34. Bölüm

25 5 0
                                    


Megan, son konuştuğu kadından duyduklarını kafasında tartmaya çalışıyor bir yandan da dizüstü bilgisayarın şarjı için endişeleniyordu. Eğer dizüstü bilgisayar kapanırsa, adamın giriş şifresi koymuş olabileceğini bunu bulmak için ne kadar zaman harcanacağını düşünmek bile istemiyordu. Ama elinde olmadan bunları düşünüyordu. Karlı yollarda ilerlemeye çalışarak, tekrar emniyetin yolunu tutmuştu. Kar yağışı durmuş fakat esen sert rüzgar, yağan yoğun karda arabanın üzerinde biriken eşsiz kar tanelerini uçuşturarak kırmızı hondanın camında tekrar yağıyormuş hissi yaratıyordu.

Bir yandan bu boş düşüncelerle boğuşuyor bir yandan da yolda kaymamak için titizlikle arabayı sürmeye çalışıyordu. Tek başına olmak nedense hoşuna gitmemişti. O bu düşüncelerle boğuşurken, aracın camına tutturulmuş telefon tutucusundaki parlamayı fark etti. Telefonu çalıyordu. Arayan annesiydi. Annesi sandığı kişi Andrea'ydı. Anneannesiyle birlikte kar yağışını izlediklerini anlatmıştı. Arkasından ağız dolusu kelimelerle, hızlıca bugün dönem sonu piyesinin provasını, son derece heyecanlı bir şekilde rolünü nasıl başarıyla oynadığını anlatıyordu. Hafif tebessümlerle onu dinleyen Meg, alttan gelen bir telefon daha olduğunu ferk etti.

"Tatlım seni beklemeye alıyorum, amirim arıyor alttan."

Andrea, çocukça bir uff sesiyle susmuştu. Lucas'la konuşması hayli uzun sürünce Andrea'yı unutmuş, beklemekten sıkılan Andrea'da telefonu kapatmıştı. Megan, telefonu kapatır kapatmaz tekrar çalmıştı. Arayan Jackson'dı.

"Efendim Pattinson'ın arabasını buldum."

"Nerede," demişti heyecanla.

"Goverment (Devlet) Adasına yakın. Glenn L. Jackson Köprüsü'ne giden yolun başlangıcı sayılabilecek bir yapı marketin otoparkında.

"Bu kadar hızlı bulabilmene şaşırdım doğrusu. Hemen kameralarını kontrol etmeye çalış. amirine söyle ben oraya gidiyorum. İstersen bir ekip otosu yollayarak, dizüstü bilgisayarı aldırabilirsin, şarjının bitmesine önlem olarak."

"Efendim, amirim zaten iki ekiple birlikte yola çıktı bile. Dilerseniz o ekip otolarından birine dizüstünü teslim edebilirsiniz. Bana ulaştıracaklardır. Ben gelir gelmez tekrar elektriğe bağlarım kapanmaması için."

"İnanmazsın senden hemen önce telefonu kapattık, bana bir şey söylemedi. Neyse sağol Jack, iyi iş çıkardın. Seni evrak işlerine vererek sanırım yanlış yapmışlar."

"Teşekkürler efendim, kendi çapımda bir yetenek diyelim."

"Hayır, bunu amirimizle konuşacağım."

"Sağolun efendim," diyerek telefonu kapatmıştı Jackson. Meg, hızını biraz arttırmaya çalışsa da kaygan yollar buna izin vermiyordu. Aracın üzerinde takılı olan kar lastikleri neredeyse iki yıldır aracın üzerindeydi ve Meg onları değiştirmek için lastik oteline gitmeye hep üşenmişti. Tüm olumsuzluklara rağmen bir miktar da olsa hızını arttırmayı başarmıştı. Otoyola çıkınca daha hızlı gideceğini biliyordu. Gerçekten de 8 km kadar sonra 84. otoyola bağlandığında yolun daha işlek ve güvenli olduğunu görmüştü. Neredeyse 4-5 km sonra orada olacaktı. Jackson'ın dediğine göre Lucas'la neredeyse aynı anda orada olacaktı. Adamın olay yeri inceleme tekniklerini kaçırmak istemiyordu. Kafasının bir tarafı bunlarla meşgulken bir diğer tarafı da Jackson'la meşguldü. Birkaç gündür fazla mı samimi olmuşlardı, yoksa yine Meg'in fantezileri miydi bunlar?

