18. Bölüm

236 24 4
                                    

Günler standart hızında geçiyordu. Sanford, bir hafta kadar önce işlediği masum cinayeti çoktan unutmuştu. Korktuğu başına da gelmemiş değildi hani. Her gün birkaç mahkum geliyor, odur budur diyerek ameliyat olmak istiyor ve istirahat almak için ne gerekiyorsa uyduruyordu. Yine de Sanford birkaç ameliyat için gün vermişti. Gelen mahkûmların birkaçında farkettiği anüs fistüllerini şaşkınlıkla muayene ediyordu. Gelen hastaların çoğunun genç ve içine kapanık olmasından daha sonra neler döndüğünü anlamış ve bu gençlerin, hapishanenin tüm zulmünü yaşadıklarını anlamıştı.

Ameliyattan hemen sonra, yaptığı büyük iyiliğin sıcağı geçmeden çalışmalara başlamıştı Sanford. Öncelikle bütün koğuş, ikili ve tekli hücreler de dahil müzik yayını yapılmasını istemişti. Devamlı müdüre, hapishanesini en ünlü hapishane ve kendisini de yılın en başarılı hapishane müdürü yapacağından bahsediyordu. Daha sonra ki isteği ise national geographic belgesellerinden hatırladığı özel bir pembe rengiydi. Araştırıp bularak müdüre tüm hapishaneyi bu renge boyamasını söylemişti.

Yapmaya başladığı değişiklikler adalet bakanlığı ve basının hemen ilgisini çekmiş hapishane olarak, gündeme oturmuşlardı. Koğuşlara günlük gazeteler dağıtılmaya başlanmış ve el işçiliğini geliştirmek isteyenler için atölye bile kurdurmuştu hapishaneye. Kendine özel olarak düşündüğü gelincik bahçesinin duvarını yıktırmış ve projesini kendi çizdiği bir sistemle, Colombia Nehri'nden gelincik bahçesi içine nehirle bağlantılı bir küçük gölet yaptırmıştı. Getirttiği 10 kamış oltayla balık tutmak isteyenleri özendiriyor ve yemeklerde çoğu zaman taze balık yiyorlardı. Kendisi de Daniel'ın nekahet dönemini geçirmesine yardım ediyor ve onunla birlikte müdürün bir türlü tamamlayamadığı Hürriyet Heykeli temalı puzzle'ı tamamlamaya çalışıyorlardı Gary ise ameliyat teknisyenliğinde böyle büyük bir cerrahtan aldığı pratikler sayesinde hızlı adımlarla ilerliyordu

Neredeyse gün aşırı röportaj yapmaya gelen gazeteciler sayesinde, hapishanede mutat hâle gelmiş olan kavga, dövüş, çete savaşları ve cinsel suçlar, ortaya çıkmak ve gerçekleşmek için fırsat bulamıyorlardı Müdür durumdan gayet memnundu. Jason ise, Sanford'un kendisine verdiği görevi yerine getirmek için, pergel açma saatlerinde bahçeye çıkan grupları inceliyor ve Sanford'a tıpatıp olmasa da benzer bir surat arıyordu.

Sanford, hapishaneye koyulan ATM makinesi için düzenli olarak gelen memurdan aldığı paramatik kartını Carlos'a sevecen cümlelerle teslim etmiş ve sadece sigarasını eksik etmemesini istediğini söylemişti. Carlos'un pos bıyığının altında sırıtan sarı dişlerinin görüntüsü görülmeye değerdi. Birkaç gün sonra sabah erken saatte, muayenehanesinde çalan telefonla şaşırmıştı. Sanki o ana kadar odasında bir telefonun bile varlığından haberdar değilmiş gibi şaşırmıştı. Okumakta olduğu Suç ve Ceza'nın sayfasını katlamaya kıyamadığından, ortası açık bir vaziyette çok kalabalık bir görüntüye sahip olmayan masasına yerini kaybetmemek için ters vaziyette bırakmıştı. Müdürün telefondaki nazik sesi, bir avukatın kendisiyle görüşmek istediğini mırıldanmıştı. Sanford, Christin'le yollarının ayrılma vaktinin yaklaştığını hissetmiş ve kafasındaki planı çarçabuk işletmeye koyulmuştu bile. Yeni pembe hâliyle boyanmış koridorun taze boya kokusunu içine çekerek ilerliyordu. Christin'le geçirdiği güzel günlerin canlı hatıraları bütün hücrelerine hücum ediyor, vücudunun her zerresi titriyordu. Kapıyı çalıp içeri girdiği sırada, avukatın gerekli hazırlıklarını tamamlamak üzere olduğunu farketti. Çok paspal bir giyimi olmasa da, kaliteli işler başaran ve yüksek ücretler kazanan bir avukat olmadığı her hâlinden belliydi. Neredeyse burnunun ucuna düşmüş gözlüğü bir parmak hareketliyle yukarı doğru ittirerek, kucağındaki kâğıtları aceleyle müdürün mütebessim bakışları altında masaya bırakarak ayağa fırlamıştı.

