- 2 -

12 6 0
                                    

Her şeyi insan mı mahvetmişti? İklim krizini insanlık mı başlatmıştı dersiniz? İnsanlık çok genel bir kapsam. İnsanlığın içinde dürüst, çalışkan ve birçok iyi özelliğe sahip kişiler bulabilirsiniz aynı zamanda çok kötü özelliklere sahip kişileri de bulabilirsiniz. O halde neydi dünyamıza zarar veren? 

Geçmişten Biri

Veri yayıcısı Uwun'nun elindeydi. Haftalardır beklediği o an gelmişti. Sonunda dev ekrana çıkacaktı. Dünyanın dört bir yanından tüm insanlar onu görecek ve onu dinleyecekti. 

Uwun son kez yakasını düzeltti ve kravatını boynuna biraz daha yapıştırarak beyaz ışıklarla bezenmiş yuvarlak bölmeye adımını attı.

" Hepimiz biliyoruz ki dünya yavaşça yok olmak üzere ve bu bizim de yok oluşumuz demek. Ama bunu önleyebiliriz. Ben Uwun Niadelyous Bitki koruyucularının başkanıyım. Hepinizden tek isteğim var o da bana güvenmeniz. Dünyamızı eski haline getirebilmemizin bir yolu hala var ama bunu sizinle birlikte yapabiliriz ancak. Hala tarıma elverişli arazilerimiz var. Bu araziler bitki koruyucuları tarafından onaylandı. Hepinizden elinizdeki bitkileri devlete satmanızı rica ediyorum. Karşılığında temiz oksijen ve organik meyve ve sebzeler verilecek. Ellerinde bitki olmayanlar üzülmesin onlar için toplu bir dağıtım yapılacak. Niadelyous sizi yalnız bırakmadı ve hiçbir zaman yalnız bırakmayacak... "

Küçük kız annesinin koynunda yatarken hızla kalkıp önünde duran adama baktı ve içinden geçti. Önündeki simülasyon onu izlerken " Hepimiz biliyoruz ki dünya yavaşça... "

Küçük kız adamı dikkatle dinlerken annesi ayağa kalkıp kızını kucağına aldı.

" Birilerini gördün mü burada? "

" Hayır anne. "

" Baban gelmedi mi hala? Axeeel seni bekliyoruz sevgilim. Kızınla beraber seni bekliyoruz. "

Kadın delirmişçesine moloz yığınlarına doğru bağırıp dururken Abbey elini karnına doğru götürüp.

" Anne ben acıktım. Yemek almaya gidelim mi biraz. " dedi.

Kadın moloz yığınlarının arasından yırtılmış siyah bir elbiseyle kızının yanına geldi.

" Baban geldiğine seni de görmesi gerekir. O oralarda bir yerlerde yakında gelir. "

" Gelmiyor işte! Gelmiyor! Gitmek istiyorum ben... "

Annesi kızının ağlamasına karşı büyük bir tokatla karşılık verdi. Abbey yanağına dokunarak annesine doğru baktı.

" Babam öldü işte! Bunu kabul et artık. Eğer buradan ayrılmazsak biz de öleceğiz anla artık! 

Abbey gözyaşlarını silip hızla koştu. Anne olduğu yerde gözyaşları içerisinde kendi kendine konuşmaya başladı.

" Kızımıza bakma sevgilim. O daha çocuk, anlamıyor. Gel artık lütfen. "

Abbey koşarak etrafına baktı. Her tarafta insanlar ateş yakıp bir şeyler pişiriyordu. Her yana et kokusu yayılırken Abbey kokunun geldiği yere doğru yürümeye başladı. Yolda yürürken insanların ona neden baktığını bilmiyordu onun tek amacı yemek dağıtılan yeri bulmaktı. Lider Uwun böyle demişti. 

Abbey sarı saçlı bebeğini yırtılmış ve siyah dumanla kaplanmış beyaz elbisesinin içine koyarak etrafını inceledi.

Herkes birbirleriyle kavga ediyordu. Gürültü her yerdeydi. Havadan gelen radyasyon kokusu her yana sarılmıştı. Bu dünya artık işe yaramaz haldeydi.

Abbey bir süre koşmaya devam ettikten sonra askerlerin silah seslerini ve çocukların acı dolu çığlıklarını duymaya başladı ve askerler kendisine doğru gelirken büyük bir hızla koştu. 