Otoyola girerken, yolun sağında bulunan Rosepark'taki Göçmen anıtı'nın omuzuna tünemiş karganın, kardan adam yapan çocukları merakla seyrettiğini görerek gülümsemişti. Onlar da Andrea ve annesi ile birlikte Portland'ın hemen doğusunda bulunan küçük krater gölüne kar üstünde piknik yapmaya giderler ve orada kartopu oynarlardı. Ona barbeküde sosis kızartarak, babasızlığını hissettirmemeye çalışsa da, o okula başlayalı bunları pek gerçekleştiremez olmuştu. Yapı marketin açık otoparkına girmesine az yolu kalmıştı. Aradığı yapı market, Cascade Alışveriş Merkezi'nin hemen yanındaydı. Fakat hatırladığı kadarıyla yapı marketin açık otoparkı bayağı uzun ve büyüktü. Jackson, kamera görüntülerinden arabanın koordinatlarını yaklaşık olarak vermişti. Şehrin, felaket derecesinde karla kaplı olması işlerini kolaylaştıracak gibiydi. Açık otoparkta ne insan ne de fazlaca bir araç görünmüyordu. Meg, bu havada bir yapı markette insanların ne işi var, diye düşünmüştü.

Jack, aracın otoparkta sıralama olarak "C" kolonunda olduğunu söylemişti. Çam yeşili bir Passat arayacaktı Ama otoparka girerken birkaç aracın ve ne olduğu pek belli olmayan bir aletin, ki bunun sonradan bir çim biçme makinesi olduğunu fark edecekti, üzerinin karla kaplı olduğunu görünce işinin zor olduğunu düşünmüştü. Otoparka girince park sıra kolonlarını belirten harfler arasında ilerlerken, az ilerideki küçük gurubu görünce geç kaldığını anlamıştı. Ama hiç olmazsa külüstür arabayı arama zahmetine girmesine gerek kalmamıştı. Eldivenlerini henüz takan polis memurlarını görünce, çok geç de kalmadığını anladı. Tam zamanında gelmişti. Hemen yanıbaşlarında durarak selam verdi. Arabadan hızlıca inerek yanlarına geldi. Bir memur arabanın etrafını şeritle çevirmeye uğraşıyor, diğer bir memur da ona esen sert rüzgarda uçuşan plastik şeridi tutarak yardım etmeye çalışıyordu.

Aracın hemen sağında bir karavan duruyordu. Bir umutla karavanın kapısını çalan memuru izledi ama kimse yoktu içinde. O esnada sesi rüzgarı bastıran, inmek üzere olan bir yolcu uçağı üstlerinden geçiyordu. Sesi o kadar yüksekti ki, Meg, yün eldivenleriyle kulaklarını tıkamak zorunda kalmıştı.

Bir diğer memur da ekip otosunun egzostuna bağladığı bir gırtlak tahliye hortumunu, rengi zar zor seçilen ve ancak jant kapaklarından bir VW olduğu anlaşılan aracaın üzerindeki karları eritmesi için sıcak duman üflüyordu. Herhangi bir aletle veya elle temizlemek istememişlerdi ve bu dahiyane fikir Lucas'dan gelmişti. Yolda gelirken bir araç servisine uğramışlar ve bu uzun hortumu almışlardı. Bu hortumu servisler, tamir ve bakım esnasında çalıştırılan araçlardan salınan karbonmonooksitin ortama yayılmasını engellemek amacıyla kullanıyorlardı.

Passatın karları, eriyerek hızlıca arabanın etrafına akıyor, memurlardan biri de ekip otosunun gazına yüklenerek işlemi hızlandırmaya çalışıyordu. Lucas, kollarını kalın pardösüsünün üzerinde birleştirmiş sabırla aracın hazır hâle gelmesini bekliyordu. Önce camları çözülen aracın kapısının soğuktan donmuş kapısına üfletmesi için eliyle işaret etmişti. Yumuşayan kapı kolu, Lucas'ın eldivenli ellerinde zahmetsizce açılmıştı. Lucas, arabanın içini incelerken Meg'e dönerek konuştu.

"Araba, maktül araçtan indiğinde çalışıyormuş ve benzini bitmiş. Yani adam buradan götürülürken araba çalışıyormuş. Bak araç hâlâ yarım kontak duruyor. Demek ki benzini bitmiş ve farlar da aküyü bitirme noktasına getirmiş. Işıklar çok zayıf. Onu kaçıran kişi aracın motorunu durdurmaya bile uğraşmamış. Acelesi var gibiymiş."

Meg hemen yanıbaşına dikilmiş onu izliyordu. Lucas önce torpidoya baktı. Dikkat çekici bir şey yoktu. Aracın ruhsatı, birkaç el kitabı ve bir harita... Güneş gölgeliğini indirince bir resim çıkmıştı ortaya. Meg, eşinin resmi olabileceğini tahmin etmişti. Arabada herhangi bir boğuşma, darp veya yaralanma belirtisi yoktu. Lucas arabadan inmeden bagaj açma düğmesine basmış ve araçtan inmişti.

"Araçtaki parmak izlerini inceleyin," demişti inerken.

Bagajda sadece bir balık oltası takımı ve portatif bir sandalye vardı. Meg, onu merakla izlese de hayal ettiği gibi olmamıştı. İkisi de gelen mesaj sesiyle duraksamışlardı. İkisi de aynı anda telefonu çıkararak birbirlerine baktılar.

OrganizeWhere stories live. Discover now