Orta yaşı geçkin sayılırdı. Sanford, her ne kadar bir cezaevinde tutuklu kalıyor olsa da, avukat onun bu saygıyı hak ettiğini düşünmüş olmalıydı ki, elini sevecen bir şekilde uzatarak gülümsemişti.

"Merhaba Doktor Sanford, nasılsınız?"

Sanford, ters bir hareketle başlamak istercesine ilk anlarda elini uzatmak istememiş ve kendisine gülümseyerek bakan bu yaşı geçkine yakın avukatı, yeteri kadar tersleyerek gönderebileceğini ve müdürün masasında toparlanmamış bir hâlde yatan imzalanmamış kâğıt destesini müdürün masasının alt tarafında antrasit rengi o evrak imha makinesinde bir avuç konfeti yığınına dönüştürmesi gerektiğini düşünmüştü. İçinden, "sakin kal Sanford, sakin," diyerek gülümsedi ve elini uzattı.

"Merhaba..."

Müdür kısa geçen bu gergin anın arkasından sanki dakikalardır tutuyormuşçasına nefesini sesli bir şekilde vermişti. Yavaşça ayağa kalkarak, kahve içip içmeyeceklerini sormuştu. İkisi de bu nazik ikrama teşekkür ederek istemediklerini belirtince, müdür hiç yerine oturmadan müsaade isteyerek, teftiş etmesi gerekli yerler olduğunu belirtmiş ve kapıya yönelmişti.

"Dr. Sanford, beni hatırlayamayacağınızı tahmin etmiştim aslında. Adım Beckett. 10 yıl kadar önce eşim Megan'a açık kalp ameliyatı yapmıştınız ve sayenizde hâlâ mutlu bir yaşam sürüyoruz."

"Takdir edersiniz ki."

"Yok, yok lütfen hatırlamadığınız için alınganlık yapacak kadar ezik değilim. Sadece siz bir minnet borcum olduğunu bilmenizi istedim."

Sanford, bu iyi yürekli davranan ve minnettar cümlelerle kendisiyle ilgilenen adama daha fazla surat asmasının anlamsız olduğunu gülümseyen suratıyla belli etti.

"Şu an celladıma gülümsediğimin farkındasınızdır Bay Beckett."

"Haklısınız, zira en sevilen avukatlar, hiç tanımadığınız bir amcanızdan size kalan mirasın müjdesini getiren avukatlardır. Fakat iş seçme lüksümüz yok. Özellikle 11 Eylülün ve ardından gelen krizin vurduğu ülkemizde. Ben eşiniz Christin beni aradığında, olayı medyadan takip ettiğim ve bildiğim için çok cüzi bir ücret talep ettim. Sadece sembolik."

"Yani bizi ayırmaya o kadar heveslisiniz?"

"Özür dilerim, niyetim sizi yaralamak değildi. Sadece size bir teşekkür borçlu olduğumu kastetmiştim."

"Bakın Bay Beckett," dedi Sanford masada duran kâğıtları eline alarak. Her sayfasında Christin'in imzası vardı. Kısaca başlıkları okudu ve kâğıtların alt taraflarını masaya vurarak girinti çıkıntılarını düzeltmek istercesine birkaç kere havalandırdı. Parmaklarının arasında dolmakalem olduğu halde gözlüklerinin üzerinden merakla bekleyen adamın yüzüne baktı.

"Eşime selamlarımı iletin. Çıkmama çok fazla zaman kalmadı. O zamana kadar sabırlı olsun lütfen. Hapishanede tutuklu bir vaziyette iken, mahkemelerde sürünmek istemiyorum. Lütfen ben çıkana kadar beklemesini söyleyin."

OrganizeWhere stories live. Discover now