Askerler tam arkasındaydı. Silahlı askerler yetişkinleri öldürüp çocukları zırhlı bir arabaya bindiriyordu. Abbey koşarak annesinin yanına gitti. Etrafta kimse yoktu. Annesinin babasını bıraktığına inanamadan bir süre annesini aramaya devam etti. Kendileri için yaptıkları ikinci bölge olan " Axel'e Mektup Bölgesi" kısmına gittiğinde annesini iple asılmış bedenini görmesiyle birlikte büyük bir çığlık attı. Vücudundan kan damlaları yavaşça damlıyordu. Çıplak ayaklarına kadar gelen kan damlaları yerde minik bir göl oluşturmuştu. Abbey attığı derin çığlık her yanı kaplamıştı. Hızla annesinin bacaklarından tutup kaldırmaya çalıştı ama bu bir işe yaramıyordu annesi çoktan son nefesini vermişti. Güçsüz kolları onu bir süre havaya kaldırmayı başarsa da bir süre sonra yorgunluktan kan gölüne yıkılmıştı. Yüzü kanın içinde boğulurken kendini hafifçe kaldırdı. Annesinin kan tadını alabiliyordu.

Abbey mektupların olduğu yere doğru gitti kanlı gözyaşlarıyla birlikte. Mektupları teker teker yırtmaya başladı ama o kadar çok mektup vardı ki sadece bir kısmını yırtabilmişti. Minik bedenin büyük öfkesi vücuduna ve ruhuna sığmıyordu. İple sallanan annesine bir kez daha baktı ardından gözü yaşlı ama oldukça uysal bir ifadeyle kitapların yanındaki bıçağı aldı. Bu bıçakla eskiden annesine az da olsa yemek yapmıştı, Dağıtılan etleri kesmişti. Ama şimdi annesinin asıldığı ipi kesecekti.

İp yavaşça incelip beden bir anda kan birikintisinin içine düştü ve birikintiden her yana damlalar sıçradı. Abbey annesinin yanağına hafifçe dokundu gözyaşları annesinin gözlerine yavaşça değerken ayağa kalktı ve bedeni yastıkların olduğu yere doğru götürdü ardından bir mum ışığı yakıp annesinin yanına koydu. Tüm hazırlıklar bittiğinde yere dizlerinin üzerinde oturup tanrıya yalvardı.

" Allahım, o canlanmayacak tıpkı babam gibi. Biliyorum ama yine de onu benim için affet. Tek istediğim bu senden. Sadece bunu istiyorum senden. Lütfen sesimi duy. Çok çaresizim. Askerler peşimde, annem öldü, tek başıma kaldım bu dünyada. Aileme bunu yapanlardan intikamımı almamı sağla. Bana büyük bir güç ver. Beni güçsüz kılma... "

Küçük kız Allaha yalvarırken askerler hızla koşarak gelip küçük kızın kolundan tutup sürükledi. Abbey, askerler yanına yaklaşmadan önce bir dilek tutup mumu söndürmüştü.

Askerlerden biri Abbeyi kucağına aldığında Abbey oldukça uysal bir tavırla kedisini taşıyan adamın yüzüne baktı. Hapis aracının yanına geldiklerinde adam küçük kızı diğer çocukların yanına fırlattı.

Abbey en köşeye gidip bacaklarını gövdesine getirdi ve kana bulanmış elbisesinin kıvrımlarını ayaklarının altına koyup başını iki dizinin arasına koyarak ağlamaya başladı. Arabadaki çocuklar Abbey'e doğru bakarken kendi acılarını unutmuş gibiydiler...

Çocuklardan bir kahverengi saçlı bir kız Abbeyin yanına oturdu.

" Senin de mi aileni öldürdüler? " diye sordu. Abbey suskunluğuna devam ederken arkadan bir ses duyuldu.

" Baksana belli ki ailesini kendisi öldürmüş. "

Abbey sinirle ayağa kalkıp kıza doğru saldıracakken; kenarları sıfıra vurulmuş, önden uzun kalmış oldukça sert görünen kız Abbeyi büyük bir kuvvetle itekledi. Abbeyin yanına oturan kız yetişmeseydi daha fazla dövecekti.

Kahverengi saçlı kız usulca Abbeyi kaldırdı. Abbey büyük bir çığlık atarken kahverengi saçlı kız ona sımsıkı sarılıyordu.


Dev Ekran KlimatolojisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin