"Ne olursa olsun, buna izin veremem."

"Aramanız gereken kim varsa arayın lütfen dedektif," diyerek tekrar konuşmayı ele aldı Eliesha. "Biz görevimize dönüyoruz. Ameliyat masasında bizi bekleyen küçük bir çocuk var. Ailesi diğer odada bekliyor, bence onları sorgulayın. Belki cinayetle ilgili bir ipucu bulursunuz."

Meg, cebinden çıkardığı telefona hışımla sarılmış ve geri dönmüştü. Eliesha bir süre arkasından baktıktan sonra, Dylan'a dönerek, "hadi başlayalım ortak," demişti. İkisinin ardından kapanan kapının sürgülü sesi, dedektif Megan'ın çaresiz konuşmalarıyla karışıyordu.

Megan, sinirden deliye dönmüş bir vaziyette, nakil için ameliyathanede olan çocuğun ailesini sorgulasa da tatmin edici cevaplar bulamamıştı. Aile taşrada yaşayan bir çiftçi ailesiydi ve hiç de cinayet işleyecek veya azmettirecek bir aile gibi durmuyordu. Meg'in gözünün önünden manşetler gelip geçiyordu. Atacakları manşetler belliydi. "Organ Mafyası İş Başında", Organ Robin Hood'u" Bunun gibi onlarca manşet. Bu cinayetin arkasının geleceğini ve basının onları köşeye sıkıştırmak için ellerinden geleni yapacağını biliyordu. Lucas, basını uzak tutmak için ne gerekiyorsa yapmıştı. Olayın tenha bir kenar mahallede olması bu seferlik durumu kurtarmıştı ama bir daha olursa ve Robin Hood bunun için kalabalık bir mekân seçerse basını bu olaydan uzak tutmak mümkün olmayacaktı.

Telefonda fırça yediği Lucas, Meg'den daha haşin çıkmış ve diğer hastaneden böbreği almayı başarmıştı. Böbreği bekleyen çocuğun ailesinden yediği iki yumruğun haricinde sorun çıkmamıştı. Lucas, böbreği adli tıpa götüreceğini söylemiş ve ondan sonra durum değerlendirmesi yapmak için Megan'ı kahve içmeye ve donut yemeye davet emişti. Meg ilk başta adamın bu rahat tavırlarını garip karşılasa da, adamın bu yaşına kadar gördüğü tuhaflıklardan dolayı bu kadar gamsız olduğuna kanaat getirmişti.

Meg, Donut Cafe'ye girerken önden yürümüş ve Lucas'ın bakışlarını giydiği dar kotta hissetse de bundan rahatsız olmamıştı. Donut'la birlikte içtikleri dondurmalı kahvenin tadına diyecek yoktu. Meg garson kızdan küçük bir buz torbası istemiş ve Lucas'a yanağına koymasını işaret etmişti.

"Şişmeye ve morarmaya başlamış."

"Boşver, alışkınım."

"Yaptığın biraz gaddarlık değil mi? O organı ne kadar zamandır bekliyorlardı kim bilir?"

"Yapacak bir şey yok. Herkes organ ihtiyacı için adam öldürürse... Benim oğlum... Neyse... Telefonun çalıyor."

Meg, telefonunun çaldığını fark etmeyecek kadar dikkat kesilmişti Lucas'ın cümlelerine. Bir müddet daha devam etmesini beklese de Lucas tekrar telefonu işaret edince açmak zorunda kalmıştı.

"Efendim Philip?"

"Philip Ulaştırma'dan istediğimiz görüntülerde bir şey bulmuş, merkezde bizi bekliyor."

"Gidelim hemen!"

"Önce ağzını sil bence, dudaklarının kenarından krema akıyor."

Gülümseyerek bakan Lucas, "ağzım buzdan uyuşmuş durumda."

Merkeze uzaklıkları fazla olmadığı için kısa sürede Philip'in yanına ulaşmışlardı.

"Ne buldun Phil?"

"Adamımıza sanırım olaydan iki saat kadar önce pizza siparişi gelmiş."

"Hangi pizza olduğu seçiliyor mu?"

"Evet efendim ve hemen aradım adresi verdim. Fakat o adresten pizza siparişi verilmediğinde ısrarcılar. Sizi bu yüzden daha doğrusu Meg'i bu yüzden aradım. Birlikte olduğunuzu bilmiyordum." Meg ve Lucas kısa bir süre bakıştıktan sonra bakışlarını kaçırmışlardı.

"Biz durum değerlendirmesi yapıyorduk."

"Adamımız pizzacı olabilir mi," diye söze karıştı Meg.

"Sanmıyorum Meg, adam pizzayı veriyor ve gidiyor. Bak şu görüntüye dikkatli bak. İşin ilginç yanı kurban para veya kart vermiyor. Yani pizzacı ücret almadan pizzayı teslim ediyor."

"Otopsiden bir haber var mı?"

"Henüz yok efendim. Sizden önce Meg sormuştu maalesef daha detaylı bir rapor yollamadılar."

"Adamın midesinden narkotik bir şey çıkarsa şaşırmam," dedi Meg.

"Ben de öyle tahmin ediyorum. Ya katilimiz bu ya da katilin kullandığı bir kurye."

"Lucas, elini Philip'in omuzuna koyarak konuştu. Otopsi raporları gelir gelmez beni bilgilendirmeni istiyorum."

"Tabi efendim."

"Beni de bilgilendir Phil."

"Tamam Meg."

Binadan birlikte çıkan ikili otoparka doğru yürürken konuşmamayı tercih etmişti. Sessizliği bozan Lucas oldu.

"Saat geç oldu aslında."

Meg, bu cümlenin arkasından ne geleceğini tahmin etmeye çalışmış ve yanakları hafifçe kızarmıştı. Sonbaharın serinliğinden üşüyen yanaklarının kızarabileceğini düşünerek rahatladı.

"Ne anlamda?"

"Diyorum ki, Sunnyside yolunda biraz araştırma yapsak. Maktulün resmini birkaç fahişeye göstersek?"

Meg, bir an ettiği tahmini cümlelerin pişmanlığıyla cevap verememişti.

"Bana uygun değil dersen umursamam, rahat ol."

"Ben bir polis memuruyum. Böyle basit bir görevden kaçacağımı size düşündüren ne acaba?"

"Yok, kaçtığını düşünmedim sadece bir kadın için uygun olmayacağını düşündüğümden..."

"Lütfen bunu tekrarlamayın efendim, görevim neyse yapmaya hazırım."

Yarım saat kadar sonra Sunnyside yolunda düşük hızda ilerliyorlardı. Sonbaharın serinliği gece sokaklara indiğinden dolayı hayat kadınlarının sayısının az olduğunu fark etmişlerdi. Lucas, tepeye magnetli polis çakarını koyup koymamakta tereddüt etmiş, Meg bunun iyi bir fikir olmadığı konusunda uyarmıştı onu.

"Bana bırak istersen. Yavaşça yanaş lütfen birisinin yanına. Şimdi çakarları gördükleri zaman kereste yığınlarının aralarına kaçışırlar, ondan sonra bul bulabilirsen."

Lucas, "haklısın," derken yavaşça sağa, zenci tombul bir kadının yanına yanaşmıştı bile. 

OrganizeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin