doğrusu bana sarılmasına mı yoksa dediği şeye mi şaşırsam ondan da emin değildim.

Öylece kalakalırken Arşidük'ün utançla başka tarafa doğru baktığını ve elini alnına götürdüğünü fark ettim.

Ne yapacağımı bilemediğimden elimi yavaşça neredeyse hissedilmeyecek bir hareketle kadının sırtına götürdüm. Yavaşça ben de karşılıklı sarılırken kadın bana daha da sıkı sarıldı.

Arşidük'e sorgular şekilde bakarken yalvaran gözlerle de yardım istiyordum. Arşidük iç çekip kadının yanına geldi ve ellerini kadının kollarına koydu.

"Hala o benim gelinim değil. Yanlış anladın."

Kadın kaşlarını çatarak geri çekilirken Arşidük'e baktı. Bakışları sorgulayıcıydı. Aniden değişen sıcaklığı beni şaşırtmıştı.

"O zaman bu kadın kim Elias?"

Arşidük'ün halasının benim hakkımda sanki bir anda yok olmuşum gibi konuşması sinirimi bozmuştu ama bir şey demedim. Burası ne benim krallığım ne de evimdi. Buranın insanlarına karşı kötü davranmak istemiyordum.

"Ona sormaya ne dersin hala? Kendisi şu an tam karşında duruyor."

Halası bir şey demeden bana döndü ve tek kaşını kaldırdı. Ellerini beline koyarak bana baktı.

"Kimsiniz?"

Bana senli benli konuşmaması sanırım bir soylu olduğumu fark ettiği anlamına geliyordu. Zaten üstümdekiler rütbemi belirtse de az önceki davranışlarından dolayı dikkat ettiğini düşünmemiştim.

"Grandüşes Breena Aeduard. Tanıştığıma memnun oldum."

Elimi nezaket amaçlı uzattım çünkü Arşidük'ün hâl ve hareketlerinden onu önemsediğini anlamıştım.

Halasının yüzüne bi aydınlanma geldi, bir an tereddüt etse de elimi tuttu ve çok sert olmayacak şekilde sıktı. Yüzündeki ifade yumuşamıştı.

"Sizi tanımadığım için beni affedin. Dedikodular kulağıma gelse de maalesef sizi şahsen görmediğimden..."

Kaşlarım hızla çatıldı ve dadıya odaklandım.

"Ne dedikodusu?"

Halası pot kırmış gibi bana bakakaldı. Ağzı hafifçe açık kalmış ve gözlerinin etrafı kırışmıştı.

"Beni duydunuz mu? Ne dedikodusu olduğunu sordum."

Arşidük'e bir bakış attığımda onun da merakla halasını izlediğini gördüm. Dedikodular her ne dedikodularıysa Arşidük burada değilken yayılmışlardı.

Halası dudaklarını büzüp Arşidük'e baktı. Suçlu bir çocuk gibi davranıyordu.

"Ben sadece duydum... Şunu bilesiniz ki ben hiçbir dedikoduya inanmam. Bir şeyden emin olmam için kendi gözlerimle görmem ya da kulaklarımla duymam gerekir. Beni yanlış anlamayın."

Bir şey demeden yutkundum. Ne dedikodusu olabilirdi ki? Belki Grandük'le alakalıydı ama Grandük, Arşidük hâlâ buradayken ölmüştü ve bu dedikodu bile değil bir gerçekti.

"Dedikodu yakın zamanda yayıldı ve dediğim gibi-"

Sinirle gülümsedim ve sert bir şekilde  "Direkt söylerseniz mutlu olurum, madam." dedim.

Arşidük'ün halası yutkunup "Sizin prensle evleneceğinizi söylüyorlar. Prensin peşinde kuyruk gibi dolaşıyormuşsunuz." dedi.

Dediği şeyle dondum kaldım. Ne saçma bir dedikoduydu bu böyle? Ben prensle bir kere bile yüz yüze görüşmemiştim.

GRANDÜŞES'İN İMTİHANIWhere stories live. Discover now