BÖLÜM 27
"Gerçeğe giden yolda her şey mübahtır, ihtiyar."Esat Kurt
"Saat sabahın beşinde yine ne istiyorsun benden?" Adımlarım bana dik dik bakan ihtiyara doğru ilerledi.
Gökyüzü buz mavinin kirlenmiş versiyonu gibi biraz daha koyuydu. Tıpkı Ömür' ün beni kirlettiği gibi, beni sildiği gibi. Yine de gökyüzü benliğini yitirmiyordu. Tıkpı Ömür' ün beni silmeyi çabalaması ama başaramamsı gibiydi. Yine buradaydım, rıhtımda. Hemen kenarda ki küçük tekneye oturmuştum. Üzerimde Ömür' ün o dün ki geceden kalan beyaz gömleği ve siyah keten pantolonu vardı. Keten pantolondan nefret ederdim, bana o şefersiz babamı anımsatırdı.
Pantolonu yırtmamak için kendime ayrı bir direnç göstermiştim. Aksi takdirde Ömür' ün giydiği o rezil iç çamaşırı ile buraya kadar gelmek zorunda kaldırdım. Daraldığım için düğmelerimi de aralamıştım. Yayılarak oturduğum küçük tekneden, kütüğe oturmuş ihtiyara bakıyordum. Ne kadar yaşlı olsa da gözleri canlı bakıyordu, yüz hatlarında buruşukluklar vardı ama onlar da fazlasıyla azdı. Yine de hepsi göz kenarlarında ve alnında toplandığı için de, ona yaşlı havasını katmaya inat ediyordu. Üzerinde dede gömleği vardı, altında da keten bir pantolon. Benim aksime keten pantolonlara bayılırdı, özellikle kahverengi ve siyah renkli olanlara. Zevksiz ihtiyar.
"Konuşmayacak mısın?" Sorumu yöneltir yöneltmez teknenin kenarında her zaman bulunan sigara paketime uzandım. İçinden bir dal alıp dudakları arasına yerleştirdim. Ömür geri geldiğinde boğazlarından iflas etmezse şaşardım.
"Çakmak var mı?" Ciddiyetle sorduğum soruya ihtiyar gözlerini devirdi, cebinden bir adet çakmak çıkartıp bana doğru uzattı. Bunun bu tavırlarını çekecek kadar vaktim olduğunu düşünmediğim için yadırgamadan uzattığı çakmağı aldım, sigaranın tütününü alevleyip ciğerlerime derin bir nefes çektim. Dışarıya verdiğim dumanı izleyen ihtiyar, iyice canımı sıkmaya başlamıştı. "Anlat artık." derken sigarayı işaret ve orta parmağımın arasına alarak dudaklarımdan uzaklaştırmıştım. "Neden çağırdın beni buraya? Yoksa bir iz mi buldun?"
"Bende sana aynı şey soracaktım Çocuk." Bana her zaman çocuk derdi çünkü beni bulduğu zamanlar küçük bir velettim. Fakat şuan büyüyüp adam olmama rağmen bana bu şekilde telafuz etmekten kaçınmıyordu. "Bir iz bulabildin mi? Son öldürdüğün çocuk neyin nesiymiş?"
"Bilmem." Dudaklarım arasına sigarayı tekrar götûrüp derin bir nefes çektim. "Sadece tam on ikiden vurduğumu biliyorum. Çocuk şerefsiz çıktı."
"Ya o çocuk masum olsaydı? O zaman ne hesap verecektin?" Öfkeyle sormuştu bunu. Anlaşılan çocuk içi bayağı bir endişelenmişti. Acaba, gözüne uyku filan girmiş miydi? Tavırlarından uykusuz kaldığı da anlaşılıyordu aslında. Yine de umursamadım, omuz silktim. "Gerçeğe giden yolda her şey mübahtır, ihtiyar."
"Vurdu duymazlığının sonu kimliğini açığa verecek!" Ona yandan bir bakış attım. Gözlerimden, Esat' ın varlığını bir kez daha anlamış olacak ki sustu. O da korkuyordu Esat' tan. Çünkü ben diğer o kahraman maskesi takan katillerden değildim. Bir iz mi buldum, o izi masum suçlu demeden gebertirdim.